HAYATA ŞAHİTLİK ETMEK
Hayat, amaçlarıyla, amaçları doğrultusunda
yaşanarak ve amaçlarına uygun bir şekilde son bulmasıyla anlamlıdır, onunla
değerlidir. Amaçsız bir hayatın insana yakışan bir hayat olamayacağı apaçık bir
gerçektir. Esasen ancak anlam yüklü bir hayat yaşayabilenler, hayatlarına
verdikleri anlam doğrultusunda kendilerini aşarak başkalarına faydalı
olabilirler.
Bir Müslüman için hayat,
İslâm’a uygun yaşandığı oranda değerli bir anlama sahip olur. İslâm’a uygun
olarak anlaşılamayan ve yaşanamayan bir hayatın değeri de yoktur. Allah’ın aziz
dini İslam, müntesiplerine kuru bir iman telkininde bulunmaz. Yaşadığımız an ve
mekân ne kadar cahiliye karanlığı içinde olsa da, dinimiz hayatın tam
ortasından, aktif bir iyilik anlayışıyla hayata şahitlik etmemizi ister. Vahyi
ve nebevi bilinci kuşanmış mü’minleri bekleyen bu ağır sorumluluk insanlığın
kurtuluşu için olmazsa olmazlardandır. Nebevi hareket metodunu içselleştirmiş
mü’minler, Peygamber’in (sav) içinde yaşadığı toplumda, vahyin aydınlığı doğrultusunda şahitlik
yaparak nasıl bir toplumsal inkılap gerçekleştirdiğini gayet iyi
bilmektedirler.
Şahit,
doğrulayan, ispat eden demektir. Allah’a, varlığına, birliğine, kitabına,
peygamberine iman eden bir mü’min, diğer insanların görebilmesi, örnek alabilmesi
için bunun vecibelerini ortaya koymalıdır. İmanından kaynaklanan adaleti,
doğruluğu, temizliği, eminliği, kıyamı sergilemeli ve insanlar üzerinde
şahitler olabilmeyi hedef edinmelidir. Şahitliğin tasdik
makamı kalptir ve kalbin en büyük şahitliği Allah’a imandır. Müslüman imanı ve
İslami kimliği gereği karşılaştığı problemlere yönelik rengini belli etmeli,
şahsiyetli ve ilkeli bir tavır ortaya koymalıdır. Şahitlik bunu gerektirir. “Böylece
sizi orta yolu benimseyen bir ümmet yaptık ki, siz insanlara şahit (örnek)
olasınız ve peygamber de size şahit (örnek) olsun…” (2/Bakara 143)
İmtihanımız, bu şahitliği ortaya koyup koyamadığımız oranda anlam kazanır.
Şahitlik
hayatta pasif değil aktif olabilmektir, güdülen değil adalet üzere yöneten
olmaktır. Şahitlik adaleti hakim kılmaktır. Rabbimiz Mü’minlere “Ey iman
edenler! Allah için şahitler olarak adaleti yerine getirenler olun” (Nisa
135) buyurmaktadır. Şahitlik hayata müdahil olmaktır. Zulme, haksızlığa,
tuğyana, günaha, yalana ve şirke müdahale… Müdahale ve mücadelenin alanı
hayatın tümünü kapsamaktadır. Mü’min birey itikadi, ibadi, siyasi, ekonomik ve
toplumsal şirkleri ortadan kaldırmakla mükelleftir. Allah’a karşı
sorumluluklar, gerektiğinde gece gündüz, gizli açık malından harcamayı,
gerektiğinde hicret, gerektiğinde ölmeyi zorunlu kılabilir. Evet, asrın garibi
Müslüman için hayata şahitlik etmek kolay değil. Yol dikenler ve engellerle
dolu; lakin nebevi mirası devam ettirmek ve Allah’ın cennetine talib olmak için
elzem bir durum bu.
Bir
hırka, bir lokma anlayışını reddeden dinimiz, çarpıtılmış zühd anlayışına,
bidat, hurafe ve içinde şirki barındıran tasavvufi ritüellere, bununla birlikte
insanı miskinleştiren ve pasifleştiren mistik yaşantıya karşıdır. Bu karşı oluş
Kur’an’ı hakkıyla okuyan her Müslüman tarafından tüm çıplaklığı ile müşahede
edilecektir.
Kur’an’ın
bir hayat kitabı olduğunu ve hayatın her anına ve alanına hayr ve adalet üzere müdahale
ettiğini bilen Müslümanların yaşadıkları hayatta pasif olmaları beklenemez.
Mü’minler bir haksızlık, kötülük ve zulüm gördüklerinde bunu elleriyle veya
dilleriyle engellemeleri gerektiğini, bu da olmuyorsa hiç değilse kalben bu
fiilleri çirkin görmeleri gerektiğinin bilincindedirler. Müslümanlar iyiliği
emretmek ve kötülükten alıkoymak gibi ilahi bir misyon ve sorumlulukla
mükelleftirler.
Hayata
tevhid ve adalet üzere şahitlik yapmak gerekir. Tevhid, İslam inancının temel
şiarıdır. Müslüman, kalbini ve zihnini asrın modern putlarından tevhidin nuru
ile temizleyebilir. Tevhid abı hayattır. Ölü kalpleri diriltir; insanı
karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Tevhidin ve adaletin bireysel ve toplumsal
hayatta tesisi ancak hayata hakkıyla şahitlik yapan muvahhidlerin eliyle mümkün
olacaktır.
Mü’min vahyin şahididir. Bu şahidlik
ilahi iradenin müslümana yüklediği asli sorumluluktur. Yüce Kitabımızda
mü’minler: "Rabbimiz! İndirdiğine
inandık, Peygambere uyduk; bizi şahid olanlarla beraber yaz". (Ali İmran 53) dediler. Vahyin ve İslam’ın şahidliği,
kınayanın kınamasına aldırmadan, mazlum ve mahrumun hakkını korumak,
haksızlıklara karşı koymak, doğruların modeli olmak, kısaca tüm insanların
takip edeceği bir yol çizmekle mümkün olacaktır.
Şahitlik etmek İslam’ın tanığı olmak
demektir. İslam ortaya konulan canlı tanıklıklarla açığa çıkar, sessizliği
bozar, cahiliyenin gerçek yüzünü, sömürgen, köleleştirici taraflarını deşifre
eder. Şahitlik, hayatın çeşitli aşamalarla dolu bir imtihan olduğu bilincini
taşımaktır; zalimlere karşı en üstün konum alıştır.
Rabbimiz bizleri hayata hakkıyla şahitlik edenlerden
eylesin. Kuran’ın ve Hz. Resul’ün sünnetinin rahlei tedrisatında ömür tüketerek
hayata şahitlik edenlerden eylesin. Rabbim müslümanca yaşamayı ve iman üzere
ölmeyi nasip etsin. Hz. Ömer’in güzel duasıyla bitirecek olursak:
“Allah’ım bizleri şehitlikle rızıklandır.”
İdris GÖKALP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder