30 Haziran 2016 Perşembe

ARŞIN GÖLGESİNE DAV ET



ARŞIN GÖLGESİNE DAV ET

Allah’ımızın selâmı, bereketi ve affı üzerimizedir.

Biz bu muazzam selâmı duyup yayanlarız.

Selâm esenliktir, üzerimize olsun.

Efendimiz’in (sav) İslâm davetine, îmân çağrısına, Hz. Ali, Zeyd b. Harise, Ammar b. Yasir, Sa’d b. Ebi Vakkas, Mus’ab b. Umeyr, Habeşli Bilal gibi Mekke’nin gençleri bu kutlu davete icâbet etmişlerdi. İman edip İslam’la şereflendikleri andan itibaren onların her biri son nefeslerine kadar Allah ve Resûlü’ne itâat, din-i mübine hizmet yolunda büyük bir gayret gösterdiler. Erkam’ın evinde gizlice yapılan Kur’an derslerinde, Kâbe’nin gölgesinde cemaatle kılınan ilk namazda, hicret yolculuğunda, Mescid-i Nebevi’nin inşasında, Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te hep bu gençleri görüyoruz Efendimiz’in (sav) yanında.
Ne yazık ki bugün, nefislerin şımartıldığı, iştahların kabartıldığı, şehvetlerin kamçılandığı, doyumsuzluğun arttığı, hızın ve hazzın olabildiğince yaygınlaştığı bir zaman diliminde yaşıyoruz ve savrulup giden başıboş, ziyân edilmiş hayatlar görüyoruz. Bunun içindir ki, tüm insanlığı tehdit eden zararlı alışkanlıklar ve madde bağımlılıkları maalesef gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Taklit, özenti, arkadaş, çevre, merak, kişilik ve irâde zâfiyeti gibi sebeplerle nesiller, bu kötülüklere kolayca müptela olabiliyorlar.

        Bizler birer Yusuf olacağız. Dünyanın bütün gayr-i meşru arzuları önünüzde arz-ı endam etse, diz çökse dönüp bakmayacak, “Ben âlemlerin Rabbi, Yüce arşın tek sahibi Allâh’a sığınırım”diyerek edeb elbisemizin yırtılmasını müsaade etmeyeceğiz.
Bizler iffet elbisesine bürünen Peygamberimiz’in (sav) biricik gülü Fatımatü’z Zehra annemizin evladı olmanın huzurunu, güvenini, mutluluğunu yaşayacağız. Mabeddeki Meryem misali, musibet ve imtihanın en ağırından geçsek de îmân ve sadakatinden geçmeyen, Allâh’a itimadı sarsılmayan, övgüye layık hanımefendiler olacağız.
Düşmanlıkları dostluk ve kardeşliğe, kin ve nefretleri merhamet ve muhabbete, ayrılık ve tefrikaları birlik ve beraberliğe dönüştüren bizler olacağız. Bizler anne/babalarımızın amel defterlerini kıyamete dek kapatmayan, arkalarından hayır duâlarla yâd eden salih/saliha evlatlar zümresinden olma gayretindeyiz.


Müslüman Gençler olarak inancımıza toz kondurmuyoruz elhamdülillah.


Bir büyük medeniyettin iddialı temsilcileriyiz. İnancımız gereği güçlü ve kararlıyız. Dünyanın neresinde olursak olalım ideallerimiz hep aynı, bütün zaman dilimlerinde secdeye varıyor alınlarımız.

         Biliyoruz ki yorulmak sadece bir yanılgıdır. Rehberimiz Peygamber Efendimiz’in (sav) ahlâkını tamam eden Yüce Allah’ımız Kur’ân-ı Mübin’inde İnşirahı okuduk ve öğrendik ki; ‘’Boş kaldığımızda hemen bir diğer işe başlamalıyız.’’
Çünkü dünyamızın bizlerin iyi niyet ve güzel ahlâkına ihtiyacı var. Zannettirilmeye çalışılır ki gençlik bir çılgınlık çağıdır. Uyanık olalım. Bizler aklın, ilmin ve güzel olanın temsilcileri olmak zorundayız. Kendimize kötü zan beslemekten âlemlerin Rabbi olan Allah’ımıza sığınırız. Algılarımızı olmadık zanlarla yönetmeye çalıştıkları açık, hûlyalı hayallerin içinde kaybolup gençliğini çürütenlerden olmamalıyız. Gençliğimizi, îmânımızın güzelliğini, ne idüğü belirsiz, bulanık, içi dışı boş, fikriyatı bozuk, zevkperest lakırtılara sunmayacağız.
Bizler hayatın ‘’hayır ‘’demekle başladığını bilenleriz.

‘’Evet’’lerimiz îmânımız kadardır.

Ve elbette ‘’AŞK’’ en çok bize yakışır, vesselam.

Efendimiz (sav), hicretle Medine’yi yurt edinince ilk iş olarak inşa ettiği mescidin bir bölümünü eğitim ve öğretim için tahsis etmiştir. Allah Resûlü, İslâm akademisi diye nitelenebilecek bu Suffe mektebinde nice ilim sahibi gençler yetiştirmiştir. Gün gelmiş bu gençlerden Hz. Ali’yi Yemen kadılığı, Muaz b. Cebel’i Yemen valiliği, Zeyd b. Sabit’i vahiy kâtipliği, Üsame’yi ordu komutanlığı gibi stratejik görevlere getirmiştir. O, bu uygulamalarıyla “size güvenim sonsuzdur” mesajını vermiştir.

SABRİ YELBEY



HELAL VE TEMİZ YEMELİ



HELAL VE TEMİZ YEMELİ…

Allâh’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl ve temiz olarak yiyin. Kendisi’ne inanmakta olduğunuz Allah’tan korkup-sakının. (Mâide Sûresi, 88)

Sağlık, Allâh’ın, Rahmân sıfatının tecellîsi olarak dünyâ hayâtında insana verdiği en önemli nimetlerden biri. Ve şüphesiz îmân ile birlikte yaşandığında önemi daha iyi kavranır ve şükür vesîlesi olur. Peygamberimiz (sav) sağlığın cennet nimeti olduğunu şu hadîsiyle bildiriyor: “Zenginlik hoştur, takvâ ile olursa zarar vermez. Sağlık, takvâ ile olursa, zenginlikten üstündür. Sağlıklı olmak, cennet ni’metlerindendir.”
Din ahlâkından uzak ve İslâm’ın kazandırdığı ince düşünceden yoksun bir insan, maddî ve mânevî temizliği gerçek mânâda bilemez. Bu insan muhtemelen temiz olanı kirli olandan ayırtedebilecek ve pis olandan rahatsızlık duyacak bir şuura da sâhip olamaz. Ve elbette, Kur’ân ahlâkını yaşayan insanların temizlik konusunda olduğu gibi helâl ve haram yiyecekler konusundaki duyarlılıklarını anlaması da beklenemez.
Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytânın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır. (Bakara Sûresi, 168) buyuran Allah, yine müminlerin temiz yiyecekleri seçtiklerini Ashâb-ı Kehf’in kıssasında da haber verir.

“… şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin…” (Kehf Sûresi, 19)

Kur’ân’ın, “O, size ölüyü (leşi)-kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla (ölmeyecek oranda yiyebilir), ona bir günah yoktur. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Bakara Sûresi, 173) âyetiyle kan, ölü ve Allah’tan başkası adına kesilmiş hayvanlar ve domuz eti açıkça haram kılınır.

Domuzda, diğer hayvanlara ve insana oranla çok yüksek dozda üretilen büyüme hormonu ve antikorlar bulunur ve eti, çok yüksek oranlarda kolesterol ve lipid içerir. Ayrıca domuz etindeki sağlığa zararlı maddelerden biri de trişin parazitidir. Bu parazit, insan vücuduna girdiğinde doğrudan kâlp kaslarına yerleşerek ölümcül tehlike oluşturur.
Helâlinden yemenin sonuçları da olumludur. Yediğimiz her helâl lokma rûhumuzu parlatır, kâlbimizi temizler, vicdânımızı diriltir. Peygamberimiz (sav)’in müjdelediği gibi; “Ey insanlar! Şüphesiz ki Allah güzeldir, temizdir; ancak güzel ve temiz olanı kabûl eder.” (Tirmizî, Tefsir, 2/36, Edeb, 41; Daremî, Rıkak, 9; Ahmed b.Hanbel, age., II, 328.)
İbn-i Abbas (ra) şöyle rivâyet ediyor;

“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helâl ve temiz olanlarını yiyin.” (Bakara, 168) âyeti, Resûlullâh (sav)’in huzûrunda okundu. Bunun üzerine Sa’d b. Ebi Vakkâs kalkıp şöyle dedi:

-Ey Allâh’ın Resûlü! Yüce Allâh’a duâ edin de beni duâsı kabûl olunan bir adam kılsın.

Bunun üzerine Resûlullâh (sav) ona şöyle buyurdu:

-Ey Sa’d! Temiz (helâl) şeyler ye! Duâsı kabûl olunan bir kimse olursun. Muhammed’in canını kudret elinde bulunduran Allâh’a yemîn ederim ki kişi haram bir lokmayı midesine indirir de bu sebepten kırk gün (duâsı) kabûl olunmaz. Hangi kulun eti (bedeni) haram, murdar ve fâizden büyüyüp gelişirse ateş ona daha lâyıktır.” (Ahmed b.Hanbel, age., III, 321, 399; Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risâle Yayınları, I, 361-362)

Rabbimizin bahşettiği helâl nimetler, harama düşürmeyecek kadar geniştir. Bediüzzaman’ın ifâdesiyle; “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.”
İmam Gazâlî de bu konuda şu sözleri nakleder: “Bazen olur ki kulun kâlbi yediği bir yiyecekten dolayı ters çevrilir ve tıpkı tabaklanmış derinin büzülüp çekildiği gibi büzülüp çekilir de bir daha da eski durumuna dönemez… Biz başka değil sâdece helâl yiyecekleri yeriz. Bu sebepledir ki kâlblerimiz müstakim olur, hâlimiz aynı kalır, melekût âlemine muttalî olur ve âhiret âlemini müşâhede ederiz.”
“Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve sâlih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum. (Mü’minûn Sûresi, 51) âyetinden anlıyoruz ki, sâlih amellerde bulunmak helâl ve haramlara dikkat etmekle alâkalıdır.

“İlim de hikmet de helâl lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helâl lokmayla meydana gelir. Bir lokma haset ve hileyi netîce verirse, cehâlete ve gaflete sebep olursa bil ki, o lokma haramdır. Hiç buğday ekilip de arpa hasat edildiğini gördün mü?”

ELİF NİSA

DİLİN ALLAH’A KULLUĞU


DİLİN ALLAH’A KULLUĞU
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran, 104)
“Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi yahut ma’rufu emretmeyi ve insanların arasını düzeltmeyi emreden başka. Kim Allah’ın rızasını arayarak böyle yaparsa; Biz, ona çok büyük bir ecir vereceğiz.” (Nisa, 114)
Dil hakkında Allah (celle celaluhu)’nun istedikleri ve yasakladıkları pek çoktur. Rabbimiz dilimizi nasıl kullanmamız ve nelerden korumamız gerektiğini bize bildirmiştir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) de bu konuda pek çok nasihat etmiş ve hadisleri bize ulaşmıştır.
İnsan, her davranışı ile, ibadetleri ve yaptıkları iyilikler ile Rabbine nasıl yaklaşacağını bilmeli ve Allah-u Teâlâ’yı razı etmek istiyor ise diline de bu sorumluluğu yüklemelidir. Onun konuşması, söz söylemesi yalnızca Rabbinin rızası için olmalıdır.
Allah (celle celaluhu), dilimizle şunları yapmamızdan hoşlanır ve razı olur. Kim diliyle aşağıda sayılanları yaparsa Rabbinin rızasını kazanır;
Doğru söylemek, susmak, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, güzel söz, şeytanın dürtmesi anında Allah’a sığınmak, Allah’ın kelimesini yaşatmak, şahitlik yapmak, insanların arasını düzeltmek, cahile öğretmek, hatırlatma, irşad, zikir, Kur’an okumak, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e salat, istiğfar, din kardeşine gıyaben dua etmek, ezan, ikamet, kunut (dua), besmele, selamlaşma, hastaya dua, müminlere dua, müezzine icabet, şefaat, çocukları edeplendirmek, afiyet istemek, şehadet kelimesini söylemek, okumak, adaletle hüküm vermek, tasdiki vacip olanı tasdik etmek, dini ilimleri öğretmek, Allah’a hamd etmek, namaz sözleri, hac sözleri, bayramlaşma, meşveret, davete icabet gibi hayra delalet eden sözler, ilim ve nasihat, iyilik sahibine dua, ibadet ve adetlerde meşhur olan dua ve zikirleri okumak…
Kim dili ile bunları yapıyorsa ve dilini bu meşru daire içerisinde tutuyorsa, Allah o dilden razı olur.
Kim de dili ile şu kötü işleri yapıyorsa o, dili ile günah işlemiş olur;
Yalan, dedikodu (gıybet), yalan yere yemin, bühtan, ana babaya küfür, Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’e yalan isnad etmek, sahabeye hakaret, babadan başkasına intisab, inlemek, müslümanı küçük düşürmek, Allah’ın kitabına ilave, yalan olduğunu zannettiğini konuşmak, hiciv, sırrı yaymak, yalan vaad, iki yüzlü söz, bidate çağırmak, başa kakmak, eşyayı yalan yemin ile infak etmek, hakkı inkar, lanet, ayıplamak, çirkin söz, söz taşımak, müslümana ‘Ey kafir’ demek, “Allah’ım onun imanını al” sözü, zamana sövmek, müslümana sövmek, kadının kocasını ifsad etmesi, manasız söz, mira (tartışma), cidal husumet, aşırı mizah, sihir, kibir sözü, ölüye küfür, hakkı batıla karıştırmak, kadının özürsüz olarak talak istemesi, çok konuşmak, aldatma, kötü sözü açıklamak, kötü şeyi emretmek, iyiliği yasaklamak, Allah-u Teala’ya şer izafe etmek, ‘kulum’ ve ‘ümmetim’ sözü, kafir için af istemek, müslümana ‘Ey köpek’ vb. sözler söylemek, iki kişinin ve fazlasının yanında fısıldaşmak, Allah ve Rasûlünü gazaplandıracak bir şeyi hatırlatmak, Allah’tan cennetten başkasını istemek, işittiği her şeyi anlatmak, insanlara anlamayacakları şeyden bahsetmek, Rabbe küfür, horoza küfür, çarşı ve pazar yerlerinde doğru dahi olsa fazla yemin etmek, yatsıdan sonra caiz olmayan bir şeyi konuşmak, lakap takmak, sözü maksadından saptırmak, emaneti inkar, ilmi saklama, tuvalette konuşmak, hakkı gizlemek, halktan istemek, çiftler arasındaki sırrı yaymak…
Dilin görevi çoktur. Mümin bir kula düşen en güzel sözleri söylemek, çirkin her türlü sözü terk etmek, dilini bunlardan arındırmaktır.
Dilin afetleri, insanı manevi makamlardan aşağıya çeker, kalbini, imanını, teslimiyetini olumsuz olarak etkiler. Bu sebeple dilin afetlerini çokça hatırlamalıyız.
Dilin afetlerini bilen kimse, kendini aşağıya çekecek şerlerden uzak durur ve kendini sakınır. Dilin tehlikesinin çok olmasından dolayı Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“İki çenesi ile bacakları arasında olan hususunda bana kefalet veren kimsenin, ben cennete girmesine kefil olurum.” (Buhari)
Dili Korumanın Yolları
  • Boş sözü terk etmek.
Üzerimize elzem olmayan, sana faydası olmayan şeylerden söz etmemek… Zararından emin olmadığın her türlü sözü terk et!
Üzerine elzem olmayan şeyi başkasına sorman da bir malayanidir. Mesela, bir müslümana ‘Oruçlu musun?’ diye sorman, onun da ‘Evet’ demesi, onun kibrine sebep olabilir. İbadetine riya karıştırmasının müsebbibi olursun. Halbuki gizli ibadetler, aşikar ibadetlerden çok üstündür.  Çok masumca sorduğun gereksiz bir soru, çok şeye sebep olabilir. Dili ihmal edip başıboş bırakmak, büyük zararlara sebep olur.
  • Fazla konuşmamak.
Hasan Basri: “Çok konuşanın yalanı çoğalır, malı artanın günahı artar, kötü huylu olanın nefsi muazzeb olur.” demiştir.
Selef, fuzuli sözlerden hoşlanmaz ve onları çirkin görürdü. Allah’ın kitabı, Rasûlün sünneti, emri bil maruf ve nehyi anil münkeri ve geçim için muhtaç olduğu sözlerden gerisini fuzuli görürdü.
  • Husumetten uzak durmak.
İnsanlarla aramızda husumet oluşturacak düşmanlığa, kine, öfkeye sebebiyet verebilme ihtimali olan her türlü itiraz ve mücadeleyi (mira) terk etmek.
  • Çirkin söz, sövmek ve müstehcen konuşmalardan sakınmak.
Bu ve buna benzer konuşmalar kötü ahlaktan kaynaklanır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yaramaz ve fahiş sözler, nifakın dallarından birer daldır.” (Tirmizi)
Fuhuş: Çirkin şeyleri açık sözlerle ifade etmektir. Cinsi münasebet ve bunlarla alakalı sözlerdir. Ahlakı bozuk kimselerin bu hususta kullandıkları çok çirkin ve çok açık tabirleri vardır. Salih kimseler bunlardan haya eder. Bunları konuşurken kinaye, rumuz, ima ile anlatır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Karşılıklı olarak sövüşen her iki kişinin söyledikleri (kötü sözlerin) günahı, (kendisine küfredilerek haksızlığa uğrayan) mazlum kimse (küfrü başlatan kimseden) daha da ileri gitmediği müddetçe (küfre) ilk defa başlayan kimsenin üzerinedir.” (Müslim)
Öfke anında dili kontrol etmeli, sövme, küfür gibi çirkin sözlerden Allah’a sığınmalı, bu sözlerin bir mümine asla yakışmayacağını kendisine hatırlatmalıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Annesine babasına söven mel’undur.”
  • Lanet etmekten (tel’in) kaçınmak.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Allah’ın gazabı, Allah’ın laneti ve cehennem ile lanetleşmeyin.” (Tirmizi, Ebu Davud)
Laneti gerektiren sebepler 3 tanedir. Bunlar;
– Küfür
– Bid’at
– Fısk
Ancak bid’at sahiplerine lanet tehlikelidir. Bid’atı bilmek zordur. Doğru olan avamı bundan menetmektir.
Şahsi olarak açıkça kafir olana lanet etmek caizdir. ‘Allah’ın laneti Firavun ve Ebu Cehil’in üzerine olsun’ gibi… Bunların küfür üzere oldukları şerren bilinmiştir. Ancak zamanımızda bir Yahudiye, bir Hristiyana lanet etmek caiz değildir. Çünkü o Yahudi ve Hristiyan, Müslüman olarak ölebilir.
Ancak açıktan kafirlik yapan Allah’ın dini ve Müslümanlarla savaşanlar için bu geçerli değildir. O anda yaptıkları küfre lanet edilir.
Zina eden (zani) ve faiz (riba) yiyenlere de lanet edilir. Bunlar büyük günahlardandır. Bu saydıklarımızın dışında lanet etmek caiz değildir.
Huzeyfe (radıyallahu anh) diyor ki: Rasul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) bir seferde iken Ensardan bir kadın, devesine kızarak ona lanet etti (tel’in etti). Rasul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem): “Devenin yükünü alın, semerini çıkarın. Zira o mel’undur.” buyurmuştur. (Müslim)
  • İnsanları eğlence ve alaya almaktan uzak durmak.
Eğlence ve alaya almak, kişiye eziyet verdiği zaman haramdır. “Ey iman edenler! Bir topluluk, bir toplulukla alay etmesin. Ola ki (alay edilen adamlar, Allah yanında) kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınları alaya almasın. Ola ki onlar, kendilerinden daha hayırlıdırlar. Birbirinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İman ettikten sonra (kişinin) fâsıklık (damgası yemesi veya din ve ahlâk sınırını aşması) ne kötü isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hucurat, 11)
Alaya almak, karşımızdakini hiçe saymak, ihanet etmektir. Onun kusur ve noksanlarına dokunmaktır. Hareketini, sözünü taklit etme suretiyle yapılır. Bazen de işaret ve imayla yapılır. Alay eden de ona gülen de aynı durumdadır.
Muaz b. Cebel (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim din kardeşini tevbe ettiği bir günahından dolayı ayıplarsa o günaha müptela olmadan ölmez.” (Tirmizi)
  • Sırrı ifşa etmekten sakınmak.
Sırrı ifşa etmek ihanettir. Başkasına zararı dokunursa haram, zararı olmazsa zemmedilen bir davranıştır. Sır, söylenilene verilmiş bir emanettir. Mümin emanete asla hıyanet etmez.
  • Tutamayacağı sözden uzak durmak.
İnsan, tutamayacağı bir sözü vaat etmemelidir. Dil için bu kolaydır. Ancak insan nefsi için zordur. Bir kimse verdiği sözü tutmaz ise bu nifak alameti olur. “Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin… ” (Maide, 1)
  • Yalan konuşmak ve yalan yere yemin etmekten uzak durmak.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kişi yalan söylemek ve yalancılıkla meşgul olmak sebebiyle Allah katında yalancılardan yazılır.”
Yalan söz söylemek kadar yalan yere yemin etmekte haramdır. Bir kişi bir malı satarken ‘Vallahi şu fiyattan aşağı vermem’ ya da ‘Satın almam’ deyip fiyatı indirir veya fiyata razı olursa o kişi yalan yere Allah’ı şahit tutmuş olur.
Başka bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Üç kişi ile kıyamet günü Allah konuşmaz ve onlara bakmaz. Bunlar; verdiği sadakayı başa kakan, malını yalan yemin ile satan ve kibirli kibirli ridasını sallayarak yürüyen kimselerdir.” (Müslim)
  • Dili, gıybetten uzak tutmak.
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerinizi araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah’tan korkun, şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.” (Hucurat,12)
Gıybetin manası: Duyduğu zaman insanın hoşuna gitmeyecek olan bir kusurunu gıyabında söylemektir. Bu kusur, kıyafetinde, ahlakında veya her nerede olursa olsun fark etmez. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz? Kardeşinizin hoşlanmayacağı şeyle onu anmanızdır.” buyurdu. Bunun üzerine: “Söylediklerimiz onda varsa buna ne buyurursunuz?” dediler. Rasul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem): “Söylediğiniz kusurlar varsa gıybet etmiş olursunuz. Yoksa iftira edersiniz.” buyurdu.
Gıybete Sevk Eden Sebepler
  • Kinini yenememek, bir kişiye kızdığından dolayı hakkında konuşmak.
  • Arkadaşlarının kendisini konuşturup dinlemesi, kendisinin de onlara uyması
  • Bir işin kendi aleyhinde olduğunu anlayıp haklı çıkmak için
  • Kendisine isnad edilen şeyi başkasına yüklemek. Kendi kötülüğünü örtmek için başkasının kötülüğünü ortaya koymak.
  • Kendisini üstün göstermek.
  • Hased, çekememezlik
  • Gülüp eğlenmek için
  • Kişiyi küçük gördüğü için çekiştirmek.
  • Dilin ve nefsin her türlü şer ve afetlerinden Allah’a sığınıp temizlenebilmek duası ile…



VASAT ÜMMET DUASI


VASAT ÜMMET DUASI
“Ve böylece sizin vasat ümmet (dengeli ve ölçülü bir toplum) olmanızı istedik ki, (hayatınızla) tüm insanlığın huzurunda hakikatin şahitleri olasınız ve Resulullah da sizin huzurunuzda ona şahitlik yapsın...” (Bakara Suresi, 2/143)
* * *
Maddi ve manevi her şeyin kendisi ile anlam kazandığı, bizi insanlara hakkın tanıklığını yapmamız için vasat1 ümmet olarak görevlendiren Rabbimiz! Bize orta yolun evrensel ölçülerini kavrat ve Furkan’ı anlamı gücü ver!
Ey her varlığın yegâne yaratıcısı ve yöneticisi olan Rabbimiz! Selim aklımızla zıtların eşsiz uyumunu kavrama yeteneği ile bizi donat ve uyumları ifsat eden müşriklere karşı derin ve kesintisiz bir cihadı nasip et!
Ey günleri aramızda dolaştıran, iktidarları evirip çeviren! Bize bağışladığın irademize bilgi ve sağlam inancı, insan ve cin şeytanlarına karşı isyan ve boyun eğmezliği, tağutlara başkaldırış yöntemlerini ve sana itaat etmeyi öğret! Ve Süleyman Peygamber gibi, yeryüzünde namazı yaygınlaştırıp adaleti ikame edebileceğimiz bir iktidar kurmayı nasip eyle!
Ey Kadir Olan Allah’ım!
Sorumsuzlarımıza sorumluluk; sorumlularımıza dünyayı kitap, mizan/adalet ve demirden oluşan sağlam temeller üzerinde yeniden kurmayı; bilginlerimize yakini imanı; kesin inançlılarımıza derin tefekkürü; önderlerimize olayları doğru yorumlama yeteneği; doğru yorumlama yeteneği olanlarımıza kararlılığı; sebat üzere olanlarımıza büyük başarıyı lütfeyle!
Ya ilahi! Hakikati kavramışlarımıza tutuculuk, tutucularımıza kavramışlık; merhametli-ince mizaçlı latif ruhlu müminlerimize pervasız bir direniş, cesareti pervasızlık telakki edenlerimize uslu bir şehadet; muhafazakârlarımıza hakka doğru hareket, hareket halinde olanlarımıza ilkeleri muhafaza kararlılığı; maneviyatçılık hastalığına müptela olanlarımıza hayatın gerçekliğini kavramayı, realizm hastalığına yakalananlarımıza manevi olgunluk ve fıtrî özgürlük hasletlerini bahşeyle!
İlahi! Düşünsel olgunluğumuzu taassuptan koru; bizi faziletin nurlarından mahrum eyleme! Bize sağlam bir tutamak olan Kur’an’a yaslanarak bu uğurda karşılaşacağımız zorluklara sabırla tahammül etmeyi kolaylaştır! Ve bizi en küçük zorluk esnasında inancını terk eden ucuzculardan koru!

Lütfü ve Merhameti Sonsuz Olan Latif Allah’ım!
Kadınlarımıza mantıklılık, erkeklerimize duygusallık; şairlerimize şuur, şuurlularımıza İslami endişe; ihtiyarlarımıza direniş bilinci, gençlerimize soylu bir inanç; gaflet uykusunda olanlarımıza dirilik, uyanıklarımıza azimli bir irade; tecrübelilerimize genç coşkular, coşkunlarımıza olgun tecrübe; zayıflarımıza demirden güç, güçlülerimize eşsiz merhamet, merhametlilerimize kesin kararlılık, kesin kararlılarımıza dosdoğru hedefin yönünü göster!
Ey Rabbimiz! Körlerimize görme, suskunlarımıza feryat; ümmetimize birlik, birlikte olanlarımıza hak; hakkı bulanlarımıza cömertlik, cömertlerimize sabır, sabırlılarımıza izzet ve direniş ahlakı; direnenlerimize fırsat, fırsat elde edenlerimize basiret, basiretlilerimize imaret ve imamet; önderlerimize ıslah şuuru ve merhamet, merhametlilerimize sebat şuuru; ıslahatçılarımıza çalışma gücü, çalışanlarımıza sekîne azığı lütfeyle!
Ey Yüceler Yücesi Vedûd Olan Allah’ım!
Hüzünlülerimize sevinç, sevinçlilerimize Hira endişesi; karamsarlarımıza ümit, ümitlerimize engin ufuk, zekâmıza eş bir kalp, öfkemize eş bir sevgi lütfeyle!
Ey Din Gününün Yegâne Sahibi, Âlemlerin Rabbi Olan Allah’ım!
Dünyevileşen kardeşlerimize ahiret bilinci, uhrevileşenlerimize dünya hilafeti lütfeyle! Bize ölüme kadar özlem duymayacağımız bir hayat, boşu boşuna matem tutmayacağımız bir ölüm bağışla!
En güzel övgülerin kendisine yaraştığı güzel Allah’ım! İmanımız bize şöhret, ekmek, makam-mevki kazandırmasın diye merhamet eyle! Bizi dinden kazanıp dünyaya harcayanlardan değil, dünyadan kazanıp dine harcayanlardan eyle!
Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru.2
Ey Muîn Olan Allah’ım!
Sadece tehlikeler karşısında değil, onlarla yüzleşmede korkusuz olmak için, onları yenecek cesareti bulmak için bize yardım et! Bizi rahmetini sadece başarıda gören bir korkak olmaktan koru ve bize başarısızlıklar ardından da rahmet dolu yardımlarına sığınacak bir inanç bahşet!
Ey Melekleri Sekîne Sağanakları İle Bedir Ashabının Üstüne İndiren Allah’ım!
Bizi rahmetini sadece başarıda gören bir korkak olmaktan ve ihtiyacı olmadan hatırlamayan bir nankör olmaktan koru. Bize başarısızlığımızda da el açacak bir inanç diriliği nasip eyle!
Hidayet ve ittikanın sağlam dayanaklarını Kur’an’ı indirerek bize gösteren Rabbimiz! Bize kavgacı, inatçı ve cihadçı bir takva ver ki, sorumluluklarımızı yerine getirebilelim ve bize sorumluluktan kaçan inanç ucuzluğuna karşı dayanma gücü ver! Bizi perhizkâr, münzevi ve mistik bir takva yorumundan koru ki, tenhalık ve uzlet köşelerinde gizlenerek hayatımızı boşa tüketmeyelim!
Alimu’l-Habîr Olan Rabbimiz!
Duamızı kurtarılmak için endişe ve korku içinde öylece bekleyen sorumsuzların ümitsiz, karamsar yakarışına benzetme! Bizim yakarışımız özgürlüğünü sarp yokuşlara tırmanmak gibi olan zor zamanların eylemleriyle taçlanmış, sabır ve namazla süslenmiş olsun.
Varlık Âlemlerinin Tek Sahibi, Sonsuz Kudret ve Hikmet Sahibi Rabbimiz!
Şu dünyanın geçici nimetlerine tapınan, inançlarımızı ve salih amellerimizi kuşatma altında tutmaya çalışan nankörlere karşı kesintisiz bir cihadı bize nasip eyle!
Ya Rabbi! İnançlarını sorunlarının kucağına atan gafillerden değil, sorunlarını cihadla çözen mücahidlerden olmayı bize kolaylaştır!
Rabbimiz! Dönemsel koşulların dayatmalarını din edinerek şirke düşen, böylece iki tanrılı ve çok tanrılı putperestliğin yakıcı kucağına düşen gafiller gibi değil, senin yakınlığını kazanmak için her tür fedakârlığa hazır bir nefer gibi onurlu duruşlar sergileyen peygamberler gibi olmayı nasip eyle!
Rahmeti de Kahretmesi de Güzel Olan Allah’ım!
Bizi cihadı hayatının tüm evrelerinde sürdüren bahtiyar kullarının arasına kat. Cihadımız, Filistin’imizin, Suriye’mizin, Mekke’mizin özgür oluşunu gerçekleştirsin.
Görünen görünmeyen tüm âlemlerin eksiksiz bilgisine sahip olan Allah’ım! Bilgisizliğimizin dostlarımıza karşı savaş ve saldırı aracı ve düşman için bir fırsat olmasından sana sığınırız. Dar görüşlü aklımızı Kur’an’ın hikmetli öğütleriyle ve yolunda gayret etmemizin bir ödülü olacak sekînet desteği ile eğit.
Ey Merhametlilerin En Merhametlisi ve En Adili Olan Allah’ım!
Günahlarımızı itiraf eder, gazabının önünde olan rahmetine gönülden bir yakarışla bağışlanma dileriz. Bizi affet. Bize iyiliğin doruklarında gezinen İslami bir şahsiyet ve tüm nimetlerin için şükreden bir kalp ve tüm mümin kardeşlerimiz için ebedi cennetlerde huzur dolu, esenlik içinde bir hayat lütfeyle!
Ey Rabbimiz!
Sana güveniyor ve sana yöneliyoruz; çünkü bütün yolların varışı sanadır.
Ey Rabbimiz!
Bizi hakikati inkâr eden kâfirler için bir oyun ve eğlence aracı yapma! Ve günahlarımızı bağışla! Çünkü tek kudret ve hikmet sahibi olan sensin.


Fevzi Zülaloğlu


İSLAMİ PERSPEKTİFE GÖRE ÇOCUK YETİŞTİRME REHBERİ



BİR EBEVEYNİN İSLAMİ PERSPEKTİFE GÖRE ÇOCUK YETİŞTİRME REHBERİ

Wahida Chisti Valiante
Hırsın, ırkçılığın, şiddetin yanı sıra adaletsizliğin ve ahlaksızlığın diğer formlarının da günlük yaşamın gerçekleri olarak algılandığı bir dünyada yaşıyoruz. WAHIDA CHISTI VALIANTE böyle bir zamanda çocuk yetiştirmenin ilkelerini Kur'ani bir yaklaşımla ele alıyor... Bir aile danışmanı olan bayan Wahida Valiante MSW Kanada İslam Kongresinin milli ikinci başkanlığını yapmaktadır. Ayrıca, Güney Afrika'daki aileler ve gençler hakkında araştırmalar yapmış bir yazardır.

Çağlar boyunca, ebeveynler, öğretmenler, filozoflar, dini ve sivil liderler manevi ve ahlaki açıdan sorumlu vatandaşların nasıl yetiştirileceği sorusuna cevap aramakla uğraşmışlardır. Bugüne gelindiğindeyse sorun biraz daha karmaşık: anne babalar sadece devlete iyi vatandaşlar yetiştirmekle sorunu halletmiş olmuyorlar. Anne babalar devlete iyi bir vatandaş yetiştirmenin yanı sıra iyi bir dünya vatandaşı, birleşmiş milletlere ve soykırım ve etnik temizlik gibi felaketlerle kirlenmiş insanlığa bir üye yetiştirmek zorundalar. Neyse ki, ebeveynlerin önünde insanlığı kin, zulüm, baskı ve savaş döngülerinden kurtarmada rehberlik edecek ilahi bir kitap var: "Kur'an". "Bu, insanları Rabb'lerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, Aziz ve Hamid olanın yoluna çıkarman için, sana indirdiğimiz kitaptır. "(İbrahim 14:1) Gerçekten de, Kur'an'ın sunduğu basit direktifler insanın rahatça anlayıp amel edebileceği sade ve kolay bir dile sahiptir. "Öğüt alsınlar diye onu senin dilinle kolaylaştırdık." (Duhan 44:58 )

Kur'an, insanın fıtratı ve eğilimleri ile ilgili oldukça derin açıklamalar yapar, mutlak yaratıcı olan Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi (halife) olarak yarattığı insandan sergilemesini beklediği davranış biçimi hakkında vurgularda bulunur. Allah, insanın yaratılışı hakkında "Ben, yeryüzünde (temsilcim olarak) bir halife yaratacağım." (Bakara, 2/30) derken, "Herkese (kendi) çalışmasının bedeli haksızlık yapılmadan ödenir." (Nahl, 16/11) ayetiyle de insanın dilediği gibi amel etme özgürlüğü olduğuna fakat amellerin sonucundan da yalnız kişinin kendisinin sorumlu olduğuna vurgu yapar. Kur'an'da iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan fertlerin ahlaki ve sosyal açıdan dengeli bir toplum oluşturacağı belirtilir (Al-i İmran, 3/110). Kur'an, insanın sadece fiziksel ve fizyolojik bir varlık olmadığını, ruh sahibi olduğunu, kendisini ve yaratıcısını tanımlayacak bir bilinç taşıdığını net olarak ifade eder. (Araf 7/172)

Gerçekten de ebeveynlerin, insan yaratılışının gayelerini tam olarak yerine getirmek için, dürüst ve barışçı bir dünya oluşturma amacının yanı sıra yerel olarak da sağlıklı bir toplum oluşturma bilincine sahip ahlaki sorumluluk taşıyan bireyler yetiştirmesi gerekir. "Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız. Allah'a iman edersiniz." (Al-i İmran, 3/110) Görüldüğü gibi Kur'an, kişinin kendisiyle, yaratıcıyla ve Allah'ın diğer tüm yarattıklarıyla olan ilişkisini belirler. Ayrıca, Kur'an bize Allah'ın insanlığı aynı öz veya nefisten (ruhtan) yarattığını söyler. "Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan, bu ikisinden de birçok kadın ve erkek yaratan Rabbinizden korkun." (Nisa, 4/1) "Tek nefisten yaratılma" kavramı insanlığa sunulan diğer sosyal, felsefi veya dini fikirlerden farklıdır. Çünkü bu kavram, insanlar arasında ırk veya cinsiyet üstünlüğüne bağlı bir sınıflandırma yapmaz, aksine tüm insanların aynı nefisten yaratıldığını vurgular. "Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da onun ayetlerindendir. Bunda, düşünen toplum için ayetler vardır."(Rum, 30/22)

Bununla beraber Kur'an'da değişimin odak noktası şahsi birimlerdir. Ra'd suresinin 11. ayetinde "Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez" buyrulur. Kur'an'a göre kontrol kişinin kendi elindedir "De ki: herkes kendi eğilimine göre hareket eder." (İsra, 17/84). Çocuk, küçük yaşlarından itibaren davranışından kendisinin sorumlu olduğunu ve bu sorumluluğun nasıl bir mana taşıdığını öğrenir; bu davranışlar çocuğun ailesiyle, toplumla, ve dünyayla olan ilişkilerini içerir. Bu yüzden, anne-babanın çocuklara bazı değerleri aşılaması (eğitim, resmi/özel kuruluşlar, veya ajanslar yoluyla) elzemdir.

Günümüzde -kendi hayat şartlarından dolayı- çocuklarının eğitimi konusunda günlük bakım merkezlerinden, bebek bakıcılarından, eğitimcilerden, özel öğretmenlerden, sağlık merkezlerinden, okul öncesi bakım merkezlerinden ve organize edilmiş sosyal faaliyetlerden yardım alan ebeveynlerin sayısı gittikçe artmaktadır. Halbuki, hayat şartlarındaki her türlü zorluğa rağmen, çocuklarımızın eğitimleriyle ilgili kişiler olarak kendi sorumluluğumuzdan feragat edip, çocuklarımızın ahlaki ve manevi değerlerle donatılmasını, çocuğun eğitimini evde takviye etmeksizin, tamamen eğitimcilere ve diğer uzmanlara bırakamayız.

Çocuklar kendilerine örnek alacakları ("iyi örnekler" olarak da bilinen) modellere ihtiyaç duyarlar ve bu konudaki başlıca modelleri ebeveynleridir. Ebeveynlerin iyi örnekler olabilmesi için kendilerinin de örnek aldığı ve izinden yürüdüğü birilerinin olması gerekir. Müslüman ebeveynler için esas örnek, peygamber Hz. Muhammed(s)'dir. "Sizin için, Allah 'a ve ahiret gününe kavuşmayı ümit eden ve Allah'ı çok zikreden kişiler İçin Allah resulünde güzel örnekler vardır." (Ahzab, 33/21). Peygamberin fiilleri yereldir fakat, coğrafyaları ve çağları aşan, sosyal adalet ve ekonomik eşitlik getiren, farklı kültürlerden, yaşlardan, ırklardan ve cinsiyetlerden olan insanlar arasında uyum sağlayan evrensel uygulamaları vardır. Çocuklarımız Allah'ın gelecekteki değerli halifeleri olacaksa, onlar için evrensel İslami değerleri günümüzün ihtiyaçlarına göre yeniden gözden geçirmemiz ve bu değerleri hayatımızın merkezine almamız gerekmektedir.

Ebeveynler için en zor ve en fazla emek isteyen husus dini ve siyasi ideallerini çocuklarına aktarmak değil, bilakis bu ideallere günlük hayatın rutin işleyişi içinde etkili bir rol kazandırmaktır. Her ikisi de çok yönlü işlerle uğraşan ebeveyn bunu nasıl başarabilir? Sosyal ve ekonomik baskılar, suç, şiddet, stresli aile İlişkileri ve karmaşık siyasi hava gibi sorunlar tarafından yükü ağırlaşan ebeveynler, sadece çocuklarının beslenme ihtiyacını karşılamakla uğraştıklarında ve sadece onlara "iyi örnek" olmak kaygısıyla, yaptıkları işi idrak etmeden hareket ettiklerinde özgüvenlerinin sürekli bir aşınma sürecinde olduğunu hissediyorlar. Bu yüzden ebeveynlerin de, İslami değerleri kendilerinin ve çocuklarının günlük hayatında etken kılabilmek adına rehberliğe ihtiyaçları vardır.

Aileyi çocukların fiziksel, psikolojik ve ahlaki gelişimi için elverişli doğal ortam ve toplumun temel birimi olarak geliştirmeli ve korumalıyız. Büyüme sürecindeki çocuklar güvenli, barışçıl ve huzurlu bir ortama, anlayışa ve sevgiye ihtiyaç duyarlar. Böyle bir ortam sağlayabilmek için, postmodern dünyanın ebeveynlerine yol gösterecek, onlara işaret olacak temel prensipler bulmalıyız. Bu temel prensiplere veya işaretlere (ayetlere) olan ihtiyacımızı Kur'an fazlasıyla karşılamaktadır. Sözlü geleneğimizde de Kur'an merkezli prensipler vardır, fakat yapılması gereken bu prensiplere ev yaşantısında aktif bir rol sağlayarak işlev kazandırmaktır. Ebeveynlerin ihtiyacı olan Kur'an ayetlerini ve Kur'an kavramlarını anlamak ve Kur'an mesajını güncel hayatlarına yansıtabilmektir.

Çocuklar bir müslümanın ebeveynlerine, halkına, toplumuna ve dünyaya karşı sorumluluklarını, yükümlülüklerini, sahip oldukları haklan bütünüyle kavrayabilecek şekilde yetiştirilmelidir. Kur'an çocukların duygularına seslenir, onları razı ederek yönlendirir. Kur'an çocuklara "Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve ana babaya iyilik etmenizi emretmiştir. Eğer onlardan biri veya her ikisi de senin yanında yaşlanacak olurlarsa, onlara öf bile deme! Onları azarlama. Onlara güzel söz söyle." (İsra, 17/23) diye hitap ederek anne babalarına karşı nezaket göstermelerini öğütler. Ayrıca ayette görüldüğü gibi, Kur'an Allah'a kulluk etme ile anne babaya iyilik etmeyi ard arda sıralamakta, anne babaya gösterilecek olan saygının Allah'a kulluktan sonra zikredilmesiyle önemini vurgulamaktadır. Anne babalara nezaket gösterilmeli, iyi muamele edilmeli ve merhametli davranılmalıdır: "Onlara merhamet ile tevazu kanadını indir ve şöyle dua et: Rabbim, onların küçükken bana merhametle muamele ettikleri gibi şimdi sen de onlara merhamet et." (İsra, 17/24), "İnsana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik." (Lokman, 31/14).

Çocuklar müslüman olmanın nasıl bir mana taşıdığını anlamalıdır. Müslüman olmak her şeyden önce, alemlerin rabbi, tüm İnsanlığın ve evrenin yaratıcısı ve koruyucusu olan Allah'a iman etmek demektir. Kur'an, Allah'ın "hakk ile" yarattığını, kıyamet gününün mutlaka geleceğini söyler (Hicr, 15/85). Allah'ın hiçbir şeyi "oyun olsun" diye yaratmadığını (Enbiya, 21/16) belirtir; insanın en güzel şekilde yaratıldığını (Tin, 95/4), insanın yaratılış gayesinin Allah'a kulluk etmek olduğunu vurgular.

Kur'an öğretisine göre Allah'a hizmet etmek insanlığa hizmet etmek demektir. Diğer bir deyişle, Allah'a inananlar hem Allah'ın hukukunu hem de onun yarattıklarının hukukunu gözetirler. Kişinin Allah'a ve insanlığa karşı görevlerini hakkıyla yerine getirmesi, kişinin dürüst ve erdemli olması demektir (Bakara, 2/177).

Kur'an'ın bu temel prensipleri öncelikle evde pratiğe dökülmeli, daha sonra geniş aile, okul, arkadaş çevresi, iş ve ibadet yerleri, toplum, ülke ve son olarak da dünyada pratik edildiği bir ilişkiler zinciriyle çocuğun zihninde pekiştirilmelidir. Bu süreçte ebeveynler çocuklarına bazı sınırlamalar getirir, kurallar koyar ve Allah'ın "halifesi" olan çocuğun davranışlarından bizzat çocuğun kendisinin sorumlu olduğu bilincini çocuğa aşılar. Ayrıca, bu öğrenme sürecinde ödüllere ve ufak cezalara da başvurulabilir. Bunun yanı sıra bilinen bir gerçek vardır: çocukları asıl etkileyen anne babaların sözlü tavsiyelerinden ziyade yaptıkları fiiller ve sergiledikleri davranışlardır. Buradan yola çıkarak söyleyebiliriz ki, hızlı bir şekilde yayılan global kültürü miras almaya hazırlanan ebeveynlerin davranışlarının çocuğun İslami kimliğini şekillendirmede uyandıracağı etki, üzerinde düşünü'me-si gereken bir konudur.

Bu işin nasıl bir şekilde sonuç vereceğine dair kesin bir garanti olmamakla beraber, İslami değerlere ve kavramlara önem veren, bu konuda hassas ebeveynler ileride yetişkinleri teşkil edecek olan çocuklarını hayata hazırlarken onları bu değerlerle tanıştırırsa geleceğin bilinçli müslümanları oluşabilir. Bu gayeye ulaşmak için, çocukların temel Kur'ani ilkeleri günlük hayatlarına nasıl uygulayıp harmanlayacaklarını bilmeleri gerekir. Burada, çocukların yetiştirilmesiyle ilgili bazı önemli hususları sıralayabiliriz:

1- Bilgi ('ilm) ve pratik ('amel) arasında sağlam bir denge kurmak için, insan davranışlarını yöneten Kur'ani ilkeleri kavrayabilmiş çocukların eleştirel ve gerçekçi bir düşünme tarzına sahip olmaları gerekir. Kur'an, inanç ve doğruluğu bir tarafa bırakıp sadece duygulara hitap eden bir kitap değildir. Kur'an, metni aracılığıyla aklımıza, mantığımıza seslenir; insanları yerde ve gökteki doğal olayları/işaretleri düşünmeye ve akıl yoluyla bu işaretlerden ibret almaya, sonuç çıkarmaya sevk eder.

2- Çocuklar evde ve dış dünyada sahip oldukları ilişkiler ağı çevresinde haklarının ve sorumluluklarının neler olduğunu bilmelidir.

3- Çocuklar yardımseverliğin önemini anlamış olmalıdır. Evde düzenli olarak anne babasına yardım etme; toplum içindeyse komşulara yardım etme, yaşlı insanlara vakit ayırma, hastaları ziyaret etme ve sahip olduklarını başkalarıyla paylaşma gibi fiiller yardımseverliği pekiştirecek başlıca faaliyetlerdir.

4- Çocuklar diğer insanlarla uyumlu geçinmeyi öğrenmelidir. Konuşurken nazik bir üslubu olmalı, kötü söz söylememeli, yumruklarına hakim olmasını bilmelidir. Karşısındakini dinlemesini bilmeli, kendisini olduğu gibi ifade edebilmeli, öz güven sahibi ve iyi bir takım oyuncusu olmalı, bütün insanlara nezaket göstermelidir.

5- Çocuklar siyasi sürece aktif bir şekilde katılmayı öğrenmelidir. Bu, onların -öncelikle kendi çevrelerinde daha sonra da dünya çapında- ekonomik ve sosyal koşulları, hayat şartlarını iyileştirme şansını yakalayabilmeleri için gereklidir.

6- Çocukların kendi doğal çevreleri hayat görüşlerinin bir yansıması olmalıdır. Bu gezegenin varisleri olan çocuklar dünyanın kaynaklarını etkili bir şekilde kullanma ve anlamsız tüketim alışkanlığını düzene sokma sorumluluğunu taşıdıklarını bilmelidir. Bu anlamda, materyallerin geri dönüşümünü ve tekrar kullanımını sağlamak, sağlıklı bir şekilde üretilmiş yerel besin maddelerini kullanmak, bitki ekolojisinin dengesini korumada hassas olmak, eldeki malları ve donanımı akıllıca kullanmak geleceğin yetişkinleri olacak çocukların çevre bilincini geliştirecek fiillerdir.

7- Çocuklar diğer coğrafyalardaki insanlarla ilgili projelerde yer alıp insanlar arasındaki farklılıkları kabul etmeli ve özgüvenlerini kazanmalıdır. Çocuklar, bu gezegeni ve onun kaynaklarını paylaştığımız bizden başka binlerce insanın daha olduğunu bilmelidir.

8- Çocuklar tarihi olayların önemini kavramalıdır. Kur'an, tarihte hata yapan insanları ve bu insanların işledikleri hataların sonucunda helak edilmelerini anlatan kıssalara yer verir. Burada dikkat çekilen husus, yapılan hataların feci sonuçlara, iyi işlerin de güzel meyveler veren hayırlı sonuçlara sebep olmasıdır. Yani Allah'ın dilemesiyle insanın fiilleri arasındaki ilişki sabittir.

9- Çocuklar nereden geldiklerini anlamalı, ait oldukları dini ve kültürel kimlikle kendilerini güvenli hissetmelidirler. Ancak buradan aldıkları özgüvenle diğer insanların örflerini ve pratiklerini anlayabilirler.

10- Çocukların ihtiyaç duyduğu bir diğer şey de ailelerinin ve dostlarının sürekli yanlarında hissedecekleri sevgileridir. Bu sevgi kaynağı, onların aile içerisinde duygu ve düşüncelerini özgür bir şekilde ifade edebilmelerine olanak sağlayacaktır.

İnsanlık tarihi boyunca ebeveynlerin topluma geleceğin uyumlu, çalışkan ve dürüst vatandaşlarını yetiştirdikleri görülmüştür, İslami değerlere dayalı etkili bir eğitimin temelleri ise evde aile tarafından atılır. Manevi ve ahlaki değerlerin gelişmesi önce aile, sonra okul ve toplum gibi etkenler tarafından şekillendirilir. Çocuklar hayata dair en önemli ve en temel dersleri okuldan veyahut da bakım merkezlerinden ziyade anne-babalarından ve aile dostlarından öğrenir, onları taklit eder. Bu yüzden aile, çocuğun duygusal, fiziksel, ahlaki, dini, sosyal gelişimi için elverişli bir ortam ve toplumun temel birimi olarak korunmalıdır. Çünkü, çocuklar iyi bir insan olmaya ilişkin ilk izlenimlerini ailelerinde edinirler. Bu öğrenme sürecinin başlangıcında önemli bir paya sahip olan ebeveynler aktif olmalı, toplumun çekici gücünü oluşturan mekanizmada tüm varlıklarıyla yer almalıdır.
Çeviren: Zehra Öztürk