ŞEHİT
ABDULLAH AZZAM
Nice ölü kalpler vardır ki şehitlerin ilginç
hayatlarını dinlemek suretiyle dirilmiştir. Nice yolunu kaybetmiş kimseler
şehitlerin hayatını okuduktan sonra doğru yolu bulmuştur. Nice gafil ve
günahkârlar şehitlerin hayatından etkilenip, Rabbine dönmüştür.
İslam toplumunda kardeşlik, vefa, sevgi,
adalet gibi önemli değerlerin kaybolduğu, ilimden ve cihaddan uzaklaşılıp
seküler ve kapitalist bir hayatın benimsendiği günümüzde şehadeti ve şehidlerimizi
ve bu şehitler içinde ayrı bir yeri olan Abdullah azamı gündemleştirmek şehadeti gündeminden çıkaran Müslümanlar için
ayrı bir önemi haiz olsa gerek.
Amacımız, yeryüzüne ayak basmış değerli
insanlardan birisi olan ve “Dostları sevindiren bir yaşam, düşmanları
öfkelendiren bir şehâdet” ile Rabbine kavuşan Şehîd Abdullah Azzam’ı
hayırla anmak ve şehidin İslâm ümmetine olan mesajlarını hatırlatmaktır.
*****-*****
Abdullah Azzam,
1941’de Siyonist zulmün, baskının ve şiddetin içindeki Filistin’in Cenin
kasabası yakınlarındaki Seyletul Harisiye köyünde doğmuştur. Şam’da yüksek
öğrenimini tamamlayarak, Dimaşk Üniversitesi Şeriat Fakültesinden 1966 yılında
mezun olmuştur. 1967 yılında Filistin’in Batı Yakası ve Mescid-i Aksa’nın
İsrail tarafından işgal edilmesinden sonra 1969’da İhvan-ı Muslimîn (Müslüman
Kardeşler) teşkilatına katılmıştır. 1969’da Usul-i Fıkıh konusunda mastır
diploması almış, akabinde Amman’da Şeriat Fakültesinde okutman olarak görev
yapmıştır.
1973 yılında Kahire
Üniversitesinde Usul-i Fıkıh dalında doktorasını tamamlamış, 1973-1980 yılları
arasında ise Ürdün Üniversitesi Şeriat Fakültesinde öğretim üyeliği yapmıştır.
Ürdün’den askeri yargıtay kararıyla sürülünce 1981 yılında Suudi Arabistan
Cidde’de bulunan Melik Abdulaziz Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak
çalışmıştır.
1970’lerin sonuna
doğru dünya yeni bir sürece girmiş, dünyanın ikinci süper gücü olan Sovyetler
Birliği Afganistan’a saldırmıştır. Bu saldırı İslam dünyasında halifelik
kaldırıldığından beri hiç gerçekleşmeyen bir olayın ortaya çıkmasını
sağlamıştır. Dünyanın dört bir yanından Müslümanlar, dilini ve
kültürünü hiç bilmedikleri Afganistan’a gelerek kendi tanımlamalarıyla
kardeşleri olarak gördükleri Afgan halkıyla aynı safta savaşmaya
başlamışlardır.
Abdullah Azzam da,
ülkeleri Ruslar tarafında işgal edilen ve Ruslar’a karşı cihâd bayrağı açan
Afgan Müslümanlarına daha yakın olmak maksadıyla Pâkistân’ın İslâmâbâd
şehrindeki Uluslararası İslâm Üniversitesi’nde çalışma talebinde bulunmuş ve bu
üniversitede çalışması kabul edilmiştir. 1984 yılında da bu
üniversiteden kendi isteği ile ayrılarak, Afgan cihâdına eğitim müsteşarı
olmuştur. Bütün çalışmasını bu işe hasretmiştir.
Abdullah Azzam, Afgan
cihadının dünyaya tanıtılmasında ve İslami meşruiyet kazanmasında en etkin rolü
oynamıştır. Afganistan’da Mekteb ul- Hadimat (Mücahitlere Hizmet
Bürosu) isimli bir kurum açarak dünyanın dört bir yanından ulusal
sınırları aşarak gelen binlerce genci organize etmiştir.
Şehadetine kadar tüm ömrünü kâh
cephede savaşarak, kâh Arap ülkelerinden gelen gençlerin eğitim kamplarında,
kâh muhacirlerin kamplarında geçiriyordu. Beytül Ensar adıyla (sonra Hidemat)
açtığı büroda Arap ülkelerinden gelen gençleri ve yardımı organize ediyordu.
Mücahidlere yardım, Mücahid kervanlarının cephane taşımak için kiraladıkları
hayvanların kirası ve yolda erzak almaları için maddi destek olma, Arap
ülkelerinden gelen gençleri kamplarda sıkı bir eğitimden geçirdikten sonra
fiili cihada yollama, Mücahidlerin ve muhacirlerin İslami eğitimi için gayret
gösterme, dergi ve kasetlerde Afgan cihadını tanıtma yanında yazdığı eserlerle
ümmete büyük hizmet veren bir alimdi.
Buruc yayınlarında çıkan ve işte bu
mücahidlere verilen derslerin kasetlerinden deşifre edilerek hazırlanmış olan
“Tevbe suresinin gölgesinde Cihad Dersleri” adlı kitap bu hizmetlerin nasıl bir
şekilde yapıldığının açık bir göstergesidir. Ayrıca yine aynı yayınevi Şehidin
tüm eserlerini tek bir ciltte toplyarak Şehid Abdullah Azzamın külliyetı adıyla
yayınlamıştır. Abdullah Azzam bu eserleri masa başında oturup hazırlanmadığı
için bizzat yaşanılarak oluşturulan bu kitap Müslümanların Cihad şuurunu
kaybettikleri günümüzde, bu şuuru yeniden kazanmalarına vesile olacak bir
kitaplardır.
****-****
Abdullah Azzam 24
Kasım 1989’da Pakistan’ın Peşaver şehrinde bombalı bir suikast sonucu
şehid düştü. Şehid edildiğinde 48 yaşındaydı.
Şehâdeti şöyle
olmuştu: 24 Kasım 1989 Cuma günü her zaman namazını kıldığı “Seb’ul-Leyl Camii”
ne gitmek üzere evinden çıkmıştı. Amacı cuma hutbesini okumak ve cuma namazını
kıldırmaktı. İki oğlu Muhammed ve İbrahim ile birlikte arabasına doğru
yaklaştı. Arabaya bindikten kısa bir süre sonra büyük bir patlama duyuldu. 20
kilogram ağırlığındaki TNT’nin uzaktan kumandayla patlamasıyla araba
anında parçalandı.
Abdullah Azzam, oğlu
Muhammed ve İbrahim ile birlikte şehid oldu. Şehidin cenazesine coşkulu bir
kalabalık katıldı. Meydana gelen büyük patlamayla, araba paramparça olmuştu.
Öyle ki patlamanın olduğu nokta derin bir çukura dönüşmüş ve olay yerine yakın
olan elektrik hatları kopmuştu.
Abdullah Azzam gece sabaha kadar Burhaneddin Rabbani ile
beraberdi ve hizipler arası çatışmayı önleyici bir anlaşmayı imzalamıştı. O
Cuma hutbesinde bu anlaşmayı ilan edecekti.
***-*****
Şehidin cenazesinde
ardından Afgan cihadının önde gelen
liderlerinin konuşmaları bize Abduulah Azzamı tanıma noktasında önemli bilgiler
veriyor.
Bunlardan biri Geçici
Afgan İslam hükümetinin başbakanı Abdi rabbi rasul Sayyaf dı.
Abdi rabbi rasul
Sayyaf Dr. Abdullah Azzamın kabri başında göz yaşlarını silerken şöyle diyordu:
“Kardeşlerim! Bu olay
ümmetin bütün ihlaslı evlatlarının kalbini kanatmıştır. Bu büyük kandilin, bu
kahramanın şehadetinden dolayı İslam ümmetinin tamamına başsağlığı diliyorum.
Kendisiyle cihad ortamında ve hicret diyarında yedi seneden daha çok yaşadığım
ve seferlerine iştirak ettiğim bu adamdan dolayı başsağlığı diliyorum. Ben,
onun şahsiyeti, mertliği, takvası, zühdü, cihadı ve ilmi karşısında kendi
nefsimi daima küçük görüyorum.
Cihad önünde, alemin
ufkunu açan bu adam , bu cihadın tebliğini her müslümanın evine taşımıştır.
Muhakkak ki bu cihadın kılıcı tağutların kılıcını darmadağın edecek ve putları
teker teker kıracaktır.
Evet, Üstad Sayyaf bu
konuşmayı yaparken bir yandan gözyaşlarını siliyor, bir yandan tağutlara meydan
okuyor, bir yandan da ümmeti umutlandırıyordu.
Gülbeddin Hikmetyar ise Dr. Abdullah
Azzam için yapılan anma töreninde mücahitlere şöyle seslenmişti.
“Şeyh
Abdullah Azzam’ın şehadetiyle İslam ümmeti büyük bir komutan, mücahid bir
davetçi kaybetmiş ve büyük bir boşluk meydana gelmiştir. Biz ona İslami
hareketin öncülerinden bir öncü, cihad komutanlarından bir komutan olarak
itibar ediyoruz.
Genellikle
büyük İslami şahsiyetler hayattayken yeri ve değeri bilinmez. Ancak onların
değeri bu insanlar cennete çekip gittikten sonra bilinir. Abdullah Azzamın
varlığını ve değerini her ne kadar o hayattayken bilsek bile asıl değeri
şehadetinden sonra ortaya çıkacaktır. Biz şehadeti İslam alemi için zafer
alametlerinden bir alamet olarak görüyoruz. Abdullah Azzamın şehadeti bizlere
zaferin yakın olduğunu müjdeliyor.
Cemiyeti
İslaminin lideri Burhaneddin Rabbani ise, Dr. Abdullah Azzamın ardından
mücahitlere şöyle seslendi.
“Kardeşlerim,
biz bugün cihad sembollerinden bir sembol ve ümmetin şahsiyetlerinden bir
şahsiyet olan Muhammed ve İbrahim’in babası şeyhimiz Abdullah Azzamı kaybettik.
Allah şehid olan şeyhimize rahmet etsin. Gece ve gündüz çalışarak Allah yolunda
yaşadı ve Allah yolunda şehid oldu inşallah.
Kardeşlerim!
Şehid Abdullah Azzam herkes tarafından bilinirdi. İslam ümmetinin gençleri ve
ihtiyarları, Afganistan ve Filistindeki cihad cepheleri, gerek Müslüman gerekse
kafir devletlerdeki İslami davet merkezlerinin hepsi şeyh Azzamı bu ümmetin
düşmanlarını, onun ismini duyunca sıkıntıya ve ızdıraplara düşüren
şahsiyetlerden olduğunu biliyorlar…Her ne kadar o; komünizme, siyonizme ve
Müslüman ülkelere hükmeden diktatör ve tağutlardan bu ümmetin düşmanlarının
hepsine karşı şiddetli bir düşman idiysede…Düşmanlarımız onu bizden daha iyi
biliyorlardı.
Kardeşlerim!
Üstadımızı kaybettiğimiz için çok üzgünüz. Ama ne yapalım. Hepimiz Allah’dan
geldik ve dönüşümüz onadır.
Şehidin
cenazesinde sonra konuşan alimlerden biride Abdulmecid Zindani idi. Şöyle
diyordu Zindani…
“Mutlaka
insanların hepsi ölür. Fakat Allah, kullarından, kendilerine daimi hayat
yazılanları seçer. Şehitler bu dünyadan daimi hayata, nimetlerle dolu olan
ikametgaha geçerler. Şeyh Abdullah Azzamın en yüce cennetlerde olmasını
diliyor, alemlerin Rabbinin indinde kabul görenlerden olmasını temenni
ediyoruz.
Şeyh
Abdullah Azzam İslam ümmetinin hedeflerine ve asrımızdaki hareketin seyrine
taaluk eden sembollerden biridir.”
***-******
Evet
değerli dostlar Abdullah Azzam gerçekten son asırda cihadın sembol isimlerinden
biridir.
Şehide
yaşını soranlara “ben kendimi dokuz yaşındaymış gibi hissediyorum. Yedi buçuk
yıl Afgan cihadında bulundum. Bir buçuk yılda Filistin’de cihad ettim.
Hayatımın geri kalanı benim için değersizdir” demek suretiyle hayatının ancak
cihadla anlam kazandığını ifade etmiştir.
Abdullah Azzam’ın özelliği,
Afgan cihadının daha düzgün, daha makul, daha İslami ve daha insani çizgide
kalmasını sağlamaktı. Bunun içinde ciddi bir eğitime ihtiyaç vardı ve Abdullah
Azzam bu işi üstlendi. Abdullah Azzam bir alim, mütefekkir, mücahid, cihad
ruhunu taşıyan ve İslami hassasiyetlere riayet eden bir Müslümandı. Azzam,
Afgan cihadına katılan mücahidlere askeri eğitim ile birlikte ahlaki eğitim,
dini eğitim, savaş hukuku eğitimi verdi ve Afgan cihadındaki sapmaları,
yanlışları önlemeye gayret etti.
Emperyalizmin
boyunduruğu altında inleyen ve cihad ruhu söndürülen öile geçiren sözde İslami
anlayışları sert bir şekilde tenkid ederdi.
Abdullah Azzam bir dava ve bir ilim adamı
olarak üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışan bir kişiliğe sahipti.
Azzam aynı zamanda Arap dili ve gramerine, İslami literatüre sahip bir
kimseydi. Abdullah Azzam, makam ve mevkiyi, akademisyenliği bırakıp yokluk içerisinde
yaşamayı göze almış, ideal davası uğruna her şeyi göze alabilen bir şahsiyete
sahiptir. Bu ilmin, davet ahlakının dava adamlığının getirdiği vakarı, düzgün
ve dik duruşu da Azzam’da görüyoruz. Elbette, hiç kimse hatalardan beri değil
ama Azzam, İslam’ın istediği tipte ideal bir Müslümandı. Ne geri adım atıyor,
ne taşkınlık yapıyor, sadece üstüne düşen vazifeyi yapıyordu. Dünya malında
gözü yok. Vasiyetinde de beyan ettiği gibi çoluk çocuğuna mal mülk bırakmıyor.
Abdullah Azzam geriye kişilik ve ahlak sahibi bir dava adamlığını miras
bırakıyor. Bu bizim için yani bugünkü Müslümanlar için çok gerekli bir şeydir.
Azzam’ı dengeli, makul, dirençli, ümmetin geleceğini düşünen ve ona göre kalıcı
adımlar atmaya çalışan bir şahsiyet olarak görüyorum.
**************************-***************
O,bir İslam alimi, bir İslam davetçisi ve
İslam Mücahidiydi. Dr. Abdullah Azzam ailesine az zaman ayırırdı. Vaktinin
çoğunu Müslüman ve mücahidler için sarf ederdi. Sabah erken evden çıkar ve gece
yarısı evine dönerdi. Hatta gündüz evine dönecek olsa bile yanında mutlaka
misafir getirir, onlara izzetu ikramda bulunur. Cihat ile ilgili sohbetler
eder, sonra onlarla beraber tekrar çıkardı.
O, dünya ve dünya hayatını sevmez, aza kanat
eder.Zaruri ihtiyaçları dışında dünya metaına göz dikmezdi. Hatta hanımına,
kendi zaruri ihtiyaçlarının dışında ne varsa başkalarına hediye etmesini
tavsiye ederdi. Gıybeti kesinlikle sevmezdi.
Çocuklarını tam bir İslami terbiye ile
yetiştiriyordu. Sabah namazlarından sonra onlarla oturup ders halkası
oluşturuyordu. Onlara cihadın ve şehadetin faziletleri hakkında sohbet edip
onların kalbine cihad ve şehadet aşkını aşılıyordu. Ayrıca onlara tecvid ve
nahiv dersleri veriyordu. İslami ilimleri öğrenmenin zaruri olduğunu ve Kuran
ezberlemelerini tavsiye ediyordu.
Allahın dini konusunda kesinlikle taviz
vermezdi. İ’la-i kelimetullah için kanının son damlasına ve hayatının son anına
kadar çalıştı. Nitekim bu uğurda Cuma hutbesine giderken şehit edildi. Sadece
ve sadece ilayi kelimetullah için, mücahidlerin yapmış olduğu cihada halel
gelmemesi için, daha fazla Müslüman kanı akıtılmaması için, mücahit
liderlerinin aralarındaki ihtilafı bırakmaları uğruna gecesini gündüzüne
katmıştı.
Şehadetinden bir gün önce Hikmetyar ve
Rabbaninin ittifak yapması için bir anlaşma hazırlamış ve imzalamaları için kapılarını çalmıştı.
Burhaneddin Rabbani olayı şöyle anlatıyor.
“Şeyh Abdullah azam bizde büyük hatıralar bırakmıştır. Asla unutmam,
şehadetinden bir önceki gün, gece yarısı bir grup arkadaşla birlikte bana
gelmişlerdi. Ben uykudaydım. Abdullah Azzamın kapıyı çaldığını duyunca uyandım.
Yanına gittiğimde bana tebessüm ederek bir kağıt uzattı ve “bunu imzala” dedi.
Kağıt, Burhaneddin Rabbani’nin Cemiyeti,
Gulbeddin Hikmetyar’ın Hizbi arasındaki
ihtilafı ortadan kaldıran bir ittifakı içeriyordu. Kağıdı hemen imzaladım ve
bazı meseleler hakkında konuştuk. Daha sonra ertesi gün, yani Cuma günü
görüşmek üzere anlaştık. Bana “inşallah yarın görüşürüz.” Dedi. Fakat hiç kimse
bilmiyorduki o, yarın cennette rabbine kavuşacaktı.
Dr. Abdullah Azzam , Afgan cihadının masa
başında çözülmesine kesinlikle karşıydı. Daima hizip reislerini bu konuda
uyarıyor, onlara tavsiyelerde bulunuyordu.
Şehit “Müslümanlar asla düşmanlarına mağlup
olmazlar, biz Müslümanlar sadece aramızdaki ihtilaflara mağlup oluruz” diyerek
ümmetin vahdetine olan önemini her fırsatta dile getiriyordu.
Şehit Abdullah Azzam Allah’ın emirlerini
yerine getirmek için Allah’ın arzının geniş olduğunu ispat etmişti. Filistin’de
önüne engeller çıkınca Afganistan’da cihad farizasını yerine getirmişti.
Nitekim bu konuda kendisi şöyle diyordu. “Kullara farz olan cihad farizasını
Filistin’de eda ettik, sonra önümüze engeller çıkınca içinde cihad ederek
Allah’a kulluk edecek yeni bir mekan aradık ve Afganistan’ı bulduk.”
Abdullah Azzam neden Afganistan’ı seçmişti?
Çünkü Kudüse giden yolun Kabil’den
geçtiğini ve küfrün tek millet olduğunu çok iyi biliyordu. Dünyanın neresinde
olursa olsun Müslümanlara sıkılan kurşunun tek namludan çıktığını ömrünün
sonuna kadar Müslümanlara anlatmaya çalışmıştı. Bu konuda “Pakistan’daki ve
Afganistan’daki komünist kurşunlarıyla Amerika ve Yahudi kurşunları arasında
hiçbir fark yoktur. Niyetler halis olduğu müddetçe öldürülenlerin hepsi Allah
yolunda öldürülmüştür. Biz hayata giden yol olarak ölümü seçtik.” Diyordu.
Mücahitlere terörist diyorlarmış, anarşist
diyorlarmış kesinlikle aldırmazdı. Bilakis sözleri ve fiileri ile bunu
ispatlamıştı. Hiç çekinmeden şu sözleri sarf ediyor:
“Kem küm etmeden çok açık ve net konuşacağız.
Bizler Müslümanlara çok yumuşak ve zelil, Allahın düşmanlarına karşı sert ve
saldırganız.
Ey Filistinin evlatları! Zaman zaman yükselen
ulumalara aldırış etmeyin. Kendiniz için Allah sevgisinin şartlarını
gerçekleştirin.
Bunlardan ilki
1.
Allah
için sevmek, Allah için buğzetmek ve müminlere dost kafirlere düşman olmak.
2.
Allah
yolunda savaşmak.
3.
Kınayanın
kınamasına, ayıplayanın ayıplamasına aldırmamak.
Abdullah Azzam Müslümanlar boğazlanırken açık ve sarih olan hükümleri
kendilerine göre tevil edenleri ve az bir bedele karşı Allahın ayetlerini
değiştirenleri ve Allah’ın diniyle oynayanları hakir görüyor ve onlara itibar
etmiyordu.
AHLAKINDAN PASAJLAR
Dr. Abdullah Azzamın ahlakını yeğeni Ebu Ubadenin kaleminden dinleyelim
inşallah…
Ebu Ubade şöyle diyor Şehit Abdullah azam için.
“Bu satırları yazmak istememin sebebi; onun insanlar arasında bariz ve
meşhur olan davet yolundaki ahlakı, cihadı, kendini kurban etmesi, doğruluğu,
ihlası, cesareti, sabrı ve kendini feda etmesidir.
Üstatta gördüğüm güzel sıfatlar şunlardır:
Kardeşlerini ancak hayırla anıyordu. Üstat “Gıybet, söz taşıma ve
kardeşlerinin kötülüklerini yayma gibi toplumları yıkan ve parçalatan bir şey
görmedim diyordu.”
Uzak görüşlüydü. Rahmetli şehit, bu din ağacının gerçek meyvesini
verinceye kadar beslenmeye, yardıma ve uzun zamana ihtiyacı olduğunu biliyordu.
İslam toplumunun binası için de belirli bir vakte ihtiyaç vardı.
O şefkatli bir insan, kerim bir arkadaş ve kerim bir kardeşti.
Bütün Müslümanları seviyordu. Velevki görüşleri muhtelif , seviyeleri
farklı, grup ve hareketleri çeşitlide olsa. Herhangi bir teşkilata ve harekete
karşı mutaassıp değildi. Onun amacı herhangi bir elin yada her hangi bir
hareketin bu dine yardımcı olmasaydı. Fetih suresinin 29. Ayeti sanki şehidi
tarif ediyordu.
“..o müminler aralarında merhametli ve kafirlere karşı şiddetlidirler.”
Şehit Abdullah Azzam’la hayatını anlatmayı,
yine şehid âlim Abdullah Azzam’ın çokça yaptığı duâsı ile sonlandıralım:
“Allah’ım kalplerimizi sana imanda sabit kıl. Seni zikretmekte, sana şükretmekte
ve güzel ibadetler yapmakta bize yardım et. Allah’ım sen olmasaydın ne hidayete
erebilirdik, ne tasadduk ederdik ne namaz kılardık. Sen bizim kalplerimize
huzur verdin. Düşmanlarımızla karşılaştığımızda bize kuvvet ver. Onlar bize
karşı azdılar, fitne çıkarmak istediklerinde onlardan yüz çevirdik. Allah’ım
sen biliyorsun ki onlar bize zulmettiler. Biz dinimiz hususunda herhangi bir
alçaklığı kabul etmeyiz. Bize yamamaya çalıştıkları küfre ve fitneye de asla
razı olmayız.”
Dr. Abdullah Azzamın hayatı , cihadı ve ölümü bizler için ayrı birer
derstir değerli kardeşlerim.
Ne diyordu aziz şehid “Ey İslâm davetçileri!
Ölüm tutkunu olunuz ki size hayat bağışlansın. Sakın ameller sizleri
aldatmasın, aldatıcılar Allah ile sizleri aldatmasın. Okuduğunuz kitaplar,
devam ettiğiniz nafileler, sakın sizi aldatmasın, büyük işlerden yana sizleri
rahatlatan basit işlerle uğraşmaya kalkışmayın”
Rabbimizden dünyanın her tarafındaki mücahitleri muvaffak kılmasını ve
şehit Abdullah Azzamın emeli ve özlemi olan Kudüsü Şerifin Yahudilerin
pençesinden kurtarmasını niyaz ediyoruz. Afganistanın, Filistinin, Suriyenin
hürriyetine kavuşmasını ve şehidin bu emelinin gerçekleşmesi için Allahtan bizi
muvaffak kılmasını istiyoruz.
Allah şehadetini kabul buyursun , kıyamette bizi onunla birlikte
haşretsin ve cennette aynı çatı altında toplanan kardeşler olarak Rasulallaha komşu eylesin . Amin
İdris GÖKALP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder