İbn Ömer (ra) anlatıyor: “Bir gün Allah Resûlü
(sav) (benim de aralarında bulunduğum bir topluluğa),'Bana bir ağaç söyleyin ki o ağaç
Müslüman'a benzer, Rabbinin izniyle her zaman meyve verir ve yaprakları da dökülmez.' buyurdu. İçimden, 'Bu, hurma
ağacıdır.' demek geldi. Fakat orada Ebû Bekir ve Ömer varken konuşmayı uygun
bulmadım. Ancak onlar da konuşmayınca Allah Resûlü, 'Bu,
hurma ağacıdır.'buyurdu.”
(B6144 Buhârî, Edeb, 89)
İbn Ömer'in naklettiğine göre, Resûlullah (sav)
şöyle buyurmuştur: “Mümin güzel koku satan kimseye benzer.
Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur,
beraber iş yaparsan yine sana faydası olur.”
(MK13541 Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr , XII, 319)
Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre,
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mümin, yeşil ekine benzer. Rüzgârla
eğilir (fakat yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de
böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise
sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada)
söküp devirir.”
(B7466 Buhârî, Tevhîd, 31)
Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın işittiğine göre,
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Muhammed'in canı elinde olan Allah'a
yemin olsun ki mümin altın parçasına benzer; sahibi ona körükle üflese bile
değişmez ve azalmaz...”
(HM6872 İbn Hanbel, II, 199; NM253 Hâkim, Müstedrek , I, 110 (1/76))
Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın işittiğine göre,
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “...Muhammed'in canı elinde olan Allah'a
yemin olsun ki mümin bal arısına benzer; güzel şeyler yer, güzel şeyler üretir,
(güzel yerlere) konar, (konduğu yeri de) kırmaz ve bozmaz.”
(HM6872 İbn Hanbel, II, 199; NM253 Hâkim, Müstedrek , I, 110 (1/76))
Allah Resûlü bir gün on kişilik bir toplulukla beraber oturuyordu.
Bu sırada kendisine hurma ağacının tepe kısmındaki tomurcuklardan çıkan ve süte
benzeyen hurma özü ikram edildi. Resûl-i
Ekrem hurma özünün tadına baktıktan sonra etrafındaki
topluluğa şöyle buyurdu: “Bana
bir ağaç söyleyin ki o ağaç Müslüman'a benzer, Rabbinin izniyle her zaman meyve
verir ve yaprakları da hiçbir zaman dökülmez.” Bunun üzerine insanlar çölde
yetişen ağaçları saymaya başladılar. Ancak kimse Allah Resûlü'nün mümine benzettiği
ağacı doğru tahmin edemedi. Bu arada orada bulunan genç Abdullah'ın içinden,
“Bu, hurma ağacıdır.” demek geçti. Fakat söylemeye utandı ve sustu. Çünkü oradaki on kişinin en küçüğüydü. Üstelik hemen yanı başında babası Hz.
Ömer ile Hz. Ebû Bekir vardı ve onlar da bu konuda bir şey söylememişlerdi.
Abdullah onların bulunduğu ve konuşmadığı mecliste konuşmayı uygun bulmadı. Bu
arada topluluktaki diğer insanlar doğru cevabı bulamayınca, Allah Resûlü'nden
sorunun cevabını söylemesini istediler. Bunun
üzerine Resûlullah (sav), “Bu, hurma ağacıdır.”
buyurdu.
Topluluk dağılınca Abdullah, babası Hz. Ömer'e,
“Babacığım! Aslında bu ağacın hurma ağacı olduğu aklımdan geçmişti.”dedi. Bunun
üzerine Hz. Ömer, “Peki, bunu söylemeni ne engelledi?Eğer söylemiş olsaydın
gerçekten çok sevinirdim.” dedi oğluna. Abdullah da, “Senin ve Ebû Bekir'in
konuşmadığınızı görünce ben de konuşmak istemedim.” cevabını verdi. Babasına ve
onun yakın dostu olan Hz. Ebû Bekir'e duyduğu derin saygı nedeniyle susan genç
Abdullah ne Hz. Peygamber'in mümini hurmaya benzetmesini ne de babasının
kendisine gösterdiği sıcak ilgiyi asla unutmadı; bunları kendisinden
sonrakilere aktararak bizlere kadar ulaşmasını sağladı...
Allah Resûlü “Öyle bir ağaç vardır ki bereketi
Müslüman'ın bereketine benzer.” buyururken
aslında ilhamını Kur'ân-ı Kerîm'den almaktaydı. Çünkü Yüce Allah da Kitabında
imanı ve imanın sözle ifadesi olan kelime-i tevhidi güzel bir ağaca, inkârı ve
inkârın ifadesi olan kötü sözü ise kötü bir ağaca benzetmiş ve şöyle
buyurmuştu: “Görmedin mi Allah güzel sözü nasıl
misal getirdi? Güzel söz, kökü sağlam, dalları göğe yükselen güzel bir ağaca
benzer. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye
Allah insanlara misaller getirir. Kötü söz de gövdesi yerden koparılmış, o
yüzden ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzer.”
Sevgili Peygamberimiz bu âyette bir benzetme
unsuru olarak kullanılan “güzel ağaç” ile hurma ağacının, “kötü ağaç” ile de
halk arasında “ebucehil karpuzu” olarak da bilinen ve meyvesi acı olan “hanzal”
adlı bitkinin kastedildiğini ifade etmiştir. Böylece
Yüce Allah sâdık imanın ifadesi olan kelime-i tevhidi hurma ağacına
benzetirken, Allah Resûlü de sadık mümini hurma ağacına benzetmiştir. Mümin ile
hurma ağacı arasında benzetme kurulurken ilk olarak hurmanın kökü dikkatlere
sunulmuştur. Buna göre hurma ağacının kökleri nasıl toprağın derinliklerine
sağlam bir şekilde yerleşmiş ve orada karar kılmışsa, müminin imanı da onda
sağlam bir şekilde kökleşmiş ve sabit kalmıştır. Hurmanın kökü onun gövdesinin,
meyvesinin ve yapraklarının beslendiği yegâne kaynak olduğu gibi müminin imanı
da onun ibadetlerinin ve güzel davranışlarının biricik menbaıdır. Kök ağaca
besin taşıdığı gibi, iman da mümine ruh taşır, heyecan taşır ve onu daima diri
tutar. Kök, her şeyi yerinden eden şiddetli kasırgalara karşı ağacı sabit
kılarken, sadık iman da müminleri hem dünya hayatında hem de âhirette
sapasağlam tutar. Köke gelen
zarar, tüm ağaca gelir. İman da böyledir. O, şüphe, şirk ve inkâr barındıran
her türlü söz ve davranıştan uzaktır. Nitekim
âyette Allah'ı inkâr anlamına gelen her türlü söz, kökleri kesilip gövdesi
yerden koparılmış bir ağaca benzetilmiştir. Kökü olmayan bir ağaç nasıl kuruyup
yok olmaya mahkûmsa, samimi bir imana sahip olmayan insanın da hem dünyada hem
de âhirette hüsrana uğraması kaçınılmazdır. Şu
hâlde iman, “mümin” nitelemesine imkân veren kök vasıftır. Mümin, mümin olma
niteliğini imana borçludur; İman, müminin varlık nedenidir.
Mümin bir taraftan tüm gücüyle iman kökünden
beslenirken, diğer taraftan onunla Yüce Allah'a yakın olmaya ve Rızâ-i Bâri'ye
ulaşmaya çabalar. Hurma ağacının göğe doğru yükselen dalları ile mümin
arasındaki benzerlik böyle izah edilebilir. Hurma, köklerinden toprağa ne kadar
sağlam tutunursa boy atmadaki gücü o kadar artar. Boyu uzayıp göğe yükseldikçe yeryüzündeki
kirlilikten ve tehlikelerden o kadar uzak olur. Meyvesi güven içinde
olgunlaşır. Mümin de imanını ve niyetini perçinledikçe Rabbine daha çok
yaklaşır. Allah'ın rızasını elde etmesinin önündeki engelleri daha kolay aşar.
Süflî arzuların boyunduruğundan kurtulup ulvî gayelere yönelir. Niyeti ve
yönelişi doğru bir istikamet bulur. Böylece bütün davranışlarına yön veren
imanı Allah'a yükselir.
Kökü ve dalları güçlü olan bir ağacın aynı
oranda güzel ve tatlı meyve vermesi tabiîdir. Meyve, büyük bir özen ve sabırla
büyütülen hurma ağacından beklentiyi ifade eder. Sadık bir imana ve samimi bir
niyete sahip bir müminden de buna uygun salih ameller sergilemesi beklenir.
Çünkü salih amel, iman ağacının meyvesi ve müminin imanının göstergesidir.
İman, müminlerin gönüllerine sımsıkı yerleşince onların tüm hayatlarına ve
davranışlarına yön verir. İmanın bu iyi ve olumlu etkisi müminin “salih amel”
olarak bütün söz ve eylemlerinde açıkça ortaya çıkar.
İman ağacının meyvelerinden biri de
ibadetlerdir. İmanın “salih amel”e dönüşmesi müminin ibadetlerinde açık bir
şekilde görülür. Kulluk bilincine sahip olan bir Müslüman, hayatını Allah'a
karşı saygı ve itaat bilinci içinde sürdürür. Namaz, oruç, zekât ve hac gibi
İslâm'ın temel şartlarını teşkil eden ibadetlerin yanında Allah'ı zikretme, Kur'an
okuma, kurban kesme ve infakta bulunma gibi kendisini Yüce Allah'a
yaklaştıracak ibadetleri ifa eder. Farz ve nafile ibadetlerle Yüce Allah'a
yakınlaşır ve böylece onun sevgisini kazanır.
Ahlâk da iman ağacının meyvelerindendir.
Müminin imanı ile ahlâkı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu anlatan meşhur
bir hadiste Allah Resûlü şöyle buyurur: “Müminlerin iman bakımından en
mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.” Resûl-i Ekrem'in mümin tanımı da
ahlâk odaklıdır. Onun (sav) buyurduğuna göre, “Kim bir iyilik yaptığında seviniyor,
bir kötülük yaptığında üzülüyorsa o mümindir.” Allah Resûlü'nün bir başka mümin
tanımlamasında ise onun temiz karakterine ve ruh asaletine dikkat çekilir: “Mümin,
saf ve âlicenaptır; fâcir ise düzenbaz ve alçaktır.” Allah Resûlü, kötü huyları
mümine kesinlikle yakıştırmaz. Onun buyurduğuna göre, “Mümin,
ne insanları karalayan, ne lânet eden, ne kaba ve kötü sözlü, ne de hayâsız
birisidir.” Özellikle
de “Cimrilik ve kötü ahlâk asla bir müminde bulunmaz.” Yine Peygamber Efendimizin
buyurduğuna göre, “Laf taşıma, sövüp sayma ve soy sopla
övünme cehennemdedir; bunlar bir müminde bir araya gelmemelidir.” Diğer yandan nebevî öğütlere
kulak vererek imanını güzel ahlâk ile besleyen müminler için büyük bir mükâfat
vardır. Bu mükâfatı Allah Resûlü şöyle anlatır: “Mümin,
güzel ahlâkı sebebiyle (gündüzlerini) oruçla, (gecelerini) namazla geçiren
kişinin derecesine ulaşır.”
Hadiste hurma ağacının meyvesi ile mümin arasında benzerlik kurulurken
“hurmanın her zaman meyve verdiğinin” vurgulanması
onun bereketli bir ağaç olduğunu ortaya koyar. Üstelik hurma ağacı sadece
meyvesinden değil gölgesinden, odunundan, yapraklarından, dallarından ve hatta
çekirdeklerinden bile istifade edilen bereketli bir ağaçtır. Mümin de böyledir;
bereket onlar arasındaki en önemli benzerlik noktalarından biridir. Mümin, sözleriyle, tavır ve
davranışlarıyla, imanı ve ibadetiyle,kısacası tüm hayatıyla bereketli ve
faydalı olmayı başaran kişidir. Faydalı olma, mümin için bir ayırıcı vasıftır.
Kendisine, ailesine ve topluma faydalı olması bakımından mümini bir aktara
benzeten hadiste Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Mümin
güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur,
beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası
olur.”
Müminin yararlı bir insan olması, onun söz ve
davranışları ile diğer insanlara zarar verecek bir tavır ve tutum içinde
olamayacağı sonucunu doğurur. Allah Resûlü'nün yaptığı bir mümin ve Müslüman
tanımında, müminin diğer insanlarla olan ilişkisindeki güven unsuru öne
çıkarılır: “Müslüman, diğer Müslümanların elinden
ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mümin de insanların canları ve mallarının
güvende olduğu kişidir.” Enes
b. Mâlik'in Resûl-i Ekrem'den naklettiği bir hadiste ise, “altın kural” olarak
bilinen ve tarih boyunca bütün dinî ve ahlâkî sistemlerde kendine yer bulan,
“Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkalarına yapma.” veya “Sana nasıl
davranılmasını istiyorsan sen de başkalarına öyle davran.” şeklindeki ahlâkî
ilke ile iman arasında doğrudan bir ilişki kurulur:“Hiçbiriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de
istemedikçe iman etmiş olmaz.”
Feraset ve basiret sahibi olup zarara uğramamak
da müminin mümeyyiz vasfıdır. “Müminin ferasetinden çekinin. Çünkü o,
Allah'ın nuruyla bakar.” buyuran
Allah Resûlü, müminin hiçbir zaman tedbir ve ihtiyatı elden bırakmayacağını
ifade etmiştir. Yine, “Mümin, bir delikten iki kere
ısırılmaz.” buyuran
Peygamberimiz, Müslüman'ın, yaptığı bir hatayı ikinci kez tekrarlamayacağını ve
aynı sebeple iki kez üst üste aldatılamayacağını vurgulamıştır.
Hurma ağacı ile mümin arasında kurulan
benzerliğin dördüncü yönü hurmanın yaprakları ile ilgilidir. Hadiste ifade
edildiğine göre hurma ağacının yaprakları hiçbir zaman dökülmez. Daima yeşil kalır. Mevsimlerin değişkenliğine ve iklim
şartlarının zorluğuna rağmen hurma yapraklarının dallarından düşmemesi ve
yeşilliğini koruması, sebat, istikrar ve kararlılık açısından mümin ile
benzeşmektedir. Çünkü mümin de şartlar ve durumlar ne olursa olsun imanında
kesin bir sebat ve azim gösterir. Resûl-i Ekrem'in buyurduğuna göre, “Allah'a
kavuşacağı güne kadar mümin erkek ve kadınların kendisine, çocuğuna ve malına
sıkıntı ve musibet gelmeye devam eder.” Ancak başına gelen olumlu ya da
olumsuz hiçbir hâl ve hadise, müminin hayır ve iyilik üzere olmasına engel
olamaz. Allah Resûlü müminin bu hâlini şu veciz hadisiyle anlatır: “Müminin
durumu ne ilginçtir! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine
mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır
olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona sabreder; bu da onun için hayır olur.”
Kabul edilmelidir ki başına gelen musibetler ve
zorluklar karşısında mümin bazen duygusal açıdan sarsılabilir; bazen beşerî ve
hissî yapısının sâikiyle tökezleyebilir. Ancak burada asıl olan iman bakımından
kararlı bir duruş sergilemektir. Zira mümin sarsıldığında ve sendelediğinde
imanı onun elinden tutar ve onu yeniden ayağa kaldırır. Ebû Hüreyre'den
nakledilen bir hadiste Allah Resûlü mümin ile kâfirin musibetler karşısındaki
tavrını şu benzetme ile anlatır: “Mümin, yeşil ekine benzer. Rüzgârla
eğilir (fakat yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de
böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise
sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada)
söküp devirir.”
Karşılaştığı bela ve musibetlere sabırla
mukavemet etmek ve en zor zamanlarda bile imanını muhafaza etmek müminin
şiarındandır. Bu meyanda Allah Resûlü mümini en kıymetli cevher olan altına
benzetir ve altının özünün yüksek ısılı bir eritme ocağında dahi
değişmeyeceğini, dolayısıyla müminin de imanını her hâlükârda muhafaza
edeceğini şöyle ifade eder: “Muhammed'in canı elinde olan Allah'a
yemin olsun ki mümin altın parçasına benzer; sahibi ona körükle üflese bile
değişmez ve azalmaz.”
Mümin için iyiliğin ve güzelliğin bir hayat
tarzı olduğunu, onu bal arısına benzeterek anlatan bir hadiste Allah Resûlü
şöyle buyurur: “Muhammed'in canı elinde olan Allah'a
yemin olsun ki mümin bal arısına benzer; güzel şeyler yer, güzel şeyler üretir,
(güzel yerlere) konar, (konduğu yeri de) kırmaz ve bozmaz.” Hadise göre bal arısı ile mümin
arasındaki iki benzerlik, yedikleri gıdalar ile ürettiklerinin temizliğindedir.
Bal arısı nasıl ki ağaçların ve bitkilerin en güzel çiçeklerinden besleniyorsa,
mümin de Allah'ın kendisine verdiği rızıkların temiz ve helâl olanlarından
gıdalanır.
Mümin ayrıca rızkını kazanmak için çalışmayı elden bırakmaz. Çünkü
Hz. Peygamber'in ifadesiyle,“İnsanın
yediği şeylerin en güzeli, elinin emeğidir.” Arının, tertemiz çiçeklerden
aynı temizlikte bir üretimle şifa kaynağı bal verdiği gibi mümin de temiz,
sağlam, kaliteli ve hilesiz bir üretim yapar. Müminin çalışıp kendi emeğiyle
ortaya koyduğu her türlü ürün, kendisi ve toplumu için faydalı ve anlamlıdır.
Nitekim bal arısının ürünü olan bal da insanlık için büyük bir nimet ve şifa
kaynağıdır. Burada aynı zamanda üretim ve tüketim arasındaki ahlâkî dengeye de
bir gönderme vardır. Hadiste mümin ile bal arısı arasındaki benzerliğin bir
başka yönü de çevre bilinci ile ilgilidir. Bal arısı çiçeğinden yararlandığı
ağaca hiçbir şekilde zarar vermediği gibi mümin de imar etmekle sorumlu olduğu
çevrenin ve kâinatın dengesini
bozacak bir tavır içinde olamaz. Bu çerçevede Hz. Peygamber'in, yoldan eziyet
verecek şeyleri kaldırmayı imanın şubelerinden birisi olarak tanımlaması mümin ile çevre bilinci arasındaki
yakın ilişkiyi göstermektedir.
İmanda sebat ve kararlılık göstermede müminin
önündeki en çetin engellerden biri de günahlardır.“Mümin, günahlarını üzerine düşüverecek bir dağ gibi büyük
görür. Fâcir (fütursuzca günah işleyen) kimse ise günahlarını burnu üzerine
konan ve kovalayınca kaçacak bir sinek gibi görür.” hadisiyle müminin günaha karşı
tavrını ifade eden Allah Resûlü, günlük hayatın türlü meşguliyetleri arasında
mümin ile imanı arasına giren günah ve hata engellerini tevbe ve istiğfar ile
aşmayı tavsiye eder. Böylece hiçbir
günah sürekli bir şekilde mümin ile imanı arasına giremez. Mümin ile iman
arasındaki daimî ilişkiyi bir benzetme ile dikkatlere sunan hadisinde Resûl-i
Ekrem şöyle buyurur: “Mümin, yularından bir yere bağlanmış
ata benzer; o at gezip dolaşır sonra da bağlandığı yere geri döner. Mümin de
unutarak hata işler ve sonra yine imana döner.” Burada imana dönmekten maksat,
Allah'a iman etmiş bir kişinin, günah işlediği zaman hemen tevbe ve istiğfar
ederek yeniden Allah'a yönelmesi ve imanını muhafaza etmesidir.
Ve nihayet Allah Resûlü'nün, mümini, “bir
iyilik yaptığında sevinen, bir kötülük yaptığında ise üzülen kimse” olarak tanımladığı hatırlanırsa,
bir müminin yapacağı en güzel dualardan birinin şu nebevî dua olduğu anlaşılır: “Allah'ım!
Beni, iyilik yaptıkları zaman sevinç duyan, kötülük yaptıkları zaman da
bağışlanma dileyen kullarından eyle.”
HADİSLERLE İSLAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder