9 Şubat 2016 Salı


 

HANSA HATUN
 
Amr b. Hâris’in kızı meşhur şair Hansa RadiyAllahu Anha şiirde dev bir kadındı, İslamiyeti kabul etmeden önce felakete/musibete tahammül edemezdi. Hansa, kardeşinin ölümü üzerine yazdığı mersiyelerle cihanı ağlatmıştı. Hansa’nın kardeşi Sahr için ne kadar gözyaşı döktüğü malumdur. Günlerce, aylarca kabri başında yas tutmuştur. Hatta onun üzüntüsü Araplarda, Arap dilinde kendisine yer bulmuştur. Kişi bir şeye çok üzüldüğü vakit Hansa’nın üzüntüsü örnek olarak verilir ve اشد حزنا من الخنساء علي صخر  “Üzüntüsü Hansa’nın (kardeşi) Sahr’a olan üzüntüsünü geçti.” Denir. Hansa kendisine isabet eden bu musibete o kadar gözyaşı dökmüştür, ağlamaklı olmuştur ki,  yüzünde bazı izlerin gözyaşı dökmekten olduğuna dair tarih kitaplarında kayıtlar vardır.

Hansa Hatun o gün için henüz cahiliyenin karanlıklarından kurtulamamış, âlemlere rahmet olsun diye gönderilen Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in getirdiği hidayet rehberiyle müşerref olmamıştı. Yani onun nefes alıp verdiği atmosferin adı “cahiliye” idi.  İslam’la müşerref olduğunda birdenbire değişti. Çünkü İslam onu baştan inşa etmiş ve ona İslamî Şahsiyet kazandırmıştı. Artık dünyaya başka pencereden bakıyor ve dolaysıyla mutluluğu/saadeti Allah’ın rızasında arıyordu. Hem de nasıl değişti! Cahiliyede iken kardeşine mersiyeler düzen, kardeşinin kabri başında üzüntüsünden harap olan Hansa Hatun daha sonra Müslüman olduğunda, saadet anlayışı değiştiğinde daha doğrusu mutluluğu Allah’ın rızasında aramaya başladığında dört oğlunu birden Kadisiye Muharebesi’ne gönderebiliyor ve bundan da zerre miktarı pişmanlık ve hüzün duymuyordu. İbn Esîr’in Üsdü’l Gâbe adlı eserinde geçtiği üzere nakledecek olursak oğullarıyla geçen konuşma şu şekildedir:

“Benim kahraman evlatlarım! Gireceğiniz savaşta bu asaletinize uygun bir cesaret ve kahramanlık bekliyorum. Din düşmanlarına ilk hücum eden sizler olmalısınız. Sizlerin arkada değil, daima en ön safta çarpıştığınızı duymalıyım. Bu sözlerden sonra çocuklarını ayrı ayrı kucaklayan Hansa Hatun, ilave ederek diyor ki: Ya İslam’ın zafer bayrağını Kadisiye’de dalgalandıracaksınız yahut da din uğruna şehit olduğunuzu duyacağım! Nitekim öyle olmuştu. Hasta yatağında yatarken dört oğlunun şahadet haberi getirilince: Yani ben simdi şehit anası mı oldum? diye soruyor, evet, dört şehit anası... diyorlardı. Tekrar soruyordu: Zafer kimlerde? Zafer Müslümanlarda, şimdi Kasidiye’de İslam’ın bayrağı dalgalanıyor. İslam’ın bir zaferi için dört oğlum feda olsun diyen Hansa Hatun ellerini açarak şöyle yalvarıyordu: Ya Rabbi! Bana emanet ettiğin dört kahramanı yine senin dinin uğruna feda etmiş bulunuyorum. Artık beni şehit anaları defterine kaydet. Benim için şehit anası olmak kâfi ikramdır. Bunu Benden esirgeme!”

Nereden nereye… Evlatlarını Allah yolunda toprağa vermiş olmasını bir ikram olarak görüyor.

Görüldüğü üzere saadet anlayışı hayata bakış açısına göre farklılık arz etmektedir. Mutluluğu maddi hazlardan ibaret görenler mutluluk verecek olan şeylerin ardına düşerlerken, saadetin/mutluluğun Allah’ın rızasında olduğuna inananlar ise O’nu razı etmek adına bütün fedakârlığı yaparlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder