EN GÜZEL ÖĞRETMEN: HZ.
PEYGAMBER
Abdullah b. Amr’dan
rivayet edildiği üzere Rasûlullah (sav) şöyle demiştir:
“Ben
ancak muallim olarak gönderildim…” (İbn
Mace, Sünnet, 1)
“Allah Rasûlü ile
birlikte namaz kılıyorduk. Cemaatten biri aksırınca ona "Yerhamükâllah
(Allah sana merhamet etsin)" dedim. Birden herkes bana doğru ters ters
baktı. "Ne oldu yahu! Neden bana öyle bakıyorsunuz" dediğimde ise
elleriyle dizlerine vurmaya başladılar. Beni susturmak istediklerini anlayınca
sinirlendim, ama sustum. Rasûlullah (sav) namazı bitirdi. Anam babam uğruna
feda olsun. Ne bundan evvel ne de sonra O'ndan daha güzel öğreten bir öğretmen
gördüm! Vallahi bana ne surat astı ne vurdu ne de beni azarladı. Sadece şöyle
dedi: ‘Bu, namazdır. Namaz kılarken konuşulmaz. Namaz, tesbih, tekbir ve
Kur’ân okumaktır.’ " (Müslim, Mesacid, 33)
Sahabeden Muaviye b. Hakem es-Sülemi, namazda
konuşulmayacağını böyle öğrenmişti Rasûlullah (sav)’tan. Daha pek çok sahabinin
buna benzer anıları vardı. Zira Hz. Peygamber’in bütün ömrü eğitim öğretimle
geçmişti. İnsanların âdeta insanlığını unutmuş olduğu, ahlaki değerlerin
yozlaştığı, cehaletin hükümranlığını ilan ettiği bir zaman diliminde Rabbimiz
onu hidayet rehberi olarak seçmiş ve ilahi hitabında şöyle buyurmuştu: “Kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten
arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten
bir peygamber gönderdik.” (Bakara, 2/151) Bu doğrultuda “Ben ancak muallim olarak gönderildim” (İbn
Mace, Sünnet, 1) diyen Hz. Peygamber, “Rabbinin yoluna, hikmetle,
güzel öğütle çağır” (Nahl, 16/125) ayetini düstur
edinerek tatlı dili, güler yüzüyle her zamanda ve her mekânda bu görevi yerine
getirmenin gayreti içerisinde oldu.
Yanındakilerin ezberleyebileceği kadar yavaş ve açık
seçik konuşurdu Allah’ın Rasûlü (sav), kelimeler dudaklarından tane tane
dökülürdü. (Tirmizi, Menakıb, 9) Gerek gördüğünde sözlerini tekrar eder, sabır
ve teenniyle hareket ederdi. İnsanlara bıkkınlık verme endişesiyle sürekli vaaz
etmek yerine onlara hitap etmek için en uygun zamanları gözetirdi. (Buhari,
İlim, 11) Kimi zaman geçmiş kavimlerin başından geçen kıssalarla kimi zaman, “Mümin, yeşil ekine benzer” (Buhari,
Tevhid, 31) sözündeki gibi ilgi çekici mesellerle vermek istediği mesajın
etkileyici ve kalıcı olmasına çabalardı. “Müflis kimdir bilir misiniz?” gibi
sorularla başlardı bazen sohbetine. Böylece bütün dikkatleri üzerinde toplar,
muhataplarının zihinlerini anlatacağı konuya hazır hâle getirirdi. Görsel
öğelere yer verir, beden dilini çok iyi kullanırdı. İslam hakkında kendisinden
bilgi almaya gelen genç topluluğuna, “Benim nasıl namaz kılar
olduğumu gördünüzse, öylece namaz kılınız” diye
tembihlemiş (Buhari, Ezan, 18); başka bir seferinde de insanın emelleri,
dünyada başına gelen sıkıntılar ve eceli arasındaki münasebeti kuma şekiller
çizerek izah etmişti. (Buhari, Rikak, 4) Kendisine yöneltilen soruları
muhatabının durumunu göz önünde bulundurarak cevaplar, kolaylık prensibiyle hareket
ederdi. Ramazan ayında işlediği bir suçtan dolayı pişmanlık duyan Seleme b.
Sahr, durumunu yakınlarına anlattığında onların sert tepkileriyle karşılaşırken
Allah Rasûlü (sav)’ne vardığında onun kendisiyle istişare ederek hatasına
kefaret olacak en uygun yolu göstermesi üzerine yakınlarına şöyle demekten
kendini alamamıştı: “Ben sizde dar görüşlülük ve anlayışsızlık; Rasûlullah’ta
ise hoşgörü ve anlayış buldum.” (Ebu Davud, Talak, 16-17) Hoşgörülü olmak
Rasûlullah (sav)’ın öğreticiliğinde en belirgin özellikti. Mescide bevleden bir
bedeviyi dahi kızmadan uyarmış (İbn Mace, Taharet, 78), öfkeyle adamın üzerine
yürüyen ashabını, “Siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak
değil” (Tirmizi, Taharet, 112) sözleriyle
sakinleştirmişti. Ciddi bir hata yapıldığını gördüğünde veya haber aldığında
dahi kimseyi rencide etmezdi Allah’ın Rasûlü (sav). “Bazı kimselere ne oluyor ki…” (Müslim,
Fedail, 127) diye isim vermeden söze başlar, yapılan hatayı dile getirir;
kişiler üzerinde değil olaylar üzerinde dururdu. Rahmet Elçisi, çocuklara ve
gençlere öğretirken daha da müşfik davranırdı. “Yavrucuğum…” diye başlardı
çoğunlukla hitabına, kimi zaman başlarını okşar (Ebu Davud, Salat, 28) sevgi ve
muhabbete dayalı bir ilişki kurardı onlarla. Kendi hatalarını fark edip
düzeltmelerini sağlar aşırı tepkiler verip onları kendinden uzaklaştırmazdı.
Bir defasında zina etmek istediğini söyleyen bir gence “Sen, annenle zina edilmesini ister misin?” diye
sormuş, gencin, “Elbette istemem” cevabına karşılık aynı soruyu kızı, halası,
teyzesi ve kız kardeşi için ayrı ayrı sormuştu. Her seferinde “hayır” yanıtını
alan Rasûlullah (sav) gence, “hiç kimsenin kendi annesiyle,
kızıyla veya başka bir yakınıyla zina edilmesinden hoşnut olmayacağını” söylemiş
ve günahlarının affı için dua etmişti. (İbn Hanbel, V, 256-257)
Yirmi üç yıllık peygamberliği
süresince Allah Rasûlü (sav), ilahî mesajları ashabına “bir babanın evladına
öğrettiği gibi” (Nesai Taharet, 36) şefkat ve samimiyetle öğretti. En önemlisi
yaşayarak öğretti, somut bir örnekliğe dönüştürdü tüm ilahî mesajları. Önce
kendisi inandı anlattıklarına ve önce kendisi uyguladı bütün emir ve yasakları.
Sonra onlardan bekledi. Ölümün yokluk olmadığını öğretti onlara, insanların
Allah katında eşit ve kardeş kullar olduğunu söyledi. Üstünlüğün takvada
olduğunu, Allah ve Rasûlü (sav)’nün sevgisinin her şeyden önce olduğunu
vurguladı. Tabiattaki her şeyin Allah’ın varlığına bir delil olduğunu, O’nun
izni olmadan yaprağın dahi kımıldamayacağını anlattı. Böylece zihinlerini inşa
etti önce ve sonra ruhlarını olgunlaştırdı, hem dünyalarını hem de ahiretlerini
imar edecek güzelliklerle eğitti onları. En yüksek ahlaki meziyetlerden tuvalet
adabı gibi en basit mevzulara kadar hayatın her alanını kuşatacak bilgilerle
donatarak onları medeniyetin zirvesine taşıdı, dahası gelecek nesillere örnek
bir toplum oluşturmalarını sağladı.
Elif
ERDEM-Diyanet Dergi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder