HANSA HATUN
Amr b. Hâris’in kızı meşhur
şair Hansa RadiyAllahu Anha şiirde dev bir kadındı, İslamiyeti kabul
etmeden önce felakete/musibete tahammül edemezdi. Hansa, kardeşinin ölümü
üzerine yazdığı mersiyelerle cihanı ağlatmıştı. Hansa’nın kardeşi Sahr için ne
kadar gözyaşı döktüğü malumdur. Günlerce, aylarca kabri başında yas tutmuştur.
Hatta onun üzüntüsü Araplarda, Arap dilinde kendisine yer bulmuştur. Kişi bir
şeye çok üzüldüğü vakit Hansa’nın üzüntüsü örnek olarak verilir ve اشد حزنا من
الخنساء علي صخر “Üzüntüsü Hansa’nın
(kardeşi) Sahr’a olan üzüntüsünü geçti.” Denir. Hansa kendisine isabet eden
bu musibete o kadar gözyaşı dökmüştür, ağlamaklı olmuştur ki, yüzünde
bazı izlerin gözyaşı dökmekten olduğuna dair tarih kitaplarında kayıtlar
vardır.
Hansa Hatun o gün için henüz
cahiliyenin karanlıklarından kurtulamamış, âlemlere rahmet olsun diye
gönderilen Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in getirdiği hidayet
rehberiyle müşerref olmamıştı. Yani onun nefes alıp verdiği atmosferin adı
“cahiliye” idi. İslam’la müşerref olduğunda birdenbire değişti. Çünkü
İslam onu baştan inşa etmiş ve ona İslamî Şahsiyet kazandırmıştı. Artık dünyaya
başka pencereden bakıyor ve dolaysıyla mutluluğu/saadeti Allah’ın rızasında
arıyordu. Hem de nasıl değişti! Cahiliyede iken kardeşine mersiyeler düzen,
kardeşinin kabri başında üzüntüsünden harap olan Hansa Hatun daha sonra
Müslüman olduğunda, saadet anlayışı değiştiğinde daha doğrusu mutluluğu
Allah’ın rızasında aramaya başladığında dört oğlunu birden Kadisiye Muharebesi’ne
gönderebiliyor ve bundan da zerre miktarı pişmanlık ve hüzün duymuyordu. İbn
Esîr’in Üsdü’l Gâbe adlı eserinde geçtiği üzere nakledecek olursak oğullarıyla
geçen konuşma şu şekildedir:
“Benim kahraman evlatlarım!
Gireceğiniz savaşta bu asaletinize uygun bir cesaret ve kahramanlık bekliyorum.
Din düşmanlarına ilk hücum eden sizler olmalısınız. Sizlerin arkada değil,
daima en ön safta çarpıştığınızı duymalıyım. Bu sözlerden sonra çocuklarını
ayrı ayrı kucaklayan Hansa Hatun, ilave ederek diyor ki: Ya İslam’ın zafer
bayrağını Kadisiye’de dalgalandıracaksınız yahut da din uğruna şehit olduğunuzu
duyacağım! Nitekim öyle olmuştu. Hasta yatağında yatarken dört oğlunun şahadet
haberi getirilince: Yani ben simdi şehit anası mı oldum? diye soruyor, evet,
dört şehit anası... diyorlardı. Tekrar soruyordu: Zafer kimlerde? Zafer
Müslümanlarda, şimdi Kasidiye’de İslam’ın bayrağı dalgalanıyor. İslam’ın bir
zaferi için dört oğlum feda olsun diyen Hansa Hatun ellerini açarak şöyle
yalvarıyordu: Ya Rabbi! Bana emanet ettiğin dört kahramanı yine senin dinin
uğruna feda etmiş bulunuyorum. Artık beni şehit anaları defterine kaydet. Benim
için şehit anası olmak kâfi ikramdır. Bunu Benden esirgeme!”
Nereden nereye… Evlatlarını
Allah yolunda toprağa vermiş olmasını bir ikram olarak görüyor.
Görüldüğü üzere saadet
anlayışı hayata bakış açısına göre farklılık arz etmektedir. Mutluluğu maddi
hazlardan ibaret görenler mutluluk verecek olan şeylerin ardına düşerlerken,
saadetin/mutluluğun Allah’ın rızasında olduğuna inananlar ise O’nu razı etmek
adına bütün fedakârlığı yaparlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder