SABIR AZIĞI
Sabır
kavramı sözlük anlamı itibariyle, acıya, üzüntüye ve sıkıntıya katlanma;
zorluk, güçlük ve musibetlere dayanma; haksızlıklar karşısında nefsi
tepkilerden alıkoyma, elde edilemeyen şeyler için kendini zapt etme, tahammül,
sebat gösterme gibi anlamlara gelmektedir. Terim anlamı olarak, İslâm'ın emir
ve yasaklarını tatbik ederken ve imtihan özelliği olan musibetler karşısında
yılgınlık göstermeyip direnmek, cesaret ve dayanıklılık göstermek demektir.
Sabır, hak yolda yaşamanın bedeli olan zorluklara göğüs germek, hedefe ulaşmak
konusunda direnç, ahlâkî disiplin ve nefsi kontrol altında tutmaktır.
Sabır, ümmetin
icmâıyla farz olup, imanın yarısıdır, İmanın diğer yarısı da şükürdür. Sabır,
etkileyici, üzücü bir olay karşısında kendisine hâkim olmak, kızgın
davranışlara girmemek, dili şikâyetten, uzuvları yanlış hareketten korumaktır.
Sabır, nefsi mekruh/çirkin sayılan davranışlar karşısında boyun eğmekten
sakındırmaktır. Sabır, nefsi, sonucu kestirilemeyen gizli sıkıntılar konusunda
şikâyet etmekten sakındırmaktır.
Sabır ruhun bir melekesidir, güzel bir
huydur. Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile
olur. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve
nefsin meşru olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek, hayatta elde
olmadan başa gelen ve insana büyük elem ve keder veren bela ve musibetlere
karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve
sabretmeye alışmak lazımdır.
Bütün faziletlerin
anası, hayatta muvaffak olmanın ve kemale ermenin sırrı bu güzel özelliktir.
Her türlü rezaletin sebebi sabırsızlık veya gerektiği kadar sabır
gösterememektir. Sabır her faziletin üstünde bir değer taşır. "Şüphesiz
Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir" (el-Bakara, 2/153, 155).
Sabrın sonu
selamettir, başarıdır. Sabır acıdır. Fakat sonucu tatlıdır. Hz. Peygamber
(s.a.s); "Sabreden başarıya ulaşır' ; "Sabır başarının
anahtarıdır"; "Sabır bir ışıktır"; "Sabır cennet
hazinelerinden bir hazinedir"; "Sana sıkıntı veren şeylere karşı sabretmende
birçok hayır vardır" buyurarak sabrın faziletini anlatmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.s); "Sabır, acı bir olayın yaptığı
sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür" (Buhârî, Cenâiz, 32)
sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zamandaki sabrın önemini vurgulamıştır.
İnsanın kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması
ya da karşılayabileceği ihtiyaçları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik
ve tembelliktir. Rasulullah (s.a.s); Ya Rabbi! Acizlikten ve tembellikten sana
sığınırım" (Buhari, Cihad, 25) diye dua etmiştir.
Bazı sıkıntılar
vardır ki, kulun irade ve gücünü aşar. Böyle felaketler başa geldiği zaman
heyecana kapılmadan ve şikâyet etmeden takdir-i ilâhiye razı olup sabretmek
müminlerin özelliklerindendir. Nitekim Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerimde sabr-ı
cemili (güzel sabır) emretmektedir. (Yusuf, 12/18). Rasulullah (s.a.s) Sabr-ı
cemil şikayet edilmeyen sabırdır" buyurmuştur. Aslında elden bir şey
geldiği zamanlarda sabırsızlık gelmediği zamanlarda sabırsızlık göstermenin bir
faydası yoktur ve lüzumsuz bir harekettir.
Peygamberler sabrın en büyük örnekleridir. Çünkü onlar
bütün güçlükleri sabırla karşılamışlardır. Dileğimiz Allah (c.c.)'ın bizi,
"belâlarına çok sabreden ve nimetlerine çok şükreden" kullarından
eylemesi olmalıdır (İbrahim, 14/5).
Sabrın sonu selâmettir. Sabır, iman ve ibadetin, ilim ve
hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Sabırlı insan iyi insandır. İyi
işler yapıp birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa ereceklerini
Allah Teâlâ haber vermiştir. Sabır zafere giden yoldur (el-Asr, 103/1-3).
Peygamber Efendimiz; "Sabır ve
tahammül gösteren kimseyi Cenab-ı Hakk sabırlı kılar. Sabırdan daha hayırlı ve
geniş bir nimet hiç bir kimseye verilmemiştir" (Tirmizi, Birr, 76). Yine
Hz. Peygamber sav şöyle buyuruyor: "Mü'minin işi hayrete şayandır. Zira
işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu özellik yalnız mü'mine özgüdür. Zira
sevinirse şükreder. Bu ise onun için hayırlıdır. Başına belâ gelirse sabreder.
Bu da onun için hayırlıdır" (Riyâzüs-Sâlihin, 1, 54).
Sabır
aynı zamanda bir direniştir. Zorluğa, güçlüklere, imkânsızlıklara, darlıklara,
felâketlere, sınanmalara, Allah yolunda çekilen çile ve sıkıntılara, amellerin
getirdiği yüklere, nefsinin arzularına karşı bir direniştir. Sabır, pasif bir durgunluk,
sessiz bir şekilde bekleme, hele hele her şeye katlanma, zillete boyun eğip
râzı olma hiç değildir. Sabır aktif bir direnmedir. Mü’min, meselâ, felâket
karşısında eli kolu bağlı bir vaziyette beklemez ve bu beklemenin adını da
‘sabır’ koymaz. Aksine o, felâketi en az bir zararla veya zararsız bir şekilde
atlatmaya, felâketin getirdiği mahrumiyeti yenmeye çalışır.
Sabır,
iyilikte ve takvâda ısrar, Allah'a itaat ve ibadette kararlılık demektir.
Sabır, İslâm’ı kişisel ve toplumsal hayata hâkim kılma gayreti karşısında
karşılaşılan zorluklara dayanma ve direnme demektir. Sabır, Cennetin bedeli
olarak dünyamızın cennete benzer hale getirilmesi için iç ve dış düşmanlarımıza
karşı verilen mücadelenin gerektirdiği zorluklara direnmektir. İslâm'ın
içimizde ve dışımızda hâkim olması için gayretlerimiz karşılığında gelecek
zorluklara tahammül etme, direnme demektir sabır.
Hz. Ali diyor
ki, iman dört direk üzerine oturur. Bunlardan biri sabırdır. Sabrın da dört
şubesi vardır: Arzu, korku, zühd ve gözetme. Cenneti arzulayan şehvetlerini
sınırlasın. Ateşten korkan haramlardan yüz çevirsin. Zühd sahibi olana
musibetler kolay ve hafif gelir. Ölümü gözeten de hayır yapmakta acele eder.
Nefsin
boyunduruğundan ve esaretinden kurtulup özgür olmanın sonuçlarından ve
meyvelerinden biri de sabırlı olmaktır. Bu anlamda ‘sabır’, hürriyeti elde
etmede en önemli etkendir. Kişi sabrı sayesinde kötü şartlara, nefsin insanı
zillete düşüren isteklerine direnir ve özgürlüğünü kazanır. Cafer Sadık’ın
(r.a.) şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Özgür kişi her haliyle özgürdür.
Başına musibet gelirse sabreder, musibetler üstüne sel gibi aksa yine de onu yenilgiye
uğratamaz. Ama sabretmezse, kahırlı olur ve kolaylıklar güçlüğe dönüşür.
Allah'a iman
ve O'nun yolunda mücadele etmek, insanı sabredenler arasına dahil eder. Sabır,
dinimize ve kendimize karşı gelişen tüm olaylara karşı direnmek, böylece rûhen
ve bedenen huzur bulmaktır. Dünyada en çok sabra ihtiyacı olan ise, mücadele
içerisinde olan İslâmî hareketin neferleridir. Allah, kendi yolunda mücadele
edip sabredenleri ödüllendirir, toplumda önder ve rehber kılar. "Sabrettikleri
ve âyetlerimize kesinlikle iman ettikleri zaman, onların içinden, emrimizle
doğru yola ileten imamlar/önderler kıldık." (32/Secde, 24)
Toplumsal
değişimin gerçekleşmesi için mücadele etmek, her müslümanın görevidir. Bunun
içinse sabır ve azim gereklidir. Allah, sabretmeleri ve mücadeleyi
sürdürmelerinin neticesi olarak mücadeleci insanların içinden topluma önder ve
örneklik yapabilecek İslâmî mücadeleyi sürdürecek imamlar çıkarır. Mücadele
etmek, aynı zamanda sabretmektir; mücadele-sizlik ise sabırsızlığa teslim
olmaktır. Mücadele etmek, peygamberlerin yolunu devam ettirmek ve onların
başına gelen belâ ve musibetlere tâlip olmaktır. Evinde rahat içerisinde
çocuklarıyla ve ferdî ibadetleriyle meşgul olup, ibadetlerin toplumsal yanını
bir kenara bırakıp belâ ve musibetlerden kaçmak ise, bu yolun dışına çıkmaktır.
Sabrın en
güzel belirti ve etkisi, insanı darbelere karşı yenilgi ve teslimiyet psikozuna
itmemesi ve sürekli mücadele azmi vermesidir. Bir dâvâ erinin, gereğince
inanmış olarak, azimle ve başarmak için girişmediği bir mücadele, yolun
ortasında zorluklardan kurtuluş için kaçma fikrini zihinlerde üretebilir.
Sabır, İslâmî
mücadelede üstlenilen bir tavırdır. Toplu halde sürdürülen mücadelede
gösterilen devamlılık ve kararlılıktır. Müslümanların içinde bulundukları
mücadele safhasının gereklerini yerine getirmeleri, sinme, korkma, dağılma ve
ümitsizliğe kapılma gibi şeytanın aldatmalarına karşı uyanık olmalarıdır. Bu
safhaların her birinde tecrübe edilen sabır, müslümanı daha ciddi bir direnişe,
daha üst safhanın güçlüklerine dayanmaya hazırlar. Müslüman, “Her güçlükle
beraber bir kolaylık vardır.” (94/İnşirâh, 5-6) gerçeğiyle mücadele süreci
içinde karşılaştıkça ve tecrübe yaşadıkça bu güçlükler ona daha fazla
sabır/direnme gücü ve moral verir. Sabır onun için hem bir imtihan, hem moral
kaynağı ve hem de dünya imtihanını kazandıracak bir azıktır.
Sabır, İslam’a
davet yolunun azığıdır. Çünkü bu yol uzundur, zordur, dar geçit ve dikenlere
doludur. Bu yolda pek çok şeye sabretmek gerekir. Nefsin şehvet ve
arzularına,çıkar ve tamahına, zaaf ve kusurlarına, bıkkınlık ve aceleciliğine
sabretmek gerekir.
Aynı zamanda
insanların zaaf, noksanlık, cehalet, kötü niyet, bencillik, gurur, kaypaklık ve
aceleciliğine karşı sabır… Batılın azmasına, tağutun kibrine, şerrin
büyümesine, şehvetin galebesine, kibir ve gurur gösterilerine karşı sabır…
Yardımcıların azlığına, taraftarların zayıflığına, yolun uzunluğuna ve şeytanın
en dar ve üzüntülü anlardaki vesveselerine karşı sabır… Zorlu cihada karşı
sabır… Farklı etki ve tepkilerden doğan acı, çile, öfke, sıkıntı, daralma,
bıkkınlık ve zaman zaman da umutsuzluğa karşı sabır…
Bizim için mutlaka hayırlı olduğuna
inandığımız sabır, bütün peygamberlerin ortak sıfatıdır. Allahın dinini tebliğ
ederken hepsi çeşitli sıkıntılara uğramış, kendilerine eziyet edilmiş,
yurtlarından çıkarılmış. Hükümdarlar tarafından zindana atılmış ama onlar daima
sabretmişlerdi. Kuran-ı Kerimde peygamberlerin sabrını dile getiren pek çok
ayet-i kerime vardır. Rasulullahın hayatı ise baştan sona en güzel sabır
örnekleri ile doludur. Bu sebeple her müslümana düşen görev, kurtuluşun sabırda
olduğunu düşünerek, Allahtan sabır dilemek ve sabırlı olmaktır.
"Ey
Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme
karşı bize yardım et!" (2/Bakara, 250)
İDRİS GÖKALP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder