8 Şubat 2016 Pazartesi



 
HAYATA ŞAHİTLİK ETMEK


 Hayat, amaçlarıyla, amaçları doğrultusunda yaşanarak ve amaçlarına uygun bir şekilde son bulmasıyla anlamlıdır, onunla değerlidir. Amaçsız bir hayatın insana yakışan bir hayat olamayacağı apaçık bir gerçektir. Esasen ancak anlam yüklü bir hayat yaşayabilenler, hayatlarına verdikleri anlam doğrultusunda kendilerini aşarak başkalarına faydalı olabilirler.

Bir Müslüman için hayat, İslâm’a uygun yaşandığı oranda değerli bir anlama sahip olur. İslâm’a uygun olarak anlaşılamayan ve yaşanamayan bir hayatın değeri de yoktur. Allah’ın aziz dini İslam, müntesiplerine kuru bir iman telkininde bulunmaz. Yaşadığımız an ve mekân ne kadar cahiliye karanlığı içinde olsa da, dinimiz hayatın tam ortasından, aktif bir iyilik anlayışıyla hayata şahitlik etmemizi ister. Vahyi ve nebevi bilinci kuşanmış mü’minleri bekleyen bu ağır sorumluluk insanlığın kurtuluşu için olmazsa olmazlardandır. Nebevi hareket metodunu içselleştirmiş mü’minler, Peygamber’in (sav) içinde yaşadığı toplumda,  vahyin aydınlığı doğrultusunda şahitlik yaparak nasıl bir toplumsal inkılap gerçekleştirdiğini gayet iyi bilmektedirler.

            Şahit, doğrulayan, ispat eden demektir. Allah’a, varlığına, birliğine, kitabına, peygamberine iman eden bir mü’min, diğer insanların görebilmesi, örnek alabilmesi için bunun vecibelerini ortaya koymalıdır. İmanından kaynaklanan adaleti, doğruluğu, temizliği, eminliği, kıyamı sergilemeli ve insanlar üzerinde şahitler olabilmeyi hedef edinmelidir. Şahitliğin tasdik makamı kalptir ve kalbin en büyük şahitliği Allah’a imandır. Müslüman imanı ve İslami kimliği gereği karşılaştığı problemlere yönelik rengini belli etmeli, şahsiyetli ve ilkeli bir tavır ortaya koymalıdır. Şahitlik  bunu gerektirir.  “Böylece sizi orta yolu benimseyen bir ümmet yaptık ki, siz insanlara şahit (örnek) olasınız ve peygamber de size şahit (örnek) olsun…” (2/Bakara 143) İmtihanımız, bu şahitliği ortaya koyup koyamadığımız oranda anlam kazanır.

 
            Şahitlik hayatta pasif değil aktif olabilmektir, güdülen değil adalet üzere yöneten olmaktır. Şahitlik adaleti hakim kılmaktır. Rabbimiz Mü’minlere “Ey iman edenler! Allah için şahitler olarak adaleti yerine getirenler olun” (Nisa 135) buyurmaktadır. Şahitlik hayata müdahil olmaktır. Zulme, haksızlığa, tuğyana, günaha, yalana ve şirke müdahale… Müdahale ve mücadelenin alanı hayatın tümünü kapsamaktadır. Mü’min birey itikadi, ibadi, siyasi, ekonomik ve toplumsal şirkleri ortadan kaldırmakla mükelleftir. Allah’a karşı sorumluluklar, gerektiğinde gece gündüz, gizli açık malından harcamayı, gerektiğinde hicret, gerektiğinde ölmeyi zorunlu kılabilir. Evet, asrın garibi Müslüman için hayata şahitlik etmek kolay değil. Yol dikenler ve engellerle dolu; lakin nebevi mirası devam ettirmek ve Allah’ın cennetine talib olmak için elzem bir durum bu.


            Bir hırka, bir lokma anlayışını reddeden dinimiz, çarpıtılmış zühd anlayışına, bidat, hurafe ve içinde şirki barındıran tasavvufi ritüellere, bununla birlikte insanı miskinleştiren ve pasifleştiren mistik yaşantıya karşıdır. Bu karşı oluş Kur’an’ı hakkıyla okuyan her Müslüman tarafından tüm çıplaklığı ile müşahede edilecektir.

 
            Kur’an’ın bir hayat kitabı olduğunu ve hayatın her anına ve alanına hayr ve adalet üzere müdahale ettiğini bilen Müslümanların yaşadıkları hayatta pasif olmaları beklenemez. Mü’minler bir haksızlık, kötülük ve zulüm gördüklerinde bunu elleriyle veya dilleriyle engellemeleri gerektiğini, bu da olmuyorsa hiç değilse kalben bu fiilleri çirkin görmeleri gerektiğinin bilincindedirler. Müslümanlar iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak gibi ilahi bir misyon ve sorumlulukla mükelleftirler.


            Hayata tevhid ve adalet üzere şahitlik yapmak gerekir. Tevhid, İslam inancının temel şiarıdır. Müslüman, kalbini ve zihnini asrın modern putlarından tevhidin nuru ile temizleyebilir. Tevhid abı hayattır. Ölü kalpleri diriltir; insanı karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Tevhidin ve adaletin bireysel ve toplumsal hayatta tesisi ancak hayata hakkıyla şahitlik yapan muvahhidlerin eliyle mümkün olacaktır.


            Mü’min vahyin şahididir. Bu şahidlik ilahi iradenin müslümana yüklediği asli sorumluluktur. Yüce Kitabımızda mü’minler: "Rabbimiz! İndirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi şahid olanlarla beraber yaz". (Ali İmran 53) dediler. Vahyin ve İslam’ın şahidliği, kınayanın kınamasına aldırmadan, mazlum ve mahrumun hakkını korumak, haksızlıklara karşı koymak, doğruların modeli olmak, kısaca tüm insanların takip edeceği bir yol çizmekle mümkün olacaktır.

 
            Şahitlik etmek İslam’ın tanığı olmak demektir. İslam ortaya konulan canlı tanıklıklarla açığa çıkar, sessizliği bozar, cahiliyenin gerçek yüzünü, sömürgen, köleleştirici taraflarını deşifre eder. Şahitlik, hayatın çeşitli aşamalarla dolu bir imtihan olduğu bilincini taşımaktır; zalimlere karşı en üstün konum alıştır.


Rabbimiz bizleri hayata hakkıyla şahitlik edenlerden eylesin. Kuran’ın ve Hz. Resul’ün sünnetinin rahlei tedrisatında ömür tüketerek hayata şahitlik edenlerden eylesin. Rabbim müslümanca yaşamayı ve iman üzere ölmeyi nasip etsin. Hz. Ömer’in güzel duasıyla bitirecek olursak: “Allah’ım bizleri şehitlikle rızıklandır.”

 

 

                                                                         İdris GÖKALP

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder