7 Mart 2016 Pazartesi



EN GÜZEL ÖĞRETMEN: HZ. PEYGAMBER

Abdullah b. Amr’dan rivayet edildiği üzere Rasûlullah (sav) şöyle demiştir:
“Ben ancak muallim olarak gönderildim…” (İbn Mace, Sünnet, 1)

“Allah Rasûlü ile birlikte namaz kılıyorduk. Cemaatten biri aksırınca ona "Yerhamükâllah (Allah sana merhamet etsin)" dedim. Birden herkes bana doğru ters ters baktı. "Ne oldu yahu! Neden bana öyle bakıyorsunuz" dediğimde ise elleriyle dizlerine vurmaya başladılar. Beni susturmak istediklerini anlayınca sinirlendim, ama sustum. Rasûlullah (sav) namazı bitirdi. Anam babam uğruna feda olsun. Ne bundan evvel ne de sonra O'ndan daha güzel öğreten bir öğretmen gördüm! Vallahi bana ne surat astı ne vurdu ne de beni azarladı. Sadece şöyle dedi: ‘Bu, namazdır. Namaz kılarken konuşulmaz. Namaz, tesbih, tekbir ve Kur’ân okumaktır.’ " (Müslim, Mesacid, 33)

Sahabeden Muaviye b. Hakem es-Sülemi, namazda konuşulmayacağını böyle öğrenmişti Rasûlullah (sav)’tan. Daha pek çok sahabinin buna benzer anıları vardı. Zira Hz. Peygamber’in bütün ömrü eğitim öğretimle geçmişti. İnsanların âdeta insanlığını unutmuş olduğu, ahlaki değerlerin yozlaştığı, cehaletin hükümranlığını ilan ettiği bir zaman diliminde Rabbimiz onu hidayet rehberi olarak seçmiş ve ilahi hitabında şöyle buyurmuştu: “Kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.” (Bakara, 2/151) Bu doğrultuda “Ben ancak muallim olarak gönderildim” (İbn Mace, Sünnet, 1) diyen Hz. Peygamber, “Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır” (Nahl, 16/125) ayetini düstur edinerek tatlı dili, güler yüzüyle her zamanda ve her mekânda bu görevi yerine getirmenin gayreti içerisinde oldu.

Yanındakilerin ezberleyebileceği kadar yavaş ve açık seçik konuşurdu Allah’ın Rasûlü (sav), kelimeler dudaklarından tane tane dökülürdü. (Tirmizi, Menakıb, 9) Gerek gördüğünde sözlerini tekrar eder, sabır ve teenniyle hareket ederdi. İnsanlara bıkkınlık verme endişesiyle sürekli vaaz etmek yerine onlara hitap etmek için en uygun zamanları gözetirdi. (Buhari, İlim, 11) Kimi zaman geçmiş kavimlerin başından geçen kıssalarla kimi zaman, “Mümin, yeşil ekine benzer” (Buhari, Tevhid, 31) sözündeki gibi ilgi çekici mesellerle vermek istediği mesajın etkileyici ve kalıcı olmasına çabalardı. “Müflis kimdir bilir misiniz?” gibi sorularla başlardı bazen sohbetine. Böylece bütün dikkatleri üzerinde toplar, muhataplarının zihinlerini anlatacağı konuya hazır hâle getirirdi. Görsel öğelere yer verir, beden dilini çok iyi kullanırdı. İslam hakkında kendisinden bilgi almaya gelen genç topluluğuna, “Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördünüzse, öylece namaz kılınız” diye tembihlemiş (Buhari, Ezan, 18); başka bir seferinde de insanın emelleri, dünyada başına gelen sıkıntılar ve eceli arasındaki münasebeti kuma şekiller çizerek izah etmişti. (Buhari, Rikak, 4) Kendisine yöneltilen soruları muhatabının durumunu göz önünde bulundurarak cevaplar, kolaylık prensibiyle hareket ederdi. Ramazan ayında işlediği bir suçtan dolayı pişmanlık duyan Seleme b. Sahr, durumunu yakınlarına anlattığında onların sert tepkileriyle karşılaşırken Allah Rasûlü (sav)’ne vardığında onun kendisiyle istişare ederek hatasına kefaret olacak en uygun yolu göstermesi üzerine yakınlarına şöyle demekten kendini alamamıştı: “Ben sizde dar görüşlülük ve anlayışsızlık; Rasûlullah’ta ise hoşgörü ve anlayış buldum.” (Ebu Davud, Talak, 16-17) Hoşgörülü olmak Rasûlullah (sav)’ın öğreticiliğinde en belirgin özellikti. Mescide bevleden bir bedeviyi dahi kızmadan uyarmış (İbn Mace, Taharet, 78), öfkeyle adamın üzerine yürüyen ashabını, “Siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak değil” (Tirmizi, Taharet, 112) sözleriyle sakinleştirmişti. Ciddi bir hata yapıldığını gördüğünde veya haber aldığında dahi kimseyi rencide etmezdi Allah’ın Rasûlü (sav). “Bazı kimselere ne oluyor ki…” (Müslim, Fedail, 127) diye isim vermeden söze başlar, yapılan hatayı dile getirir; kişiler üzerinde değil olaylar üzerinde dururdu. Rahmet Elçisi, çocuklara ve gençlere öğretirken daha da müşfik davranırdı. “Yavrucuğum…” diye başlardı çoğunlukla hitabına, kimi zaman başlarını okşar (Ebu Davud, Salat, 28) sevgi ve muhabbete dayalı bir ilişki kurardı onlarla. Kendi hatalarını fark edip düzeltmelerini sağlar aşırı tepkiler verip onları kendinden uzaklaştırmazdı. Bir defasında zina etmek istediğini söyleyen bir gence “Sen, annenle zina edilmesini ister misin?” diye sormuş, gencin, “Elbette istemem” cevabına karşılık aynı soruyu kızı, halası, teyzesi ve kız kardeşi için ayrı ayrı sormuştu. Her seferinde “hayır” yanıtını alan Rasûlullah (sav) gence, “hiç kimsenin kendi annesiyle, kızıyla veya başka bir yakınıyla zina edilmesinden hoşnut olmayacağını” söylemiş ve günahlarının affı için dua etmişti. (İbn Hanbel, V, 256-257)


Yirmi üç yıllık peygamberliği süresince Allah Rasûlü (sav), ilahî mesajları ashabına “bir babanın evladına öğrettiği gibi” (Nesai Taharet, 36) şefkat ve samimiyetle öğretti. En önemlisi yaşayarak öğretti, somut bir örnekliğe dönüştürdü tüm ilahî mesajları. Önce kendisi inandı anlattıklarına ve önce kendisi uyguladı bütün emir ve yasakları. Sonra onlardan bekledi. Ölümün yokluk olmadığını öğretti onlara, insanların Allah katında eşit ve kardeş kullar olduğunu söyledi. Üstünlüğün takvada olduğunu, Allah ve Rasûlü (sav)’nün sevgisinin her şeyden önce olduğunu vurguladı. Tabiattaki her şeyin Allah’ın varlığına bir delil olduğunu, O’nun izni olmadan yaprağın dahi kımıldamayacağını anlattı. Böylece zihinlerini inşa etti önce ve sonra ruhlarını olgunlaştırdı, hem dünyalarını hem de ahiretlerini imar edecek güzelliklerle eğitti onları. En yüksek ahlaki meziyetlerden tuvalet adabı gibi en basit mevzulara kadar hayatın her alanını kuşatacak bilgilerle donatarak onları medeniyetin zirvesine taşıdı, dahası gelecek nesillere örnek bir toplum oluşturmalarını sağladı.


Elif ERDEM-Diyanet Dergi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder