19 Haziran 2016 Pazar

İSLAM’DA DAVET VE DAVETÇİNİN VASIFLARI


İSLAM’DA DAVET VE DAVETÇİNİN VASIFLARI

Allahın adıyla. Bütün hamdler O’nadır. Salat ve selam, efendimiz Resulallah Muhammed’e (sav) ve onun ali’nin, ashabının, onun yoluna girip onu takip edenlerin ve kıyamete kadar onun davetiyle insanları davet edeceklerin üzerine olsun.
            Biz Müslümanlar medeniyet kervanının en başında iken bugün en gerisinde kaldık. Ümmet maalesef şu anda zillet ve acziyet içinde. Bu geri kalmışlığın bizden kaynaklanan birçok sebebi var elbette.
            Allahu alem bu sebeplerin en önemlisi,  bugün sizlerle muhteviyatını paylaşmaya gayret edeceğim Allah’a davet görevini bırakıp oturmamız, emri bil maruf ve nehyi anil münkeri terk etmemizdir diyebilirim.
Yaklaşık iki yüzyıldır biz Müslümanlar yüce rabbimizin

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”(Ali İmran 104) emrini terk ettiğimiz, ondan uzak durduğumuz için zillet ve zulüm altında yaşadık. Hakim iken mahkum olduk..Ne yazık ki bu zulümler halen devam etmektedir.


             Yine Yüce Rabbimiz Ali İmran suresi 110. ayette:
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ

“Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah'a inanırsınız.” Düsturunu hayatımızdan çıkardığımız içindir ki fahşa, fısk, fücur yaygınlaşmış, yaşadığımız dünyanın şer odakları bu dünyayı yaşanmaz hale getirmiş, kötülük normalleşmiş, münker hoşgörünmüş, her türlü tuğyan, tufan ve hüsran toplumu bir virüs gibi sarmıştır maalesef…
Evet biz Müslüman isek, iman ettiğimizi iddia ediyorsak ve İslam ümmetinin bir müntesibi olduğumuzu söylüyorsak tüm bu yaşanan  olumsuz tabloyu  Allahın izniyle tersine çevirecek islama davet görevini ihmal etmememiz gerekmektedir.

Medeniyet cemaatimizin il idare tüzüğünde geçtiği üzere biz müslümanlar plan, program ve faaliyetlerini “fert-aile-cemaat-ümmet-medeniyet” perspektifinde esas alarak keyfiyetlendiririz.
Diğer bir ilke ve amaç ise tüzükte şu şekilde dile getirilir: İl idaresindeki müslümanlar İlkelere bağlı, vakur, çevresiyle barışık, davası uğruna her türlü fedakârlığı yapabilen, üstün ahlak sahibi davetçi yetiştirmeyi hedefler. -Bu hedefi gerçekleştirebilmek için herkes önce kendi nefsinden başlayarak, tedricen çevresine teşmil edilecek bir örneklik sergilemelidir.
Bu iki ilke aslında bizim cemaatimizin davet eksenli bir hareket olduğunu gösteren önemli prensiplerdendir.
Evet değerli hocalarım, kardeşlerim… Bizler özelde medeniyet cemaatinin müntesipleri genelde ise  davet medeniyetinin müntesipleriyiz. İslam kültürü ümmeti ikiye ayırır. 1. ümmeti davet 2. ümmeti icabet  yani ya davet eden olacağız, ya da davete icabet eden…
Davet nebileri mesleğidir. Davet itikadi ve ibadi bir zorunluluk, imani bir gerekliliktir. Farzlardan bir farzdır ve kulluğun ta kendisidir. Rabbim bu ibaddeten bizleri geri bırakmasın…
Bir saatlik zaman dilimde konumu 2 ana başlık çerçevesinde dile getirmeye çalışacağım inşallah.

1.      Davetin mahiyeti; yani tanımı ve biz Müslümanlar için ehemmiyeti ve gerekliliği
2.      kısımda ise bir Müslüman davetçide bulunması gereken özellikleri dillendireceğim.

Değerleri kardeşlerim…

Sözlükte “davet”  kelimesi, De’ave fiilinden mastar olup çağırmak, seslenmek, nida etmek, sevk etmek, dua veya bedduada bulunmak; birisini yemek ve ziyafete çağırmak, bir şeyin gelmesini istemek, birinden yardım istemek, birini bir işe veya yöne sevk etmek manalarına gelmektedir.
            İslami ıstılahta ise davet tabiri ile sadece İslam’a yapılan çağrı kastedilmiştir. Davet; sorumluluk bilincine sahip yani muttaki müminlerin çerçevesi kitap ve sünnet tarafından çizilmiş çeşitli vasıta ve yöntemleri kullanarak İslam dininin esaslarını insanlara anlatmaları, onları Allaha kulluğa çağırma çabasıdır.
            Kur’an’da altı yerde geçen ve değişik türevleri ile iki yüz beş defa kullanılan davet kavramını İslami yönden şöyle de tanımlayabiliriz: Allah’ın emirlerine kayıtsız ve şartsız olarak teslim olmaya, peygamberlerin haber verdiğini tasdik etmeye ve onlara boyun eğmeye çağırmak.
Şeyhul İslam İbni Teymiyyenin  davet tarifi şöyledir:

“Allah’a davet denildiğinde; imana, Resulallah’a bildirilenlere davet etmek ve onun haber verdiği her şeyi tasdik ve emrettiklerine itaat” anlamlarına gelir.

Davetçi üstad fethi yekenin tarifi:

 Davet yıkmak ve inşa etmektir. Bütün suret ve şekilleri ile cahiliyeyi yıkmak. Bu ister cahliyenin fikirleri isterse cahiliyenin ahlakı olsun. Ya da cahiliyenin nizam ve kanunları olsun. Hiç fark etmez. 

ALLAHA DAVETİN MEŞRUİYETİ

             Allaha davet tüm peygamberlerin tevhid ve mücadele çağrısıdır. ehil olan kişilerin değişik yöntem ve vesilelerle insanları İslam’a davet etmeleridir. Davet her tarafa yayılmış olan yangın ve tehlikeye karşı bir uyarıdır. Bu nedenle daveti ihmal ve göz ardı etmek, yangını göz ardı ve ihmal etmek anlamındadır. Allaha davet yavaştan alınamayacak, geri kalınamayacak kadar önemli ve ihmali asla mümkün olmayan farz bir görevdir

 Bu farziyete işaret eden emirlerinden en bilineni Yüce Rabbimizin şu sözüdür.

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”(Ali İmran 104)

İbni kesir “Buradaki ayette kastedilen ümmetin fertlerinin tümüne bu görev ayrı ayrı farz kılınmış olmasına rağmen ayrıca ümmet içerisinde bu görevi yerine getiren bir cemaatin oluşturulmasıdır” Der.
Muhammed Abduh ise bu ayetle ilgili olarak “Sözün özü hayra çağırmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak her Müslüman’a kesin olarak farz kılınmış bir görevdir. Ayetin zahiri manası açıkça bu hükme delalet eder der.


            Kur’an’ı Kerim  daha birçok ayeti kerimesi bizlere davet görevini yerine getirme noktasında teşvikte bulunmaktadır.


وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلاً مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ


 “(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden kimin sözü daha güzeldir?” (Fussilet 33)

وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

“Rabbine davet et asla müşriklerden olma.”(Kasas 87)

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ


(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.”(Nahl 125)

Ey Peygamber, Rabbin tarafından sana indirilen mesajı duyur. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçisi olma görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah kâfirleri doğru yola iletmez.”(Maide 67)

Sünneti mutahhara Allah’a davet ve münkerle mücadele görevini yerine getirmeye yönelik Resulallah (sav)’den rivayet edilen pek çok hadisi ihtiva etmektedir. Misal olarak Resulallah’ın (sav) şu hadislerini zikredelim.

Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmiyorsa dili ile değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle ona buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir. Ve bunun ötesinde bir hardal tanesi kadar iman yoktur.” (Müslim)

Ey insanlar! Allah size diyor ki: Beni çağırdığınızda icabet etmeyeceğim, benden istediğinizde size vermeyeceğim ve yardım dilediğinizde yardıma koşmayacağım zaman gelmeden iyiliği emredin ve kötülükten sakındırın.”(Tirmizi)

Bunun yanında ilmini gizleyip insanlara açıklamayanlar hakkında çok şiddetli korkutucu haberler vardır.

Allah'ın indirdiği kitapta bulunan bir şeyi gizleyerek onu birkaç para karşılığında satanlar var ya, onlar karınlarına ateşten başka bir şey indirmiyorlar. Allah Kıyamet günü onlarla konuşmaz ve kendilerini günahlardan arındırmaz. Onları acı bir azap beklemektedir. (bakara 174)

 Hz. Rasul (sav) “Kim din hususunda Allah’ın halkı onunla yararlandıracağı bir ilmi gizlerse Allah kıyamet günü onu ateşten bir gem ile gemler.”(İbni Mace)

Davet öyle bir ibadettir ki, kişinin statüsü, ekonomik durumu, cinsiyeti, bulunduğu muhit(çevre) bu ibadeti ifa etmeye engel değildir. Çünkü davet kimlik ve dünyevi durumdan ziyade, bilinç ve endişeyle alakadar bir husustur.
Davet sebepler üstü, bahaneler ötesi bir eylemdir. Yeter ki bu iş için içi yanan, ihlâsla bezenmiş bir kalp ve hareket olsun.
Davet vecibesinin ehemmiyetine binaen bazı âlimler İslam’ın altıncı rüknünün de Emri bil maruf ve nehyi anil münker (tebliğ) olduğunu söylemişlerdir.
Üstad mevdudi daveti 3 e ayırır

1.Bütün insanlık  ve Müslümanlara olan davetimiz; yalnız Allaha kulluk etmeleri, Allahtan başkalarını kendilerine Rab ve ilah kabul etmemeleridir.

2.İslamı din olarak kabul edenlere davetimiz; dinlerini Allaha has kılmaları, kalplerini nifaktan temizleyip fiillerini çelişkiden kurtarmalarıdır.

3.Bütün insanlara davetimiz; zalim ve fasıkların yeryüzünü fesada boğmuş olan sistemlerini ele alarak kökten değiştirmeleridir. Otoriteyi tağutların ellerinden alıp Allaha ve ahrete inanan, İslam dinini kabul eden, insanlık için diktatörlük ve anarşi istemeyen kimseleri başa geçirmeleridir.

Allah'a davet, Nebî (s.a.v.)’den ümmetine kalan mirastır. Eğer İslâm'ın muhafazasını ve devamını istiyorsak, davetin devamlılığını muhafaza etmemiz şarttır.

Çünkü İslâm'ın varlığını sağlayan davet olmadan İslâm’ın etkin bir şekilde varlığından bahsetmek mümkün olmaz.

Müslümanları karanlık ve bozuk fikirlerin etkisinden arındıran İslâm’a davet olmadan İslâm'a tabi olanların nefislerinde İslâm’ın arı ve duru olabileceği tasavvur bile edilemez.

İslâm'a davet olmadan İslâm'ın hayatta hakim olması ve İslâm'ın güçlü bir şekilde âleme yayılması düşünülemez.

Diğer bir ifadeyle; “davet” olmadan “din” ne kuvvet bulur, ne yayılır, ne kendisini koruyabilir, ne de Allah'ın insanlar üzerine inzal buyurduğu hücceti ikame edilmiş olur.



İslam'a davet, İslam'ın ele aldığı bütün konularda geçerlidir. Dünya işlerinde de, âhiret işlerinde de İslam'ın getirdiği esasların tüm beşeriyete intikal ettirilmesi, davetin kapsamına girmektedir. Bu bakımdan İslam davetinin geniş bir tatbikat alanı ve geniş bir muhatap kitlesi vardır. Davetin yapılacağı bu kitle, sadece Müslüman olmayan kimselerden ibaret değildir. Kâfirlerin yanı sıra, münâfıklar ve Müslümanlar da kendilerine İslam davetinin sunulacağı muhatap zümreyi oluştururlar; yani kısa ifadesiyle tüm bir beşeriyet, davet faaliyeti ile karşı karşıyadır. Her ne kadar bazı araştırıcılar davet kelimesinden, sadece Müslüman olmayanları Müslüman olmaya çağırma işini anlamakta ve o şahsın zâhiren Müslüman olması veya "Müslüman oldum" demesi ile davet faaliyetinin tamam olduğunu zannetmekte; Müslüman olan kişiye İslam'ın anlatılması işini, tebliğ, vaaz, irşâd gibi kelimelerle karşılamakta iseler de, bu ayrım doğru değildir. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de dâvet, tebliğ, inzâr, vaaz, nasihat, emr bi'l ma'rûf (iyiliği emretmek), nehy ani'l-münker (kötülükten sakındırmak) gibi tâbirler birbiri yerine kullanılmıştır. Meselâ: "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et." (5/Mâide, 67) âyetinde Hz. Peygamber'den yapması. istenen tebliğ, hem Müslümanlara, hem de gayr-i müslimlere Kur'ân hakikatlerinin anlatılmasıdır, yani davettir. "Rabbinin yoluna davet et." (Nahl, 125) ayetinde davetin kimlere yönelik olarak yapılacağı açıkça zikredilmemiştir. Bilindiği gibi Kur'ân-ı Kerîm, tek bir zümreyi hidayete çağırmak için değil, bütün insanları saâdete erdirmek üzere gönderilmiş bir kitaptır. Bu sebeple bu ayette geçen davet faaliyetinin kapsamına bütün bir beşeriyet girecektir.
İslam Devleti, davet devletidir. En önemli görevi davet vecibesini icra etmektir. İslam toplumu davet toplumudur. Herkes kardeşine bildiğini bildirmekle yükümlüdür. Davet tüm peygamberlerin mesaj ve faaliyetidir. “Andolsun ki, biz her ümmete Allaha kulluk edin ve tağuttan sakının diye uyaran bir peygamber gönderdik.”(Nahl 36) ayetinin de ifade ettiği gibi her peygamber davetçidir.
            Hz. Peygamberin tün hayatı davetti. Konuştuğunda davet ederdi, sözleri davetti, nefesleri davetti, davetleri davet içindi. Toplantıları, alışverişleri, duruşları, cihadı, yürüyüşü, hareketleri davetti.

Davetimizin özeti: Hayatın her alanına Allah’ı müdahil etmeli, yaptığımız her iş ve amelde Allah’ın ve peygamberin uygunluk mührünü aramalı, kendimizi bu dünyada Allah’a itaat etmekle ve kullukla vazifeli bilmeli, nefse ağır gelse de Allah ve Resulü bir işte hüküm vermişse bayanı ile erkeği ile nefisleri bu hükme ram etmeliyiz. Allah’a davet çağrısını, Allah’ın gösterdiği yol ve işaretler ile yapmalıyız.
Şehit Seyyid Kutub şöyle der: “İslam’ı insanların gözünde cilalamaya gerek yoktur. İslam’ı olduğu gibi, ilk şekliyle anlatmalı ve hakikatlerini insanların idrakine sunmalıyız.”
İnsanları batıl dinlerin zulmünden, kula kulluktan kurtarıp, bir olan Allah’a kulluk etmeye, ideolojilerin(Komünizm, Laisizm, Kapitalizm, Liberalizm…) psikolojik aldatmalarından İslam’ın net ve açık yoluna davet etmeliyiz.
Yeni bir davet hamlesinin tam vakti… Cami altları, okul bahçeleri, çay ocakları bizi bekliyor…Derneklerimiz, vakıflarımız, kültür merkezlerimiz bizi sınırlamasın. Alana inelim, sokağın dilini çözelim…Zamanın ruhunu yakalayalım. Mevcutla yetinemeyiz, müsait zamanları bekleyemeyiz.
Yakınmak, sızlanmak, şikayetlenmek, susmak ve suçlamak yok… Var olan tüm imkanlarımızla insana odaklanmalıyız. Bire bir davetle insanların dünyalarına girebilmeliyiz… Daveti yeniden evlerde alevlendirmeliyiz…Sıcak ev sohbetlerine dönmeliyiz.


b) İslam Davetçisinin Vasıfları:
           
            İslam’a davet eden bir davetçinin davetin yayılması, tanıtılması ve amacına ulaşması için bir takım niteliklere ve özelliklere sahip olması gerekmektedir. Davet yolunun uzun ve engellerle dolu olduğunu bilen İslam davetçisi çok yönlü bir hazırlıkla yüz yüze olmalıdır. İmani, ameli, ahlaki, ruhi, bedeni, kalbi, fikri, fiziki, deruni, mali, maddi; hülasa çaplı ve derinlikli bir hazırlık içinde olmalıdır.

            İslama davetin bir takım esasları vardır. Davetçi bu esaslara riayet ettiği ölçüde Allahın izniyle muvaffak olacaktır. Bu esaslar özetle şöyledir.

1.Allaha davet hem bu dünyada hem de ahrette kurtuluşun vesilesidir.
2. Davetçi eliyle birinin hidayet bulmasının üzerine güneş doğan her şeyin kendisinden olmasından daha hayırlı olduğu şuurunda olmalıdır.
3. Davetçinin mükafatı kendisine icabet eden kimselerin varlığına değil, davet etmesine bağlıdır. Mükafat elde etmesi için davette bulunması yeterlidir.
4. İslam davetçisi Rabbani yardımı talep ederek, davet yolunda beşeri bütün gayretini sarf etmelidir.
5. Davetçi, İslam davetini yansıtan bir ayna ve onu temsil eden bir örnektir.
6. Davetçi insanlara anlayacakları bir dille, seviyelerine uygun bir şekilde hitap edebilmelidir.
7. Davet yolunda musibetlere maruz kalmak sünnetullah gereğidir. Musibetler inanç esasları doğrultusunda daveti temsil etmenin ve nefsi şekillendirmenin yoludur.
8. Davetin alanı oldukça geniştir. Bu sebeple davetçi kendine en uygun olan çalışma alanını seçmelidir.
9. Davetçi davet için uygun zamanı seçmelidir.
10. İslami davet planlamaya dayalı bir müessesedir.
11. Davet cihadın en açık şekillerinden birisidir.. Davet hedef ve sonuçları bakımından savaş gibidir.
12. Davet, çok kıymetli bir servettir. Dünyevi amaçlara alet edilemez. Dünyevi karşılık beklemek, davete hiçbir fayda sağlamayacağı gibi insanın faziletini de zedeler.
13. Davetin muhataplarıyla tanışmak, onları kazanmanın temel esasını teşkil eder.
14. Sosyal çevrenin genel durumunu bilmek davetin başarıya ulaşmasına vesile olur.
 (değerli arkadaşlar…bu esasları nida yayınlarından çıkan ve Dr. Hamam Abdurrahman Siad adlı yazarın eseri olan “İslama Davet esasları” adlı eserde teferruatlı bir şekilde görebilirsiniz. Tavsiye ederim.)


Bunun yanında değerli kardeşlerim….

            İslam davetçisi, İslam’ın içeriğini taşıyan mükemmel bir programa sahip Kur’an’ı anlayıp yaşamalı, sahih sünnete dört elle sarılmalıdır.
            Bir İslam davetçisinin şüphelerden uzak durması, haramlardan kaçınması, her işinde Allah için murakabede bulunması ve ailesinde İslam’ı yaşatması gerekir.
            Davetçinin başta gelen vasfı, aşk derecesinde, hiçbir baskı ve şüphenin karşısında sarsılmayan köklü bir imana bir imana sahip olmalıdır. Davetçi şuurlu bir iman taşıyıcısıdır. Hayatını Salih amellerle bezer. Güzel ahlak onun karakteri haline gelmiştir. Daima faydalı ilimlerin peşinde koşar. İslam davetçisi sağlam bir akideye sahip olmalıdır. Sağlam akideden kasıt hurafe ve bidatlerden uzak, selefi salihinin üzerinde bulunduğu sahih İslam akidesidir. İlk Müslümanları yetiştiren, onların vicdan ve şuurlarına hükmeden, hayatlarının her safhasında kendini gösteren ve yararlı işler üzerine sevk eden bir akide, insana hareket ve dinamizm veren bir akide…
            Müslüman davetçi Allah katında alacağı ecri dünyalığa tercih eden, davet uğruna malını ve vaktini, fikri çalışma ve gayretini, ruhunu ve her şeyini feda eden, bu yolda karşılaştığı zorlukları sabır ve tahammül ile göğüsleyen bir akideye sahip olmalıdır. Bu öyle sağlam bir akideki şahıslara, İslam’a ve Müslüman kardeşlere karşı mesuliyetin duygusunu aşılayan ve güçleri nispetince davet hareketi için görevlerini yerine getirmeyenlerin kalplerini rahatsız eden bir akide…
            İslam davetçisi bunun yanında ibadeti dürüst, ahlakı yüce, kültürlü, güçlü, kazancını sağlamakta maharetli, başkasına faydalı mücahid, zamanını değerlendiren ve işlerinde planlı hareket eden bir kişi olmalıdır.

            Davetçi, insanlara güzel örnek olmalıdır. Davetçi ihlaslı, Allah’ın rızasından başka bir şey aramayan, insanlığın övgü ve takdirlerini beklemeyen, daima güven ve saadet telkin eden kimsedir. Davetçi, davet yolunda karşılaştığı eziyeti, gördüğü kınayıcı ve alaycı muameleleri tahammül ve sabırla karşıladığı gibi, insanlarla olan ilişkilerinde şefkat ve merhameti elinden bırakmaz.

            Davette söz ve yürek bütünlüğü esastır. İhlas, huşu, takva, basiret ve feraset davette belirleyici değilse uzun soluklu bir davet mümkün değildir. Dinleyenin mantığından önce kalbine hitap etmek gerekmektedir.
            Bize düşen yürekten sözlerle kalplere yatırım yapmaktır. Biz samimi olursak bir gün gelir Fettah olan Allah kalpleri de, kapıları da bize açar. Yüreklere yol bulmak kolaylaşır. Yeter ki biz sade bir örneklik ve samimi bir anlatımla sözlerimizin arkasında duralım. Tevazu ile tebliği sürdürürsek tesiri halk edecek olan Allah’tır. Davetçi Allaha ne kadar yakınsa çağrısı da o kadar yüreklerde yankı bulur
Kur’an, davet konusunda üç önemli prensibi hatırlatıyor. Bunlar: Hikmet, güzel öğüt ve en güzel bir şekilde mücadele. İslâm davetçisi, boş çekişmelerden ve münakaşalardan uzak durur. Hele din konusunda kimseyle çekişmeye girmez. Sürekli bir biçimde Hakk’ı hatırlatır, Allah’a çağırır, O’nun dinini yaşamanın güzelliklerini anlatır. Karanlığı kötüleme yerine sürekli aydınlığı (nur’u) sunar. Kur’an Peygamberimize şöyle diyor: “Biz her ümmete bir ibâdet tarzı (mensek) kıldık, onlar bu tarz üzere ibâdet etmektedir. Öyleyse, (din) işinde seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine çağır. Şüphesiz sen dosdoğru bir hidâyet üzerindesin.” (Hacc, 67). Dâvetçi, dâvet ettiği şeyi öncelikli olarak kendisi yaşar, yaşayışıyla örnek olur. Tıpkı Hz. Peygamber gibi anlattıklarının en doğru olduğunu hayatıyla ortaya koyar. İnsanlar çoğu zaman dâvet edilen şeyi dâvetçinin şahsıyla özleştirirler. Bu nedenle dâvetçinin yaşayışı İslâm üzere olmalıdır. İnsanlar, bir gruba, bir hizbe ve onun prensiplerine, bir kişiye bağlanmaya değil, Allah’a, O’na ibâdet etmeye, İslâm'ı yaşamaya çağrılmalı. Peygamberimizin daveti, bu çalışmaya hazırlık safhasından başlamış, kadrolaşma, kitleleşme ve devletleşme aşamalarından geçerek, İslâmî toplum modeliyle başarıya ulaşmıştır.
Başarlı davetçi her insana gereken düşüncelerini nasıl sunabileceğini bilen, onu ikna etmeye çalışan ve onu etkileyecek bir üslupla o kimseyi hareketin saflarına çeken kişidir. Resulallah’ın (sav) şu sözünün sırrı budur:

Biz peygamber topluluğu insanları hak ettikleri değerde değerlendirmek ve akılları gücünde onlara hitap etmekle emr olunmuşuzdur.”(Ebu Davud)

İslam davetçileri için davetin kendisi kadar, davette izleyecekleri usul ve üslup da bir o kadar önemlidir. Nice haklı dava sahipleri var ki, usul ve üslup hatalarından dolayı haksız duruma düşmektedirler.
Davette en güzel üslup, söylenmesi gerekeni, yapılması icap edeni, en estetik, en hikmetli ve en basiretli bir şekilde muhatabın kalbini etkileyebilecek tarzda takdim ve tebliğ etmektir. Muhatabın kalbinde, vicdanında titreme ve ürperme sağlamaktır.
Davette uslüp kadar usul da önemlidir. Davette usul, davetin bir parçasıdır. Her Müslüman davetçi, davetin felsefesini, siyasetini, ahlakını ve fıkhını bilmek zorundadır… Çünkü söz konusu olan Allahın dini İslam’dır. Burada keyfilik, kuralsızlık ve karmaşaya yer yoktur. İslam adına aklına her geleni uluorta söyleme yoluna gidemeyiz.
Davet ve tebliğ yalnızca bir sunu değildir. O aynı zamanda alternatif bir dünyaya çağrıdır. Bu da bu işin adabını, erkanını, ahlakını, ahkamını bilmekle mümkündür… Aksi takdirde kaş yapayım derken göz çıkarabiliriz.

Değerli kardeşler, hepimiz biliyoruz ki medya denilen bir kuvvet var. Medya için 4. kuvvet denilir lakin sonuçlarına bakıldığında birinci kuvvet olduğunda kuşku yok. Bunu niçin söyledim. Çünkü bir davetçinin ihmal etmemesi gereken alanlardan biride medyadır. Medyayı ihmal eden, hakkını vermeyen hiçbir yapı, cemaat, kurum, düşünce, ekol, kendisine evrensel boyutta bir yer bulamayacak ve varolma yarışını sürdüremeyecektir.
Davetimiz var, misyonumuz  hakikati dillendirmeye  mesajımız var ama medyamız yoksa bu takdirde esamimiz okunmayacaktır.
Medya şer güçlerin elinde bir ifsad ve imha aracı iken Müslümanlar için muazzam bir fırsata dönüşebilir.
Sosyal medya, facebook, twetter, msn, sms, e-mail grupları almış başını gidiyor… Artık “twet gençliği”, “face gençliği”, “cafe gençliği” karşımızda… Gençliği bu sanal alemden koparmak mümkün değil, peki geriye ne kaldı? O alemde o insana ulaşmak ve onu kuşatmak…
Yani e davet dönemi. Evet, e-devrimlerin yaşandığı bir dünyada e- davetlerin gereklikliğinin tartışılması abestir. Ancak o alemde erimeden, eğilmeden, evrilmeden, başkasına eklemlenmeden erdemli duruşumuzu, tevhidi bakışımızı mutlaka sürdürmeliyiz… Yoksa bir gün gelir sahada esamimiz bile okunmaz.

Değerli kardeşler
Davetçiyi diri ve duru tutacak bir takım dinamikler var. Davette devamlılığı sağlayacak bu dinamikleri   6 A formulü ile özetleyebiliriz.

1.      Aşkınlık:
2.      Arınmışlık
3.      Adanmışlık
4.      Aidiyet
5.      Aksiyon
6.      Aşk

Yüce Rabbimiz Zümer suresi 9. ayette
قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
           
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyuruyor.

وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْماً

Yine Taha suresi 114 ayette  “Rabbim benim ilmimi arttır de.” Buyuruyor.

Yani bir İslam davetçisi hakikatin bilgisine sahip olmadan hakikati dillendirmeye yeltenmemeli. İslam adına yanlışa düşmemek için bilgi ile donanmalı.. Şayet sözün kudretini arıyorsak ilmin kuvvetine yaslanmalıyız.
            Maalesef eskilerin kahtı rical dedikleri davetçi kıtlığı söz konusu… Bu ihtiyacı gidermeye yönelik davet okulları ve davet Akademesi tarzı kurumsal girişimler ciddi gereksinim var.  Hepimizin bildiği gibi Bulunduğumuz yerlerde çalışma yapmaya niyetlenirken en fazla sıkıntısını çektiğimiz mesele yetişmiş eleman meselesidir desek abartmış olmayız Alllahu alem.

            Bunun yanında değerli kardeşlerim bir davetçi kendini ayrıcalıklı gören insan değildir.Ağır abi, rollerine girmez, muhatap kitleye tepeden bakma hakkına sahip değildir. O imtiyazlı değildir… Özel değildir. Araya mesafe koyamaz. Statüsünü konuşturamaz. Sınıf atlamak gibi bir derdi yoktur. Sosyal hayatın kurduğu fırsatlar ne olursa olsun kendi kalandır. Sıradan, sade ve samimi bir insandır.  Sınıf arayışında olursa sınıfta kalacağını bilir. Akçeli ilişkilerden, zengin sofrasından, sultan kapısından beridir. Nerede duracağını bilendir.

Davetçiler, kimsenin malında, ırzında gözü olmayanlardır. Zira can, mal ve ırz korunmuştur. Bunları en iyi koruyanda İslam’dır ve elbette Müslümanlardır. Müslüman davetçiler, gerek İslami ve gerekse gayri İslami toplumlarda olsun kul hakkını gözetmek durumundadırlar. Müslüman kimse, kime karşı olursa olsun, can, mal ve ırz konularında emin olunan kimse demektir. Emin olmak tevhid tebliğcileri için peygamberi bir ahlaktır ve Kur’an’ın oluşturmak istediği toplumun ana özelliklerindendir.
İslam, mana ve muhtevaya verdiği önem kadar, şekle ve dış görünüşü de değer verir. Müslüman davetçi genelde zararlı yıpratıcı ve helak edici, haram, pis yiyecek ve içeceklerden uzak durması gerektiği gibi, yorucu ve yıpratıcı davranışlar ve kötü adetlerden de uzak durur. Her ne kadar kuvvetli bir bedene sahip olsa da yine bedenini kuvvetlendirmek için çalışır ve kendine çizdiği normal sağlık metoduyla yetinmeyip yaşına ve sosyal durumuna uygun planlı spor yapmalıdır.
            İslam davetçisi öncelikle Kur’an olmak üzere kendisine kalıcı şeyler verebilecek nitelikte kitaplar okumalıdır. Cihanşümul bir dünya görüşüne sahip olabilmek için, yerli yabancı basın ve yayın organlarını takip etmelidir. Günlük haberlerden mutlaka haberdar olmalı, dünya üzerinde olan olumsuzluklarla ilgili İslami çözümler üretmeye çalışmaları ve bunları tartışmalıdır. Günümüzün davetçileri, bilgili olmalı, dünyadaki siyasi olayları ve doktrinleri takip etmeli. Çarpık dünya görüşleri içinde İslam'ı çekici ve benimsetici bir özellikte sunabilmeli. Nefret ettirmemeli, sevdirmeli. Me­seleleri karmaşık değil, açık göstermeli. İyiyi en güzel sunabilmeli.
            Davetçi imkânı nispetinde Kur’an’ı ve Resulallah’ın hadislerini ezberlemeye çalışmalıdır. Çünkü bu sayede işleyeceği konuları rahatlıkla ayet ve hadislerden delil getirerek teyid edebilir. Ayrıca siyer bilgisine de sahip olmalıdır. Okuduğu kitaplardan ruhları etkileyen, vicdanları duygulandıran pasajları tespit edip yazmak için yanında bir not defteri bulundurmalıdır. Davetçi sürekli okuyan, okudukları üzerinde düşünen ve yorum getiren, nihayetinde okudukları ve öğrendikleri ile Allah rızası için amel eden kimsedir.
Davetçinin çekişmesinde ve anlaşmasında, konuşmasında ve tartış­masında, yazmasında ve hitabetinde ve attığı her adımda ne yaptığının bi­lincinde, gaye ve hedefinin şuurunda olması gerekir. Davetçinin önemle üzerinde durması gereken şey, fer'i meseleler ve ameli hükümlerle uğraş­madan önce, akide (inanç) ile ilgili konuları ele almasıdır. Akide mevzu­unda da, ilk önce Allah'ın varlığının ispatı ve tevhidi ile başlayacak, İslam'ın hayat nizamı olduğunu, İslami hayatın yeniden dirilmesi ve İslami hükümetin kurulması ve bunun gerçekleşmesi için çalışmanın her Müslüman’a vacip olduğunu ispat ederek, akide meselelerini tamamlaması gere­kir.
Hülasa görevimiz İnsanları Allah’a davet etmektir.  Yaptığımız işin karşılığını da davanın sahibi Allah’tan alacağız. Unutmayalım ki, bizim vesilemizle birinin hidayet bulması, üzerine güneş doğan her şeyin bizim olmasında hayırlıdır. Davet yolumuzda insanların çağırdıkları düşüncelerin en üstünü ev en yücesi olan İslami düşünceye davet ettiğimizi unutmayalım. Çünkü biz insanları Allah’a çağırıyoruz. “İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim olabilir.”(Fussilet 33)
Davetçi daveti ile diridir. Öyle olduğu içindir ki şair şöyle der: “İslamı öyle canlı ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin.”
            Çalışmamızı “Davet Yolu” adlı eserin yazarı ve İhvanın eski liderlerinden Merhum Mustafa Meşhur’un duasıyla nihayetlendirelim.
            “Allah’ım! Yaptığımız hatalardan dolayı bizleri bağışla. Yeryüzünde davetimizi başarılı kıl. İnsanların kalplerini ona açık tut. Bizleri davetin samimi bir neferi olarak kabul buyur. Onun yolunda şehadeti nasip eyle. Ve sonunda bizleri cennetinde nebiler, sıdıklar, şehidler ve Salihlerle beraber ebedi nimetlerine nail eyle. Onlarla arkadaş olmak ne güzel şeydir.(Amin)

                                                                                                                      İdris GÖKALP

Kaynaklar:
1.Davet ve davetçinin ilkeleri- A.Muhsin Toprak,Buruc y.
2.Davetin esasları ve davetçinin ahlakı- Celal Çelik, Çıra y.
3.Davet yolu- Mustafa Meşhur-Hikmet neşriyat
4.Kur’an’da tebliğ ve eğitim psikolojisi- Mehmet Şanver, Pınar y.
5.İslam’a nasıl davet edelim- Fethi Yeken, Ravza y.
6.Ömür boyu davet- Abdulcelil Candan, İhsan y.
7. Nasıl davet edelim- Muhammed Kutup, Beka y.
8.İslama davet esasları- Dr. H.Abdurrahman Said, Nida y.
9. İslamda davet ve davetçi- Hüseyin Haşimoğlu- Beka y.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder