RAMAZAN RİSALESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Şüphesiz ki hamd
Allah’a aittir. Ondan yardım diler ve O’na istiğfar ederiz. Nefislerimizin
şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah azze ve
celle kime hidayet ederse onu saptıracak ve kimi de saptırırsa ona hidayet
edecek yoktur. Allah’tan başka ilah
olmadığına, tek olup ortağının bulunmadığına, Muhammed’in (sav) O’nun kulu ve
Rasulü olduğuna şehadet ederim.
“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve
ancak Müslümanlar can verin. (Ali İmran 102)
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah
işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve
peygamberine itaat ederse şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.”(Ahzap
71,72)
“Bir rahmet ve
bereket ikliminin, bir arınma ve dirilme mevsiminin içindeyiz. Bu küçük
risaleyi Ramazan ayının önemini, bereketini ve değerini daha iyi idrak etme
adına siz değerli kardeşlerimizle paylaşıyoruz. Fırsatlar ayı olan Ramazana
daha bir uyanık, daha bir teyakkuz halinde, daha bir bilinçli girmek ve bu
hayır ayından daha güzel bir şekilde istifade etmek amacıyla sizlere hazırladığımız
bu risale inşallah hayırlara vesile olur.
“Rabbimiz Bakara
suresi 183. Ayette :
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce geçmiş ümmetlere farz
kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz (takva sahibi) olursunuz”
buyurmaktadır.
Devam eden
ayetlerde, yani Bakara suresi 184 ve 185. ayetlerde Rabbimiz ve ilahımız olan
Allah azze ve celle mealen şöyle buyurmaktadır:
“Oruç, size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta, yahut
yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık ve
şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup ta oruç tutmaya güçleri
yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye, bir fakir doyumu miktarıdır. Bunun dışında
kim gönüllü bir hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir. Eğer gerçekleri
anlarsanız, her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”
“Ramazan
ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık
delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını
idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler
sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk
istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine
karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.”(Bakara
184,185)
Ramazan;
içinde yaşadığımız tüm olumsuz şartlara rağmen, büyük bir heyecan ve coşku ile
karşılayıp yaşamamız gereken bir aydır.
Ramazan on bir ay boyunca kir ve pas tutan nefislerimizi, heva ve
heveslerimizi oruçla dizginleyip Allah için dua, niyaz ve itikafta bulunmanın,
Kur’an okuyup üzerinde tefekkür etmenin, sadaka vermenin, ibadet etmenin manevi
lezzetini tatmaya; teravihin, sahurun,
iftarın coşkusunu yaşamaya hazırlandığımız aydır.
“Ramazan;
bir görüşe göre “Esmaullahtan” biridir. Şahrullah/ Allah’ın
ayıdır Ramazan. Allahu Teala’nın, mesajını yeryüzüne inzal buyurmaya başladığı
Kadir gecesi ile şereflenen kutlu aydır.
Ramazan kelimesi sözlükte şu manaları
içermektedir:
“Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan
temizleyen yağmur; güneşin hararetinin şiddetinden kızgın yerde yalın ayak
yürümek ve yanmak; kılıcın iki taş arasına konulup, keskinleştirmek için
dövülmesi, bir de Allah’ın güzel isimlerinden bir isim…”
Ramazan, yaz
mevsimi sonunda yeryüzünü tozdan temizleyen güz yağmuru (ramza) gibi, iman ehlinin
günahlarını yıkayıp, kalplerini kir ve pastan arındıran bir bereket ayıdır.
Güneşin şiddetli hararetinden neredeyse kor
haline gelen (ramaz) taşlar üzerinde yalın ayak yürüyerek yanmaya eş, orucun
açlık ve susuzluk hararetiyle sıyamla; yani oruçla günahları yakıp yok eden bir
imtihan ayıdır.
Arapların bu
ayda kılıçlarını bileyip oklarını sivrilterek savaşa hazırlanmaları gibi,
mü’minlerin de küfre, şirke, şeytana, tağuta, fahşaya, münkere karşı
iradelerini çelikleştirip, imani hassasiyetlerini pekiştirdikleri bir kutlu
aydır.
Cennet kapılarının açıldığı, cehennem
kapılarının kapandığı, şeytanların bağlandığı mübarek bir aydır Ramazan. Hayırların
ve hayırlıların çoğaldığı, şerlerin ve şerlilerin azaldığı feyiz ve bereket
ayı…
Ramazan;
rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayıdır. Resulallah’ın (sav) ifadesi ile “Evveli
rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluştur.”
Ramazan biten ömür semeresini devşirmek
için tekrar bahşedilen bir abı hayattır. Ramazan yeni bir soluktur.
Ramazan, müminin bütün bir yılını- hatta yıllarını- kızağa
çekip tüm yapıp eylediklerini sorguya tuttuğu, varlığını teraziye aldığı ve
çetin bir nefis muhasebesine girdiği ay.
Ramazan, hidayet rehberimiz Kuran’ın kendisinde indirildiği,
yoksulun gözetilip, yetim yüreklerin okşandığı, ümmet şuurunun bir kez daha
ihya edildiği rahmet ayıdır.
Ramazan, tarihin şahid olduğu en büyük
inkılap ayıdır. O ay, insanlığı karanlıktan, şaşkınlıktan, zulümden arındıracak
olan kurtuluş kılavuzumuzun Rabbimiz tarafından elçisine bahşedildiği aydır. O
ay, köhneyen eskiyi vahyin yeniliği ile değiştirmenin adıdır.
Ramazan,
insanlarla ilgilenme, ihtiyaçlarını giderme fırsatlarını bağrında taşıdığı için
mü'minlerin çevresiyle irtibatı, dayanışması ve iletişimi zirveye çıkar.
Ramazan, yoksulun-fakirin halini yaşayarak
öğrenme, hissetme, onların derdine derman olma ayıdır.
Ramazan, İslam ümmeti ve onun kutlu
elçisi, vahyin başöğretmeni, uygulamalı öğreticisi, beyan edicisi,
şahidi/tanığı, usvetun hasenesi/en güzel örneği-modeli olan Peygamberimiz Hz.
Muhammed ve onun ümmeti için Allah'tan
salat dileme ayıdır.
Ramazan oruç tutmaktır, oruç ise insani
bir seçimdir. Hayvanlar da aç kalırlar, ama sadece insan özgür iradesiyle bunu
bir ibadete dönüştürür. Çünkü hiçbir mecburiyet olmadığı halde, dünyevi bir
yaptırım içermediği halde oruç, takva amacını gerçekleştirir. Ramazan sadaka
ile sadakati gösterme ayıdır.
Ramazan; açlığın, susuzluğun, mahrumiyetin
ateşinde kavrularak, cehennem ateşinden kurtuluş, iftarlarda zemzeme, ahirette
cennete kavuşma ayıdır.
Ramazan, Kur'an ile kendimizi, çevremizi
yeniden selamlamak ve Allah'ın selamı ile selamlanmayı hak etme ayıdır.
Zamanımız
insanı gündelik yaşamaya, hayatın esiri hatta oyuncağı olmaya başladı maalesef.
Anlık zevklerin peşinde koşulan, yemekhane, abdesthane ve yatakhane üçgenine
sıkıştırılmış bereketsiz bir hayat yaşanmaya başlandı modern insan tarafından.
Tepkileri, sevgileri, aşkları, nefretleri, ilgileri, dikkatleri, rikkatleri,
iradeleri, sevinçleri ve hüzünleri anlık veya günlük oldu insanımızın.
Ramazan, bize bir geceyi bir ömür kadar
bereketli yapmanın formülünü sunan ilahi bir imkândır.
Ramazan bize dağılmışımızı toplamak için
gelir. Başta kendimizi toplamayı öğretir. Aklımızı, duygu ve düşünce dünyamızı,
ruh ve hatta bedenimizi toplamayı öğretir.
Ramazan Kur'an ayıdır. Kalplere nur,
gönüllere şifa, mü'minlere rahmet ve bütün insanlığa hidayet olan Kur'an-ı
Kerim, bu ay içerisinde bulunan Kadir Gece'sinde indirilmeye başlanmıştır.
Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: ''Ramazan ayı, insanlara yol gösterici,
doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın
indirildiği aydır...'' (Bakara 185)
Kur’an, Ramazan ayı içerisinde yer alan Kadir Gecesi’nde
indirilmeye başlanmıştır. Kur’an’ın indirildiği gece, sırf bundan dolayı bin aydan, yani 83 yıllık bir
ömürden daha hayırlı ve bereketli bir geceye dönüşmüştür. Çünkü Kur’an zamana
bereket katmakla, onu binlerce kat daha değerli kılmıştır. Şunu bilelim ki;
indiği geceyi-günü bir ömre bedel kılan vahiy, indiği ayı da “Ayların Sultanı” olan Ramazan ayı
kılmıştır. Ramazan ayında “sözlerin
sultanı”nı getirmeseydi, Ramazan “Ayların
Sultanı” olamazdı. Dolayısıyla indiği geceyi bir ömre bedel kılan vahiy,
bizim hayatımıza inerse, her günümüzü bir ömre bedel kılar.
Ramazan
ayı, iç dünyaya dönerek nefsin hesaba çekildiği, bütün bir hayatın gözden geçirilerek yanlışlardan vazgeçilmeye
başlandığı bir arınma ve yenilenme zamanıdır. Ramazan Kur’an’la ilişkimizi
yeniden gözden geçirip tek tek ve toplu halde üzerinde düşünerek kafa
yorduğumuz, anlamaya ve kavramaya çalıştığımız, hayatımıza geçirdiğimiz,
nefsimizi onunla arındırdığımız bir iklim, yani Kur’an iklimi olmalıdır.
Ramazan ayının gerektirdiği en önemli
ibadetlerden biri olan oruç ibadetine değinecek olursak; doğru anlaşılmadan, önem ve işlevi
kavranmadan tutulan Ramazan orucu, büyük oranda ve hatta tamamen, aç kalmış
olmaktan veya diyet yapmış olmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Oruç, Farsçadaki “ruze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası “savm” ve “sıyam”
dır. Savm kelimesi Arapça’da “Bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı
kendini tutmak, frenlemek, engellemek” anlamlarında kullanılır.
Fıkıh terimi olarak oruç ise: “İmsak vaktinden iftar vaktine kadar bir amaç
uğruna ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.”
Yüce Rabbimiz “Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri
ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun” (Bakara 187) buyurmuştur.
Orucumuzu
sağlıklı bir şekilde yerine getirmek için; niyet etmek, niyetin başlama ve
bitme zamanını bilmek, tan ağarmaya başlamasından güneş batıncaya kadar orucu
bozan şeylerden sakınmak gerekir.
Bir insanda orucun farz olması için onda
üç şartın bulunması gerekir:
1. Akıl sahibi olmak.
2. Müslüman olmak.
3. Bulüğa ermiş
olmak. (Ergenlik çağına gelmemiş çocuğa oruc farz değildir. Ancak alışması için
oruç tavsiye edilir.)
Bir mükellefe orucun edasının farz olması
için onda iki şartın bulunması gerekir:
1. Sıhhatli olmak;
(Ramazan ayına hasta olarak giren bir kimse, mümin veya mütehassıs bir doktora
müracaat ederek, orucun kendisine zarar vermeyeceğini öğrenmelidir.)
2. Mukim olmaktır,
yani seferi halde bulunmaktır.
Bir müslümanın oruç ayı
Ramazanın gelmesiyle orucu bozan ve bozmayan durumlar hakkında bilgi sahibi
olmasında fayda vardır. Özetle bahsedecek olursak.
Orucu bozan durumlar:
1. Bilerek bir şey yemek
veya içmek
2. Ağza giren yağmur, kar
veya doluyu bilerek yutmak
3. Kendiliğinden gelen
kusmuğu bilerek yutmak
4. Dişler arasında sahurdan
kalan, nohut tanesinden büyük artığı bilerek yutmak
5. Cinsel ilişkide
bulunmak
6. Beslenme için vurulan
iğneler
7. Kan almak
8. Güneş battı sanarak
iftar etmek
Orucu Bozmayan Durumlar:
1. Oruçlu olduğunu
unutarak bir şey yemek veya içmek (Hatırlandığından hemen yeme içmeye son
verilir ve oruca devam edilir.)
2. Ağza giren yağmur, kar
veya doluyu farkında olmadan yutmak.
3. Ağızdaki tükürüğü
yutmak.
4. Dişler arasında
sahurdan kalan, nohut tanesinden küçük artığı yutmak.
Bu noktada oruç ibadetiyle ilgili bazı
kavramları da kısaca izah etmekte fayda var.
Sahur: Ertesi günkü oruca bir hazırlık ve niyet
olarak imsak vakti girmeden önce geceleyin yenilen yemeğin adıdır.
Peygamberimiz (sav) sahura kalkıp yemek yemeği teşvik etmiştir: “Sahura kalkın, sahurda bereket vardır.”
(Müslim, “Sıyam” ,45)
İmsak: Oruca başlama zamanıdır. Tan yerinin
ağarmasından az önceki vakittir. Sabah namazı vaktinin de başlangıcıdır.
İftar: Güneşin batmasıyla birlikte orucun sona
erdiği ve açıldığı ana denir. Akşam namazı vaktinin de girdiği zamandır.
Kaza: Yolculuk ve hastalık gibi durumlardan
dolayı oruç tutulamadığında ramazan ayı dışında, kişinin istediği bir zamanda,
tutamadığı gün sayısınca oruç tutmasına denir.
Fidye: Yaşlılık ve hastalık gibi çeşitli
sebeplerden ötürü zamanında tutulamayan, daha sonra da kaza edilemeyecek olan
her bir gün oruç için kişinin kendi yediği bir günlük yemek miktarını para
olarak bir fakire vermesi ya da bir fakiri bir gün doyurmasıdır.
Fitre: Ramazan ayına ve onda elde ettiğimiz
berekete bir teşekkür ifadesi olarak bayram namazından önce verilmesi gereken
sadakaya denir. Oruç tutsun ya da tutmasın Müslüman ve dinen zengin olan
herkesin fitre vermesi vaciptir. Fitrenin ölçüsü bir kişinin sabahlı akşamlı
bir günlük gıdasının ortalama bedelidir.
Mukabele: Ramazan ayı boyunca cami, mescit ve
evlerde bir kişinin okuyup diğerlerinin takip etmesi suretiyle Kur’an’ı
Kerim’in baştan Sona okunması ve dinlenmesidir.
İslam’ın beş temel esaslarından biri olan oruç, insanlık tarihi ile
yaşıt bir ibadettir. İstisnasız bütün dinlerde oruç ibadeti varlığını
korumuştur Oruç,
peygamberimizin (sav) hicretinden bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu günü
farz kılınmıştır. Ramazan orucu farz kılınmadan önce de Müslümanlar oruç tutmuşlardır.
Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret edince Yahudilerin aşure orucunu
tuttuklarının görünce biz bu orucu tutmaya onlardan daha layığız diyerek aşure
orucunu tutmuş ve ashabına da tavsiye etmiştir. Sonra da ramazan orucunu farz
kılan ayetler(Bakara suresi 183 ve 184) nazil oldu.
Oruç ruhi bir egzersizdir. Bir irade
terbiyesidir. Sabır idmanıdır. Cesedin kalkanı ve zekatıdır. Sığınak ve
hidayetidir. Bir kalp işi ve nefs-i emmare ile kutsal bir cihattır. Diğer
ibadetlerin insanda meleke halini alması için alıştırmadır. İnsana; zamanına
önem vermeyi, randevularına dikkat etmeyi öğrettiği gibi, insanın kişiliğinde
cemaatleşme kavramını yerleştirir. Kalbinde fakir ve ihtiyaç sahiplerine karşı
sevgi ve muhabbet duygusunu coşturur. Dava adamını, engelleri aşması ve
gevşekliğe düşmeden ilerleyişini sürdürmesi için, elzem olan sabır faktörüne
mazhar kılar. “Oruç benim içindir, onun
mükâfatını ancak ben veririm” kudsi hadisinin sırrı bu olsa gerek. İşte bu
tezyin ve süslemeler, Şehr-i Ramazan’ı tüm dünyaya yayılan bir ibadet mevsimi, bir
zikir panayırı haline getirir.
Buna binaen Hazreti Peygamber (as),
Ramazan ayında Kur’an’ı Kerim okumaya daha çok özen ve hassasiyet gösterirdi.
Hz. Cebrail ile buluşarak karşılıklı Kur’an’ı Kerim okurlardı. Resul-i Ekrem bu
ayda; cömertlik, ikram, izzet ve iyilik yapma hususunda rüzgardan daha süratli
ve faal görünürdü.
Ramazan anlayışı ve sorumluluğu, İslam
coğrafyasındaki milyonlarca müslümanın vahdet bilincine ve kardeşlik
müessesinin tesisine; dert, acı ve hüznün müşterek çekilmesine vesile olacaktır.
İşte böyle bir ortamda geldin Ey Ramazan!
Hoş geldin! Keşke kıymetini hakkıyla bilseydik!.. “Eğer ümmetim, Ramazan ayındaki ilahi feyizleri bilmiş olsalardı,
mutlaka bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi” diye
buyuran Allah Resulü (as), ne de doğru söylemiş… Keşke tüm İslam alemi senin
kıymetini bilseydi, ey ayların sultanı!..
Evet, Oruç,
riyanın( gösterişin) en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla
olan ibadetlerden biri sayılmıştır. Peygamberimizden nakledildiğine göre orucun
bu yönüne ilişkin olarak Allah azze ve celle “Oruç benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim.”
( Buhari savm 2;9 Müslim
sıyam 30) buyurmuştur. Bu
bakımdan oruç tutmanın sevap olarak karşılığı oldukça yüksektir. Cennetin özel
olarak girmesi için ayrılmış bulunan “Reyyan”
adlı kapısından girme hakkı bu karşılığın mukaddimesi sayılmıştır.
Yine peygamberimiz bu konuda oruç
ibadetinin Allah katındaki sevabını daha iyi idrak edip anlamamız bağlamında
şöyle buyurmuştur:
Ademoğlunun
her ameli katlanır( zira Cenabı hakkın bu konudaki sünneti şudur) Hayır ameller
en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline çıkar. Allahu Teala (kutsi
hadiste) şöyle buyurmuştur: Oruç başkadır. Çünkü o sırf benim içindir, onun
mükafatını da (dilediğim gibi) ben vereceğim. Kulum benim için şehvetini ve
yiyeceğini terk etti. Oruçlu için iki sevinç vardır. Biri orucu açtığı zaman ki
sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zaman ki sevincidir. Oruçlunun ağzından
çıkan koku Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.
( Buhari, Müslim, tirmizi, ibn mace,
muvatta)
Riyanın bulaşmadığı ve ihlasla tutulan oruç hakkında Abdullah bin Ebi
Evfa (ra)'ın rivayetinde ise peygamber
efendimiz: "oruçlunun uykusu ibadet,
susması ibadet, ameli kat kat sevaplı, duası makbuldür, günahları ise bağışlanır"
buyurmuşlardır.
Yine ihlasla tutulan oruç için Ebu Hureyre (ra) peygamberimizin "Ramazan ayının orucu, bir sonraki Ramazan
ayına kadar geçen zaman içerisinde işlenen küçük günahları affettirir"
Buyurduğunu rivayet etmiştir.
Ramazan
ayında yalnızca bu ümmete verilen bir takım nimetlerin olduğunu da görüyoruz. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: Allahu Teâlâ benim ümmetime Ramazan-ı şerifte
beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir Peygamberin ümmetine vermemiştir:
1- Ramazanın birinci gecesinde oruca kalkana, Allahu Teâlâ rahmetle nazar eder Rahmetle nazar ettiği kul artık rahmete kavuşmuştur, hiçbir korku yoktur
2- İftar zamanında, oruçlunun ağız kokusu, Allahu Teâlâya, her kokudan daha güzel gelir
3-
Melekler, Ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların af olması için dua
eder
Melekler günahsız olduğu için duaları kabul olur
4-
Allahu Teâlâ, oruç tutanlara mahsus olarak, Cennette bir köşk ihsan eder
5- Ramazan-ı şerifin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder [Beyheki]
Ramazanda oruç tutmak hakkındaki hadis-i
şeriflerde buyruluyor ki:
Ramazan
orucu farz, teravih namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de
ibadetle geçirenin günahları affolur. [Nesai]
Ramazan
orucunu farz bilip, sevap bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.[Buhari]
Ramazan orucunu tutup ölen mümin, Cennete girer. [Deylemi]
Ramazan orucunu tutup ölen mümin, Cennete girer. [Deylemi]
Ramazan
bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın
hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır. [Taberani]
Ramazan
ayında ailenizin nafakasını geniş tutun! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda
yapılan harcama gibi sevaptır. [İbni Ebiddünya]
Oruçlunun
susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevaptır. [Deylemi]
Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. (Tirmizi)
Oruç, bir azim ve
irade terbiyesidir. Oruç bir seferdir. Ramazan seferberliği. Rabbani bir
yakınlaşma zeminidir oruç. Tekarrubu ilahi. Oruç aynı zamanda iradenin
bağımlılıklarından, zafiyetlerinden, acziyetlerinden sıyrılma ve özgürleşme
eylemidir. Sonuçta hedeflenen Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak, onun izzeti ile
izzetlenmek, nuru ile nurlanmak. Allah’ın boyası ile daha bir güzel boyanmak
arzusu.
Peygamberimiz (sav) “Oruç bir kalkandır, sakın oruçluyken cahillik edip te kem söz
söylemeyin, birisi size sataşacak veya dalaşacak olursa “ben oruçluyum, ben
oruçluyum” desin ve ona bulaşmasın” ( Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn mace, Muvatta) sözü orucun sadece iştah ve şehveti dizginlemek
değil, aynı zamanda ağzını ve dilini kötü ve çirkin söz söylemekten korumak
olduğunu bizlere gösteriyor.
Kişi oruç tuttuğu halde hala çirkin işler
yapıyor ve fenalıktan sakınmıyorsa, içi kendi hikmetinden boşaltılmış ve sadece
bedene faydası olan, ruha ve kişiliğe faydası olmayan bir iş yapıyordur.
Peygamberimiz (sav) “Nice oruçlu vardır
ki, onun oruçtan nasibi aç ve susuz kalmaktan ibarettir. Gecelerini ibadetle
geçiren nice kişi vardır ki, onun bundan nasibi sadece uykusuz kalmaktır. (İbn Mace- Sıyam 21)
Ramazan
geldiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve
şeytanlar zincire vurulur.( Buhari- Savm 5) Kendi şeytanını zincire vurabilen, kirli
bir geçmişten arınarak adeta yeniden doğar. “Her
kim ramazan orucunu inanarak ve sevabını Allah’tan umarak tutarsa geçmiş
günahları bağışlanır.(
Buhari iman 28, Müslim müsafirin 175)
Ramazanın
girmesiyle “şeytanlar” kendiliklerinden zincire vurulmaz, onları ancak biz
zincire vurabilir, ellerini kollarını bağlayabiliriz.
“Yalanı
ve yalanla iş yapmayı bırakmayan kimse, Allah’ın onun yemeden ve içmeden
kesilmesine ihtiyacı yoktur.(Buhari
savm 8)
Oruç
Allah’a ait bir ibadettir, ama bedeni ve ruhi faydası bize aittir. Arifler azaların
orucunu şöyle özetlemişler.
Kalbin
orucu; kalbin hayırlı amellerle ve Allah’la meşgul
olması ondan gayrısına ilgi göstermemesidir.
Dilin
orucu; yalandan, gıybetten ve çirkin sözlerden uzak durmasıdır. Bunların
yerine Kur'ân, zikir, tesbih, salavat ve istiğfar gibi ibadetlerle meşgul
olmasıdır.
Gözün
orucu; harama bakmamaktır. Kulağın orucu, lüzumsuz sözleri işitmemektir.
Bunların yerine göz ibretle bakmaya, kulak hak sözleri, Kur'ân'ı dinlemeye
çalışır. Kalp, hayal ve fikir gibi duygular da güzel şeyleri düşünür.
Böylece mide ile birlikte bütün duygular da
oruç tuttuğu için, boş yere aç susuz kalmamış olur, neticede mükemmel bir oruca
yaklaşır.
Elbette Oruç tutmakla iş bitmemektedir, asıl yapılması gereken
orucun başını dik tutmaktır. Orucun başı, haram yiyerek beslenen haramzadelere
ve haramilere inat, bu ülkede helalin, hakkın, adaletin ısrarlı temsilcisi
olmakla dik tutulur.
Orucun başı, yüreğimizi paylaştığımız gibi, soframızı ve
ekmeğimizi, yoksullarla, yetimlerle, evsiz, işsiz ve aşsızlarla paylaşarak dik
tutulur. Orucun başı, yeryüzünün tüm açlarını, açıklarını, mazlumlarını,
mağdurlarını yüreğimize alıp, onlara donattığınız gönül soframızı iç geçirerek
izlerken açlığımızı unuttuğumuz zaman dik tutulur. Biz orucun başını dik
tutarsak, elbette oruç da bizim başımızı
dik tutacaktır.
Oruç, yoksulların durumunu daha iyi anlamaya, dolayısıyla onların
sıkıntılarını giderme yönünde çaba sarf etmeye vesile olur. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”
diyen Allah Resulu (sav) ihtiyaç sahibi komşularımıza ve çevremizdekilere karşı daha duyarlı olmamızı emretmektedir.
Oruç,
yardımlaşma duygularını geliştirir. Kiminin yiyip kiminin baktığı, zenginle
fakir arasındaki kıskançlık ve düşmanlığın büyük boyutlara ulaştığı, açlıktan
ölen insanların milyonlara ulaştığı günümüz dünyasında, toplum huzurun ve iç
barışın sağlanmasında, tokun aç insanın halinden anlamasını kolaylaştırdığı
için orucun sosyal faydası çok büyüktür.
Bu
sebeplerden dolayı oruç tutan Müslümanlar Ramazan ayında daha bir cömert
olurlar, evlerine misafir götürüp sofralarında başkalarının ve özellikle de
fakirlerin bulunmasına gayret ederler. Peygamberimiz (sav) “Kim bir oruçluya iftar ettirirse,
kendisine onun sevabı kadar yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından
hiçbir şey eksilmez” Ashab-ı Kiram dediler ki:
‘Ya Resulallah! Her birimiz bir oruçluya iftar edecek, onu doyuracak kadar
zengin değiliz’ Bunun üzerine Allah
Rasulü şöyle buyurdu: ‘Bir hurma ile
iftar verene de yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu
sevap verilecektir Bu ayda bir oruçluya su veren
kimse, kıyamet günü susuz kalmayacaktır’” (Tirmizi,
İbn mace) buyurarak bu konuda bizleri teşvik etmektedir.
Cinsel duyguları frenlemeyi, Allah'ın yasaklarına yaklaşmamayı
öğreten oruçtur. İnsan oruçlu iken (Allah'ın, oruçlunun dışındakilere helâl kıldığı)
hanımı ile beraber yatmasını bile terkedecek, hele hele başkalarının kadın ve
kızlarına şehvet nazarıyla bakmayacak, kötü düşünce ve sözlerden bile
sakınacak, şehvetini kontrol altına alacak, zinâya ve ahlâksızlığa götüren her
yoldan oruçlu olmadığı zamanlara göre daha fazla kaçacak, hem kendini hem de toplum ahlâkını en güzele
götürecektir. Bunun için Yüce Peygamberimiz, orucun ahlâk ve özellikle toplum
ahlâkı açısından bu faydasını şu mübârek tavsiyesiyle dile getirmiştir: “Ey
gençler topluluğu! Sizden kimin evlenme külfetine gücü yeterse evlensin! Zira
evlenme, gözü (haramdan) daha çok önler ve iffeti de o nispette korur. Evlenme
masrafına gücü yetmeyen kimse de oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir
kalkandır.”
Böylece oruçlu genç, hem kendi ahlâkını korumuş, hem de topluma
ahlâk yönüyle zararı olmamış olacaktır.
Bu
arada orucun neden kimi zaman yaz mevsimine kimi zaman da kış mevsimine denk
düşmesinin hikmetleri üzerinde kısaca duracak olursak:
Kamerî yıl, güneş yılından 10-11 gün daha eksiktir. Böylece her
yıl, güneş yılına nazaran Ramazan 11 gün kadar önce gelir. Böylece otuz yıl
boyunca yılın her günü mutlaka Müslüman tarafından oruçlu geçirilmiş olur.
Yılın içerisinde uzun günler, kısa günler vardır. Hem sıcak ve hem de soğuk
günler mevcuttur. Böylelikle bütün bölgelerdeki Müslümanlar, devletlerin her
birinde orucun miktar ve şiddeti açısından eşit olurlar. Şayet güneş aylarından
biri seçilmiş olsaydı, sıcak bölgelerde yaşayan Müslümanların payı, soğuk
bölgelerde yaşayan Müslümanların payından daha ağır olurdu. Kimi, hayat boyunca
uzun günlerde oruç tutarken, kimi de hayat boyu kısa günlerde oruç tutmuş
olurdu. Ama kemerî ay seçildiğinden 30 yıllık bir devre içerisinde herkesin
çektiği şiddet eşit seviyede olur.
Bir kimse yazın kavurucu sıcaklarında olduğu kadar, kışın
dondurucu soğuklarında da bu mahrûmiyetlere alışmış olur. Çeşitli meyveler ve
değişik yiyecekler için belli
mevsimler vardır. Böylece her bir devrede Müslüman, belli zamanlarda her
yiyeceğe karşı kendisini tutabilme alışkanlığını kazanır. Buna karşılık oruçlu
bulunduğu müddetçe yiyeceğin bir çeşidinden hayat boyu mahrum kalmamış olur.
Bir ay müddetle oruç tutan, ahlâk, fazîlet, sosyal yardım ve Allah
için fedâkârlık gibi dersleri alan, eğitim ve öğretimini başarıyla tamamlayan
Müslüman, Ramazan ayının sonunda diplomasını alacak, bayram yapacaktır.
Allah'ın emir ve yasaklarına teslim olmanın mutluluk ve sevincini dünyadayken
böyle yaşayacak ve esas bayram olan öteki âlemdeki cenneti de ancak böyle
fedâkârlıklar neticesi elde edeceğini düşünecek, kendini yarınki büyük
bayramları hak etmeye İslâm'a teslim olmaya adayacaktır.
İftar vaktine kısaca temas edecek
olursak, Bu ümmetin, iftara acele ettiği
sürece hayırda olduğu Peygamber Efendimizin verdiği haberlerdendir Bu yapılan ibadeti ciddiye almanın
göstergesidir Sofralarımızda tabaklara uzanan el sayısı
arttıkça bereketin de artacağını unutmamalıyız Besmele ile başlayıp, iftara mahsus
duayı okumamız soframızın önemli âdaplarındandır.
İftarda sünnet olan az yemektir Asıl yeme ihtiyacımızı sahura
saklayıp, iftarda ayakta duracak kadar yiyelim Yediklerimiz de gözümüzün değil
midemizin doyacağı şeyler olmalıdır.
İftar sofrası Rabbimize yakınlığımızın en çok arttığı anlardan birisidir
Dualarımızın makbul olacağı anlardan biri iftar ettiğimiz saatlerdir
Hamd ve şükrümüzü sık sık tekrar ederek ve Rabbimizin razı olmayacağı söz ve davranışlardan kaçınarak, o anı Allah’ın rızasını kazanmak için iyi bir fırsata dönüştürelim.
Dualarımızın makbul olacağı anlardan biri iftar ettiğimiz saatlerdir
Hamd ve şükrümüzü sık sık tekrar ederek ve Rabbimizin razı olmayacağı söz ve davranışlardan kaçınarak, o anı Allah’ın rızasını kazanmak için iyi bir fırsata dönüştürelim.
Kendimize, aile efradımıza, ölmüşlerimize ve bütün Ümmeti Muhammede, özellikle de, darboğaz yaşayan mümin kardeşlerimize çok samimi ve ısrarlı dualar yapalım.
Oruç
açılırken dua edilmesi sünnettir. Herkes içinden geldiği gibi zikrini, şükrünü
ve yakarışını ifade edebilir. Örnek olması bakımından öteden beri yaygın olarak
yapılan duayı burada dillendirecek olursak:
“Allahumme leke sumtu, ve bike amentu ve aleyke tevekkeltu ve ale rızqike
eftertu, fağfirli me keddemtu veme ahhartu.” ( Allah’ım! Senin rızan için oruç
tuttum. Sana tevekkül edip güvendim ve
senin rızkınla iftar edip orucumu açtım. Benim geçmiş ve gelecek günahlarımı
bağışla.
Rabbimizin
nimetleri ile iftar ettikten sonra akşam namazını hiç geciktirmeden eda etmemiz
o anki en önemli vazifemizdir Mümkünse ev halkının da katılacağı
bir cemaatle namazı eda etmek ecir üstüne ecir olur
Biz
ibadetleri dünyevi faydalarından dolayı değil, Allah emrettiği için yaparız.
Fakat şu da muhakkak ki Allah, her zaman yararımıza olan şeyleri yapmamızı
emreder, zararımıza olan şeyleri yasaklar. Oruçta gerek ruhumuz gerek bedenimiz
için pek çok faydalar vardır.
Oruç
vücuda sağlık getirir. Bir yıl tıka basa yemeden dolayı mide yorulur. İşte oruç
midenin uzun süre dinlenmesine vesile olur. Ancak iftar vakti ölçüyü kaçırıp
mideyi şişirmemek ve teravihi mutlaka kılmak lazımdır.
Oruç, vücudumuzu maddî artıklardan temizlediği gibi benliğimizi de manevî kirlerden arındırır, paklaştırır
Konuyla
alakalı olarak üstad Sezai Karakoç’un “Betonları Kıran Oruç” adlı
yazısından bir pasaj aktarmak istiyorum.
“Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir,
örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır,
onarılır ve badana edilir, yani yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da,
yılda bir kere, böyle bir genel temizlik ve revizyon ister Bir şehrin temizlenmesi, onarılması,
yeniden yapılması, sıva, boya ve badanaların tazelenmesi ile Müslüman birinin
oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ve ilerlemesi birbirini çok
andırır Oruç, bir noktadan bakılınca, ruhun
ve vücudun dezenfekte edilmesi gibidir”
Oruç,
insanın duygu ve düşüncelerini inceltir. İnsanı şefkatli ve merhametli yapar.
Oruç tutan insan açlığın ne demek olduğunu, sürekli olarak açlık ve sefalet
içinde kıvrananların ıstırabını anlar. Onlara elinden geldiğince yardım etmeye
çalışır.
Peygamberimiz
(sav) in şaban ayının son gününde ashabına ramazanı karşılamaya dair okuduğu
hutbede söyledikleri bizlere ramazanın ayının önemini bir kez daha hatırlatıyor: Peygamberimiz;
“Ey insanlar! Ramazan ayı büyük ve
bereketli bir aydır.Sizin kapınıza dayanmaktadır. Öyle bir aydır ki, onda bir
gece vardır, bin aydan daha üstündür. Allah bu ayın orucunu farz, gece
ibadetini nafile kılmıştır. Kim ki hayırdan bir hasletle bu ayda Allah’a
yaklaşırsa, tıpkı başka aylarda farz vazifesini yerine getiren bir kimse gibi
olur. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay, yardımlaşmanın,
hal ve hatır sormanın ayıdır. Bu öyle bir aydır ki, mü’minin rızkı bu ayda
artar. Kim ki, bu ayda oruçlu bir kimseye iftar yemeği verirse, onun
günahlarına mağfiret olur. Onun boynunun ateşten azad edilmesine vesile olur ve
onun ecri gibi iftara gelene de ecir verilir, onun ecrinden de hiçbir şey
eksilmez.” Buyurarak bize
rahmet ve bereket ayını çok güzel bir şekilde tanıtıyor.
İnsanlık Ramazan’da okuma emrini almış ve okuma ibadeti bu ayda başlatılmıştır Ancak, bu okuma sadece Kur’an okumak ve hatim yapmakla sınırlı değildir “Oku” emri evreni okuma, olayları okuma, tarihi okuma ve her türlü kitaplar okumayı da kapsar
Bunun yanında ramazan ayı unutulan sünnetleri yeniden ihya
etme ayı olmalıdır. Hepimizin unuttuğu, özellikle ülkemizde adeta bizden
çalınmış olan bir ramazan sünnetinden bahsetmek istiyorum. Adının bile bazı
kardeşlerimiz tarafından duyulmadığı bu sünnetin ismi itikaf. İtikâf bir mescide ibadet niyetiyle ve belirli
kurallara uyarak inzivaya çekilmek demektir. Hadis kaynakları Hz. Peygamberin
Medine’ye hicretten sonra her yıl ramazanın son on gününde itikâfa
çekildiğini, hanımlarının da genelde
Resulü Ekremle aynı zamanda kendi hücrelerinde itikâf yaptığını nakleder.
Peygamberimiz (sav) in ramazanın son on gününde daha fazla ibadet ettiği
bilinmektedir. Aişe validemizin belirttiğine göre Resulü Ekrem ramazanın son on
gününe girildiğinde bütün geceyi ihya eder, ailesini uyandırır ve kadınlarından
uzak kalırdı.
Görüyoruz
ki, ramazan ayı biz mü’minler için tam bir eğitim ve öğretim ayıdır. Çünkü
ramazan bir mekteptir, okuldur. Bu yüce mektebin, namaz, oruç, fıtra, Kur’an
okumak ve dinlemek, çok çok zikir yapmak gibi müfredatını uygulayan, geçmiş on
bir ayın muhasebesini yapan ve gelecek on bir aya bedenen ve ruhen hazırlanan
ve böylece İslam dininin hayat düsturlarını yaşama çoksusuyla dolan mü’minler
yüce mevlamızdan rahmet ve rıza diploması alırlar.
Mübarek ramazan ayı bizlere zamanımız
kıymetini en güzel şekilde idrak etmemize de vesile oluyor. Bir nevi hayatımıza
çeki düzen veriyor.
Ramazan’ın havasını yakalamak adına da gayret
etmeli, en ufak fırsatları büyük adımlara çevirebilme maharetini sergilemeliyiz Ramazan’a ‘merhaba’ derken
aynı zamanda “iman ve selamete” de ‘buyurun’ diyebilmeliyiz
İşlerimizi biraz hafifleterek Ramazana
girmeliyiz. Yıllık izinlerimizi bu aya denk düşürmeliyiz. Yapamıyorsak ağır
işlerimiz öne almalı veya sonraya bırakmalıyız. Zihnen kendimizi on bir ayın
kirlerinden arındırmaya inandırmalıyız. Hayatımıza yeni bir açılım
getireceğimize kendimizi ikna etmeliyiz.
Evlerimizde mümkün mertebe yakın
akrabaya, komşulara, ahbaplara ve tanıdığımız fakirlere iftar vermeliyiz.
Debdebeli-şaşaalı iftarlardan kaçınmalıyız. Ayrıca imkan dahilinde evde hane
halkıyla iftar etmeliyiz. Yatsı ve teravihi ailece camiye giderek kılmalıyız.
Gücümüzü zorlayarak infakta
bulunmalıyız. Resulallah cömertti, bu aydaki cömertliği iki katına çıkardı,
bizde onu örnek alalım ve her gün belli bir sadaka verelim.
Dualarımızı bu ayda çoğaltalım. Duanın
gücüne inanalım. Anne-babamız, kendimiz, çocuklarımız, tanıdıklarımız için dua
edelim. Helal rızık için, afetlerden korunmak için Allah’a yalvaralım ve
acziyetimizi arz edelim. Tüm Müslümanlara ve insanlığa dua edelim. Dünyanın
dört bir yanında fiili mücadele veren kardeşlerimiz için öze dualar edelim.
Onlara zafer nasip etmesi ve hak yoldan sapmamaları için Allah’a yalvaralım.
Bir ay boyunca her gün bir ayet ve bir
hadisi şerif ezberlemeye gayret edelim.
Ramazanın son on gününe özel itina
gösterelim. Kadir gecesi için özel hazırlık yapalım, sünnete uygun olarak son
on günde daha fazla ibadet edelim. Tefekkürde bulunalım.
Kin gütmeyelim. Kırgınlıkları ve
dargınlıkları giderelim.
Olumsuzlukları bu ayda konuşmayalım.
Hep olumlu şeyler konuşalım. Değerlendirme adına gıybet ve dedikodu etmekten
kaçınalım. Bir aylık kazancımızı heder etmeyelim.
Ramazan boyu elde ettiklerimizi “Bayram
sevinci” ile pekiştirelim.
Yüce Allah’ın, Ramazan orucunu tutan mümin
kullarına bir lütuf olarak bahşettiği Bayram gününde ise sünnet olan bayram
guslü almalı, en temiz elbiselerimizi giyerek bayram namazını eda etmek için
müdavimi olduğumuz camiye gitmeliyiz. Bayram namazı eda edildikten sonra, tüm
cami cemaatiyle tek tek bayramlaşmalı, akabinde cami cemaatinden de gelenler
olursa, birlikte kabristanlara gidip vefat eden yakınlarımızın kabirlerini
ziyaret ederek Kur’an-ı Kerim okumalıyız. Evimize geldiğimizde tüm aile efradı
ile bayramlaştıktan sonra sırasıyla komşu, akraba ve tüm Müslüman
kardeşlerimize bayram ziyaretine gitmeliyiz. Ramazan ayı manevi açıdan
Rabbimize en çok yaklaştığımız, arındığımız ve korunduğumuz müstesna bir aydır.
Bu ayda eda edeceğimiz tüm ibadetlerin akabinde ümmet için çokça dua etmeliyiz.
Özellikle iftar, sahur ve Kadir gecesi gibi müstesna vakitlerde yapacağımız
dualarda; Rabbimizin İslam ümmetini selamete çıkarması, İslam dini için
mücadele veren tüm mü’minlere yardım edip muhafaza etmesi, tüm ümmetin vahdeti
ve doğru yola ulaşabilmesi için tazarru ile dua etmeliyiz. Aynı şekilde, İslam
coğrafyalarına musallat olmuş emperyalist, Siyonist devletlerin ve İslam
düşmanı kafirlerin de helak olmaları için Rabbimize yalvarmalıyız.
Allah nasip ederse, ibadetlerle ve ameli güzelliklerle
yaşanacak Ramazan ayı sonunda, yaptığımız tüm ibadetlerin muhasebesini
yapmalıyız. Elimizden geldikçe Ramazan sonrası da bu ibadetlere devam etme
azminde olmalıyız. Şüphesiz Ramazan ayının kendine has bir bereketi vardır. Bu
ayda ibadetler ziyadeleşir. Ama bizler bu güzellikleri sadece Ramazan ayı ile
sınırlandırmayarak, tüm aylara yaymalıyız. Bu konuda Allah’ın yardımını
dileyerek amellerimizi süreklileştirme çabasında olmalı ve Ramazan’ı, kendimizi
manevi yönden daha çok geliştirmek için bir fırsat olarak görmeliyiz.
Allah-u Teala’dan; lütf-u keremiyle razı
olacağı, ibadetlerle dolu dolu yaşanacak ve mağfiretimize vesile olacak bir
Ramazan ayını hepimize nasip etmesini dileyerek sizleri âlemlerin Rabbine
emanet ediyoruz…
İdris GÖKALP
Ramazan 1437/ Haziran 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder