ÇOCUKLARDA ZEKÂ GELİŞİMİ
Hamd; gökleri, yeri, insanoğlunu mükemmel bir şekilde yaratan Âlemlerin Rabbi Allah(cc)’a mahsustur. O’na hamdeder; Müslümanlara önderliği ve örnekliği kıyamete gününe kadar edecek olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine, ashabına salât-u selam ederiz.
Allah’ın selamı yeryüzündeki tüm Müslümanların üzerine olsun.
Birçok anne-baba toplum tarafından parmakla gösterilen, üretken, problemleri çözebilen ve zeki çocuklara sahip olmayı; ahlâklı ve sorumluluk duygusu gelişmiş çocuklara sahip olmaktan daha çok arzular. Bu; toplumumuzdaki değerlerin alt-üst olmasından, vahiy kaynaklı yaşamanın ihtiyarlık zamanlarına ertelemesinden ve içerisinde ahlâk ve sorumluluk duygusu taşımayan zekâların övülmesinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki kendisine güzel ahlâkın ve sorumluluk duygusunun eşlik etmediği zekâ; insanı başarıya götürmez, insanı iki cihanda mutlu etmez. Hele ki haram, günah ve yanlış yollarda kullanılan bir zekâ söz konusu ise…
Bu sebeple evlatlarımızın zeki olmalarını istediğimiz kadar ahlâklı ve sorumluluk duygusuna sahip olmalarını da en az onun kadar istemeliyiz. Allah Rasûlüsallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü unutmayalım. “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” buyuruyordu Allah(cc)’ın en sevdiği kulu!
Bir insan zeki olabilir. Ama ahlâklı ve sorumlu biri değilse bu zekâsını -Allah(cc) korusun- hırsızlık için kullanabilir. O halde çocuklarımızın zekâ gelişimine dikkat ederken; dinî, ahlâkî ve sosyal sorumluluklarının gelişimini çöpe atamayız. Atmamalıyız.
Müslüman anne-babalar, çocukları için öncelikle iyi bir Müslüman, güzel bir kul, çevresi tarafından takdir edilecek kadar ahlâklı bir birey olmaları için dua etmeli ve onların yanlarında olduğu müddetçe gerekenleri yapmalıdır.
İkinci basamak; zekâlarına etki edebilecek tüm faktörlere dikkat etmektir. Ki bu anne karnından başlar. Bilirsiniz; İslâm dininin tavsiyesidir; eşler cinsî münasebetten önce kovulmuş şeytandan Allah(cc)’a sığınırlar. Nedeni, kendilerinden olabilecek nesillerin şeytandan korunması için dua etmektir. Bu bir başlangıçtır. İyi bir nesil için ilk adımdır. Sonra, anneler hamilelik boyunca faydalı besinlerle beslenmeli, zararlı yiyecek ve içeceklerden mümkün olduğunca kendisi ve bebeği için uzak durmalıdır. Allah(cc)’ın Hz. Meryem’e doğum öncesi hurma yemesini buyurması tesadüf değildir. Hurma; hem doyurucu hem de içerisinde birçok mucizevî faydaları ihtiva eden bir meyvedir. Gebelerin; hurma, şekli insan beynine benzeyen ceviz, fındık gibi besinleri, sebze ve meyveleri ihmal etmeden tüketmeleri doğacak bebeğin zekâsına olumlu yönde etki edecektir.
Bununla beraber hamile kadınlar hassas ve kırılgan olurlar. Etrafındaki insanların ve özellikle eşinin bu durumu göz önüne alarak bu süreçte daha hassas olmaları bebeklerinin zekâ gelişimine faydası olacaktır.
Yapılan araştırmalara göre hamilelik döneminde eşle tartışmak çocuğun zekâsını olumsuz yönde etkiler. Gebeliğinde çok sık strese maruz kalmış annelerin çocukları üç yaşına gelince çekingen ve kaygılı olabilmektedirler. Huzurlu bir hamilelik geçiren annelerin bebekleri daha huzurlu, mutlu, sakin ve zihinsel aktivitelerde daha faal olmaktadır. (1)
Annelik dünyanın en zor işidir. Bir kadın anneliğin verdiği meşakkate eşinin desteği olmadan tahammül edemez. Bu dönemde eşi ve çevresi tarafından duyguları paylaşılmalı, onunla bol bol sohbet edilmelidir. Bununla beraber imtihan gereği, bazen, kadının kocasının ölmesi, eşlerin ayrılması veya bazı konularda anlaşamamaları gibi zorluklarla karşılaşabilir anne adayı. Şeytan bu zorlukları onun önüne sererek ümitsizliğe düşmesini, doğacak bebeği için fazla endişelenmesini ve sanki dünyanın sonu gelmişçesine hüzünlenmesini isteyecektir. Elbette Müslüman kadın böyle bir durumla karşılaşınca bile “Benim büyük bir sorunum var.” demez; sorununa dönüp “Benim büyük bir Rabbim var.” der ve hamilelik boyunca Rabbine sığınır. Çünkü bilmelidir ki kendisi hamileliğinde ne kadar üzülürse çocuk da o kadar üzülür ve olumsuz etkilenir.
Anne-babanın çocuk doğduktan sonra hatta doğmadan önce bile çocukla duygusal iletişimi çok önemlidir. Anne karnında ve doğup büyürken yanında güzel şeyler söylenen çocuk; güzel sözlerle canlanan çiçek gibidir. Ancak çocuklar hangi yaşta olursa olsunlar, kötü söz duyduklarında veya kendileriyle hiç konuşulmadığında konuşma becerileri yeterince gelişmez. O yüzden çocuklarımıza güzel sözler söyleyelim ve onlarla konuşalım.
Bir insanın kelime hazinesinin büyük kısmı ilk altı yıl oluşur. Çocuklar doğduktan sonra görme, duyma, dokunma, tatma, koklama açlığı çekerler. İlk yıllar hızlı bir öğrenme süreci yaşadıklarından dolayı sürekli etrafı gözlemlerler, bazı şeyleri ağızlarına götürerek ne olduklarını algılamaya çalışırlar. O yüzden anne, ağzına götürdüğü şeyi elinden alınca bebek ağlar. Aslında öğrenmeye olan merakına engel olduğundan dolayı dökülür gözyaşları. Çoğu zaman büyükler mikrop kapmasın, zarar görmesin diye ağzına bir şey götürmesine; tencere kapaklarıyla oynamasına; evi, çekmeceleri altüst etmesine müsaade etmezler. Ama çocuk bütün bunları öğrenme merakından yapar. Biz anne-babaların da şunu bilmemiz gerekir ki ilk altı yıl çocukların zekâ gelişimleri açısından etraftaki farklı uyaranlar çok önemlidir. Çocuğa ve çevresine zarar vermediği müddetçe oynamasına, ağzına götürüp merakını gidermesine, karalamasına ve dağıtmasına hatta çekmeceleri karıştırmasına müsaade etmek geleceğimiz olan çocuklarımız için faydalı olacaktır. Eğer etrafta çocuklarımıza zarar verdiğini düşündüğümüz eşyalar varsa onlar büyüyene kadar kaldıralım. Bu, çocuğumuzdan ve gelişiminden daha önemli değildir.
Çocuğun zekâ gelişimi olumlu etkileyecek şeylerden biri de Kur’an-ı Kerîm dinletmek, içerisinde hadis, fıkıh, tefsir sohbetlerinin yapıldığı ortamlarda büyütmektir. Belki de bu zekâlarını geliştirmenin en etkili yoludur. Peygamberin yanından ayrılmayan sahabenin ayetleri ve hadisleri bir defa duyup unutmamaları ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen kelimesi kelimesine hatırlamaları Allah’ın zikredildiği ortamlardan ayrılmamalarından kaynaklanıyordu herhalde. Burada oturup kalktıkları, yiyip içtikleri ve uyudukları ortamlarda fazla eşyanın olmaması da etkili diye düşünüyorum. Çünkü ne kadar fazla eşya o kadar fazla unutkanlık ve zihin meşguliyeti demektir. Onlar; ellerinde Kur’an, altlarında bir hasır, etraflarında duvar ve yanlarında yiyecek, içecekten başka bir şey olmadan günlerini geçiriyorlardı. Hayatımıza göz attığımızda, mutfağa gidince ne alacağımızı bile unutur hale gelme sebebimiz ortaya çıkmaktadır. Kur’an ve Kur’anî ilimlerin zikredildiği meclisleri terk etmek ve sade bir hayat yerine şaşaalı bir hayatı tercih etmek…
Ayrıca uygun yaşa geldiklerinde Kur’an okumayı öğretip ondan ezber yaptırmaya başlamanın faydası olacağını düşünüyorum. Dikkat ediniz! Yaşantısına Kur’an eksenli devam eden hafız insanların ezberlerinin daha kuvvetli, problemleri çözmede daha isabetli ve bu hal devam ettiği sürece zekâlarının da daha geliştiğini görürsünüz. Bu Kur’an’a has bir durumdur. Onu ezberlemeye yeteneği olan çocuklar buna yönlendirilmelidir. Yeteneği olmayanlar zorlanmamalı, en azından Kur’anî ilimlerden yeteneği olan yöne teşvik edilmelidir. Her insanın yeteneği farklıdır. Bu da zenginliktir. Önemli olan bunu keşfetmek ve köreltmemektir. Çocuklarımızın yetenekli olduğu yönlerini geliştirmek ve başarılı olmadığı diğer konularda başkalarıyla kıyaslamamak gerekir. Kıyas, onu yetenekli olduğu konularda da köreltmek manasına gelir. Her çocuk kendine özeldir.
Zekâlarını geliştirmek için o konuşurken sabırla dinleyin. Bu, onun dil gelişimini sağlar. Dil gelişimi ne kadar iyiyse zekâsı da o düzeyde iyi olur. Onu aile sohbetlerine dâhil edin. Konuşurken gözlerine bakın ve gülümseyin. Yüksek sesle konuşmayın.
Mesela siz bir iş yaparken işin detayına kadar onları sıkmadan, gözlerinin içine bakarak, gülümseyerek anlatın. Çünkü çocuklar öğrenmeye aç doğarlar. Yapılan araştırmalarda bebekler dokulu, desenli, yuvarlak nesneleri izlemeyi tercih ederler. Ne enteresan ki insan yüzünde bu özellikleri karşılayacak zenginlikte birçok uyaran vardır. Bu yüzden bebekler insan yüzüne özellikle gözlere çok bakarlar. (2)
Çocuklarınızın zekâsının gelişmesini istiyorsanız problemlerini onun adına siz çözmeyin. Çözmeyi öğretin. Yanında olduğunuzu hissettirin ve İslâm önderlerinin, Peygamberlerin hayatlarını anlayacakları dilde anlatın. Bu çok faydalı olacaktır zihin gelişimleri açısından. Hem hikaye dinlemek, onlara dinlemeyi öğretecektir. (3)
Çocuklara hafızalarını kullanmayı öğretin. Bunun en güzel yollarından biri “kodlama yöntemi”dir. Bu, hafızada olmayan bir şeyi, hafızada olan bir şeyle bağlantı kurup hatırlamaktır.
Uyku, zekâ gelişimi için çok önemlidir. Uyku esnasında beyin uyumaz. Gün boyu öğrendiklerimizi tekrarlar. Gece yatmadan öncede televizyon seyretmek, bilgisayarla, telefonla oynamak beyni köreltici aktivitelerdir. Bunun yerine uyumadan önce Kur’an-ı Kerîm tilâveti, kitap okuma gibi faydalı aktiviteler yapmalıyız. Çünkü beyin, uyuduğumuzda aynı konuyu çalışmaya devam eder. Çocuklarımızı uyumadan önce böyle aktivitelere alıştıralım. Gece iyi uyumayanlar; güne yorgun, dikkati dağınık ve sinirli başlarlar. Unutkan olurlar. (4)
Kısacası çocuklarımızın zekâ gelişimi için onlara vakit ayırmalı, doğru yönlendirmeli, doğru aktivitelere alıştırmalı, kimseyle kıyaslamamalı, yapabilecekleri şeyleri desteklemeliyiz. Onlarla geçirdiğimiz her dakika çok değerlidir. Ve bir gün mutlaka meyve verir, biz görmesek de. Bize düşen doğru yolda sabırla ilerlemektir. Gerisi elbette gelir. Bu yüzden koşullar ne kadar ağır olursa olsun çocuklara vakit ayıralım. Onların pahalı oyuncaklara, bilgisayarlara değil; yalnızca size ihtiyacı var! (5)
Zekâ oluşumunda kalıtım %40-50 oranda etkilidir. Ama yaşantıya göre gelişmekte veya körelmektedir. Çocukların zekâlarını geliştirmek çalışma ve fedakârlık ister. Sanıldığı gibi zekâ doğuştan gelip sabit kalan bir yapı değil; akışkan ve esnektir. Geliştirilebilir. Çocuğunuzun zeki olmasını beklemeyin, zeki olmasına yardımcı olun. (6)
————————-
Kaynakça:
– Tüm dipnotlar; Erdinç Güllü, Dahi Çocuk Yetiştirmek, Hayat Yayınlar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder