14 Haziran 2016 Salı

MEDENİYETİMİZİN YENİDEN İNŞASI


                      


                       

            Bizler mazlum ve mahzun, aynı zamanda yitik bir medeniyetin evlatlarıyız. Bu yitik medeniyetin evlatları olan biz Müslümanlar, dört başı mamur İslam Medeniyetinin yeniden tarih sahnesine çıkması , yeniden ihya ve inşa olması için bir çaba ve cehd içinde olmalıyız.

            Biz şuna inanıyoruz. Müslümanların içinde bir ukdedir medeniyet. İnsanlığın huzuru ve mazlumların umududur medeniyet; aynı zamanda zulmün yerine adaletin, şirkin yerine tevhidin, esaretin yerine özgürlüğün, kötülüğün ve çirkinliğin yerine iyiliğin ve güzelliğin ikamesidir  medeniyet. Yalnızca yaşadığımız şehrin ve ülkenin değil, dünyanın imarı ve inşası için gerekli ve uzun soluklu bir mücadelenin adıdır Medeniyet.

            Medeniyet, batının vahşi ve sömürgeci uygarlığından tamamen farklıdır. Batı uygarlığının insanlığa vereceği ve söyleyeceği bir şey kalmamıştır. İslam medeniyeti var edici,  batı uygarlığı yok edicidir. İslam medeniyetinin özü hikmet, batı uygarlığının özü şiddettir.

            Medeniyet, özü, özsuyu hikmet olduğu için, hakikatin izini sürer. Uygarlık ise, özü ontolojik şiddet olduğu için, hakikatin izini siler, kendisini hakikat ilan eder ve bunu da marifet zanneder!

Medeniyetin tohumları, peygamberler tarafından ekilir. 
Peygamberler, Rahman'ın rahmet elçileri olarak, insanlığa hakikat haberleri getirirler:
Ve insanı olgunlaştıran,
aşkınlaştıran, 
tabiatı yeşerten, 
kâinâtı bütün varlıklarla birleştiren,
 insanı dirilten ve hayata ruh üfleyen 
bir merhamet ve adalet, 
kardeşlik ve hakikat şarkısı bestelerler.
Medeniyet'in kaynağı, vahiy; kurucusu Hz. Peygamber; kurucu sütunları ise ilim, irfan ve hikmet menzilleridir.
Medeniyet, ilâhî şiarların nebevî şuurla buluşması, nebevî şuurun, hakikatle yoğrulan insan tarafından beşerî bir şiire durdurulması yolculuğudur.
Medeniyet “Bir topluluğun hayat tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü, maddi ve manevi varlığı ile ilgili vasıflarının bütünü; bir topluluğun bu bakımdan ileri bir seviyede olması hali; şehirlilik demektir.”

            İslam medeniyetinin; bugünün ve geleceğin beşeri medeniyetlerinin tek alternatifi olduğu tarihi ve ilmi bir gerçek olarak ortadadır. Bu gerçekliğe rağmen İslam dininin mensuplarının, kendilerini geçmişlerinden soyutlayarak; batı medeniyetinin takipçileri olmaları son derece hazin bir durumdur.

Medeniyetimiz, esas itibariyle, geri çekildi; ama ortaya konan tecrübenin derinliği, zenginliği, inanç eksenli bir tecrübe olması, uygun zamanı, zemini bulduğunda yeniden ve yenilenerek bir meydan okumaya dönüşebileceğini gösteriyor bize. Bunu  bir Müslüman olarak iliklerimize kadar hissetmeliyiz.

İnsanlığın huzur coğrafyası olacak İslam medeniyeti şefkat ve merhamet, gayret ve cehd üzerine inşa olmuştur.  İslam medeniyeti Çağa her yönüyle hitap eden ilahi vahiyden beslenen bir medeniyettir. Merhum Şehid Hasan El Benna nın İslam tanımından mülhem “İslam medeniyeti, doğru akide ve ibadet olduğu gibi aynı zamanda devlet ve vatandır, hükümet ve ümmettir, ahlak ve kuvvettir, rahmet ve adalettir, kültür ve kanundur, ilim ve hükümdür, madde ve servettir, cihad ve davadır, ordu ve fikirdir.

            Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla ve yüzlerce etnik unsuruyla huzur ve kardeşlik ikliminin sahici bir şekilde teneffüs edildiği sulhun ve selametidir yurdudur medeniyet.

İslâmiyetin kabul ettiği medeniyet, iki dünya saadetini temin eden bir medeniyettir.

            Medeniyet Başkanı M. Beşir ERYARSOY hocamızın ifadeleriyle özetleyecek olursak;

Medeniyetimiz;

1.      İlahi menşeli bir medeniyettir,
2.      Beşeriyetin tamamına seslenir ve kardeşliğe çağırır
3.      Açık, evrensel bir medeniyettir.
4.      Davet medeniyetidir.
5.      Adalet ve eşitlik şiarları üzerine yükselir
6.      Medeniyetimiz Dünya ile ahireti, madde ile ruhu ayrı değil birbirini tamamlayan unsurlar olarak görür
7.      Tevhid ilkesi medeniyetimizde beşeri ilişkilerin ve beşerin kainat ile alakasının esasını oluşturur.


Dört başı mamur İslam medeniyetini yeniden ihya ve inşa edecek Medeniyet erleri ise;

1.      Davalarına bütün kalbiyle iman ederler.
2.      Sosyal, siyasal, bireysel ve toplumsal, itikadi ve ahlaki bütün alaka ve tutumlarını medeniyetin esasını teşkil eden tevhide göre tespit ederler.
3.      Beşerin hayrını isterler.
4.      Fadekardırlar.
5.      Kainat ve beşer hayatını sünnetullah çerçevesinde idrak edip yorumlarlar.
6.      Hep kardeşlerinin ve insanlığın hayrı için çalıştıklar/çabalarlar.


             Her Müslüman fertten aileye, aileden cemaate, cemaatten ümmete ve ümmetten medeniyete giden kutlu yolda üzerine düşeni yapmalıdır.

Biliyoruz ki, kitabımız Kur’an, insanı fazilet ve erdem hamuru ile yoğurmuş, onun ilk talebeleri bu yoğrulma sonucunda cahiliyyeyi ortadan kaldırıp İslam medeniyetini hakim kılmışlar, Yesrib’i Medine’ye çevirmişlerdi. Tarih boyu Kur’an’la yol alan Müslümanlar yeryüzüne hep erdemi, fazileti, medeniyeti yaymışlardır. 

            Tüm kara propagandalara, zihninleri bulandıran dezenformasyonlara ve islamifobik söylemlere inat çağa mührünü vuracak biiznillah islamdır.

            Batı’nın barbar uygarlığına karşı insanlığın tek kurtuluş ümidi olan biz Müslümanlar ne haldeyiz peki? Bedeviliği yıkıp yeryüzüne medeniyet taşımış inancımızı ne kadar temsil edebiliyor, insanlık için bir umut olma sorumluluğumuzu ne kadar ciddiye alıyoruz? 

O halde İslam medeniyetini inşa ve ihya edecek medeniyet erlerinin yola koyulma vakitleri gelip geçmiyor mu acaba?
                                  
                                                                 İdris GÖKALP





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder