Şiddet;
güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar
görmesine neden olan hareketlerin tümü olarak tanımlanabilir. Şiddet, istemesek
de insan var olduğundan bu yana hayatın içinde var olmuştur.
Şiddetin farklı
uygulamalarına şahit olmaktayız. Bunların en yaygını fiziksel şiddettir.
Fiziksel şiddet; güç kullanmak, dayak atmak, darp etmek vb. şekillerde
sürdürülen şiddettir.
Dayak, bir eğitim metodu
değildir. Eğitici bir faydası da görülmemiştir. Dayakla hizaya getirilen kişi
tırstığı için, uygun görülmeyen hareketi bir süre yapmaz. Şiddet gören kişi
uygunsuz hareketten vazgeçme konusunda ikna olmamıştır ve uygun ortam bulunca
hareketine devam edecektir. Dayak, kişide psikolojik travmalara da yol açabilir.
Dayak yiyenin dayak atana saygısı kalmaz, dolayısı ile daha sonraki öğütleri de
fayda vermez.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz, üç sınıf insanın yaptıklarından
sorumlu olmadığını ve bunların içinde çocukları sayması, dayağın bir eğitim
aracı olamayacağını göstermektedir.
Şiddet uygulama alışkanlığı olanlar;
1. Derin bir
nefes alarak,
2. Konuyu
değiştirerek,
3. Gergin ortamı terk ederek ya da çocuğu o ortamdan
uzaklaştırarak olumsuz durumu soğukkanlılıkla geçiştirmeye ve öfkesini kontrol
etmeye çalışmalıdır.
“Ya Sabır, Hasbünallah, la
havle vela kuvvete illa billah” denilerek de öfke kontrolü yapılabilir.
Peygamberimiz (s.a.v.) sinirlenince abdest almayı tavsiye etmiştir. Eğer zaman
ve ortam müsaitse duş da alınabilir. Bu sayede bütün sinirler gevşer ve bir
rahatlama sağlar.
Diğer bir şiddet çeşidi olan sözel Şiddet ise; bağırmak, korkutmak, hakaret etmek, sen adam
olmazsın demek, aşağılamak, küfürlü sözler sarf etmek, sık sık sorgulamak,
sıkıştırmak, suçlamak, eleştirmek, yaptığı iyi işleri hafife almak, başkaları
ile kıyaslamak, ben senin yaşındayken diye başlayan sözler. Küsmek, sevmediğini
söylemek, duygu sömürüsü yapmak (Siz beni hasta ettiniz, ben ölsem de sizden
kurtulsam, değerimi ben ölünce anlarsınız vb. sözler), yapılan iyilikleri, masrafları
sık sık hatırlatıp bir nevi başa kakmak.
Sözel şiddete maruz kalan
çocuk, demek ki ben yeteneksizin tekiyim, benden bir şey olmaz vb. düşüncelere
kapılabilir. Çocuğun öz güveni ve medeni cesareti gelişmez. Kendisini ve
meramını ifade etmekten aciz bir kişi olarak yetişir. Aşağılanan ve hakaret
işiten çocuklarda aşağılık kompleksi oluşur.
İbni Haldun Mukaddime’sinde
mektep ve medreselerde dayağın yasaklanması gerektiğini söyler. Bu görüşün
yüzyıllar öncesinde dile getirilmesi dikkat çekicidir. Sebebini de şöyle
açıklar: “Dayak yiyen çocuk pısırık olur, çocuğun hevesi ve neşesi yok olur ve
onu ilgisizliğe sevk eder, çocuk içine kapanır. Kendisini baskı altında
hissettiği için düşüncelerini açıklamaktan çekinerek, yalancılığa ve
ikiyüzlülüğe sürüklenir. Bu yönelimler zamanla onun alışkanlığı ve kişiliği
hâline gelir. Baskı ve şiddet korkusuyla dürüstlük kazanmaya alıştırılan çocuk,
baskıdan kurtulduğunda bu meziyetlerinden de uzaklaşır.
Çocuklar,
büyüklerin yol göstericiliğine ihtiyaç duyarlar ve onların davranışlarını
örnekleyerek kendi davranışlarını inşa ederler.
On
iki yaşın altındaki çocuklar ekranda gördükleri şiddet görüntülerini doğru
yorumlayamazlar. Ekranda, ailesinde ve sokakta şiddet gören çocuklar, şiddetin
normal ve uygulanabilir olduğu mesajını alırlar. Çocukların düşüncesine göre
ekranda görünenler ve büyüklerin yaptığı doğrudur.
Şiddeti
tetikleyen en önemli faktörlerden biri de olumsuz aile ortamıdır. Şefkatten
yoksun, ebeveyni ile sürekli bir çatışma ortamında büyüyen, ebeveynin aşırı
baskı ve dayağı altında yetişen çocukların şiddet uygulamaya daha meyilli
oldukları gözlenmiştir. Aynı şekilde istismar edilen (hakaret edilen, dövülen,
taciz edilen) çocukların davranışlarında daha çok şiddet görülmektedir.
Çocuklarını öfkeyle, dayakla büyüten bir anne, onların yüreklerinde sevgi değil
öfke biriktirmektedir. Ayrıca anne babası tarafından şiddete maruz kalmayan ama
itici, soğuk ve ilgisiz yetiştirilen çocuklarda da şiddet davranışları
görülebilmektedir.
Çocuklar
anne babasının olaylar karşısında verdiği tepkiyi de modellemektedir. Trafikte
küfreden, kavga eden, en ufak gerilimde şiddete başvuran bir ebeveyn, çocuğuna
“Problemlerini böyle çözebilirsin” mesajını verir.
Saldırgan davranışların ve şiddetin en önemli kaynaklarından biri
ailedir. Çocuk için arkadaşlığı, paylaşmayı ve saldırganlığın boşalmasını
sağlayan en doğal aktivite oyundur. Ancak çoğu anne-baba oyun
sırasında çocuğun arkadaşlarına ya da oyuncaklarına karşı sergilediği saldırgan
davranışları, “aferin”, “iyi yapmışsın” ya da sen de vursaydın” gibi ifadelerle
pekiştirmektedir. Buna benzer şekilde çocuğun istediklerini bağırıp çağırarak,
ağlayarak, vurup kırarak çevresindekilere kabul ettirmeye çalışması da
engellenmez ve denetlenmezse ödüllendirilmiş olur. Bu durumlar çocuğun
saldırgan davranışları benimsemesine ve kişilik özelliği haline
getirmesine neden olur. Aynı durum ergenlik dönemi içinde geçerlidir.
“Şiddet
göstererek terbiye etmeye çalışıyorsanız, o çocuk, havaya attığınız bumerang gibi gelip yüzünüze çarpar
bir gün. İşte o çok acı bir çarpış olur. Anne-babaların hüzne boğulduğu,
kendilerini çaresiz hissettikleri andır o an.”
Şiddetin
bir hayat tarzı ve çözüm yöntemi olduğu bir çevrede büyüyen çocuklar ister
istemez bu ortamdan etkilenirler ve bu şiddeti kendi hayatlarına
aktarabilirler. Bu nedenle sadece evdeki şiddeti kaldırmak tek başına toplumun
şiddetten arınması için yeterli değildir. Toplum genelinde şiddete karşı toplu
bir hareket başlatmak gerekmektedir. Aileler çocuklarını eğitirken, çevrenin
etkisini de göz önüne almalı ve çevreyi de doğru seçmelidir.
Çocukların
şiddet ortamında yetiştirilmesi sürdürülürse bütün hataların tokatla, yumrukla,
silahla cezalandırıldığı, gücü yetenin yettiğine baskı uyguladığı bir yaşam
ortamını göreceğiz.
Maalesef
okullarımız bu şiddet ortamından uzak değiller. Öğretmen ve şiddet gibi
birbirine aslan yan yana gelmemesi gereken kelimeler olmasına rağmen realitede
çok sıkıntılı durumlarla karşılaşılmaktadır.
Öğretmenlerimiz
ve idarecilerimiz şiddetin uygulanmadığı eğitim ortamları oluşturmakla
yükümlüdürler.
Ailelerden şiddeti kaldırmadan, okuldan
kaldırmanın zorluğu bir gerçektir. Ancak buna okuldan başlamaktan başka yol da
yoktur. Çünkü “okul özel bir çevredir”. Okulu “özel” yapan, toplumda bulunan
ama gelecek kuşaklara aktarılmak istenmeyen olumsuzlukların okula
girememesidir. Gelecek kuşakların okulda hazırlandığına göre, şiddet
kullanmayan insan yetiştirmeye de orada başlanmalıdır.
İnsan, sadece insan olduğu için saygıdeğerdir. Saygıdeğer olmak için
yaş, cinsiyet, inanış, düşünüş ve statü gerekmez. Öğrenci bir insandır ve salt
insan olduğu için saygı görmelidir. Öğretmenin öğrenciden daha önce doğmuş
olması, daha fazla kitap okumuş olması, ünvanının bulunması, öğrencinin
savunmasız olması, ona öğrencinin iyiliği için de olsa, şiddet kullanarak
aşağılama hakkını vermez. “Dayak atanı küçültücü, yiyeni aşağılayıcı bir etkiye
sahiptir.” Öğretmenin saygınlığını, öğrencinin özsaygısını yok eder.
Şiddetin nedenleri konusunda yapılan araştırmalar, şiddetin tek
bir nedene indirgenemeyeceğini göstermiştir. Şiddet bugün toplumsal bir
sorundur. “Yani, çevredeki okul, aile, ekonomik örgütler vb. toplumsal kurumlar
devreye girmektedir.
Şiddetle mücadele etmek istiyorsak ailede ve çevremizde
gördüğümüz ve yakıcı sorunlar olarak karşımıza çıkan aşağıdaki sorulara
samimiyetle cevap vermeliyiz.
Baba, anneye bağırıyorsa; anne, köşelerde ağlıyorsa?
Anne, çocuğuna kızıyorsa; hızını alamayıp dövüyorsa?
Dede, ananeyi her seferinde tansiyon krizine sokuyorsa,
sofradaki tuz eksik diye kıyameti koparıyorsa?
Mağazalara girildiğinde, istekleri yerine getirilmeyen çocuk,
rezalet çıkmasın adı altında eninde sonunda amacına ulaşıyorsa?
Evde izlenen filmlerde, sorun çözme yöntemi olarak hep şiddet
gözlemleniyorsa?
Sokaktaki amcalar, yol üstünlüğü veya park önceliği için, kulakları tıkamamız gereken türden küfürler savuruyorsa?
En doğal davranışlar, öfkeyle karşılanıp, üzerine şiddete maruz
kalıyorsa?
Yere düşen bez parçası "Allah kahretsin yaa, ne düşüp duruyorsun?" gibi ilginç ifadelerle tekmelenerek ayakla yerden alınmaya çalışılıyorsa?
Temizlenen evin doğal yollardan yeniden kirlenmesinin bedeli,
çocuğun darp görmesi olarak kendisine dönüyorsa?
İki kardeş kavga ederken, onları ayırmanın yegane yolu her
ikisine de şiddet uygulayıp, ağır hakaretlerle odaya kilitlemek oluyorsa?
Aşılabilir en ufak zorluklarda, yetişkinlerin asılan suratları,
ağızlarından çıkan çirkin sözler, gözlerinden fırlayan şimşek bakışlar çevreyi
kuşatıyorsa?
Konuşarak sorun çözülebileceğinin, doğru anlarda doğru tavrı
koymanın her zorluğun üstesinden gelebileceğine dair şirin hayatlar azalmaya
başlamışsa?
Nereden öğrenecek bu çocuk şiddetten uzak yaşamayı?!
Anne-babanın arasında güven ve sevgi dolu bir yaşantı olmalı ki
çocuk önce ailede görsün sevgi dilini. Merhameti, güler yüzü, birbirine bakarak
mutlu olmanın ne demek olduğunu. Kırılan ümitlerin, olası sorunların çözüm
noktası olmalıdır "ilişki"nin kendisi.
"Hayat bu! Her türlü zorluğu olacak illa ki, ama biz el ele verirsek hepsinin üstesinden geliriz." anlamına gelen davranışlar hakimse evinizde, çocuğunuzun şiddete başvurmasına fırsat olmaz.
Anne babalar çocuklarının güven ve sevgi dolu bir evde
yaşamalarını sağlayarak şiddeti azaltmada önemli bir rol üstlenebilirler
Anne babalar bazen farkında olmadan çocuklarını şiddet dolu
davranışlara teşvik edebilirler. Örneğin bazı aileler erkek çocuklarının kavga
etmeyi öğrenmeleri gerektiğini ileri sürerler. Çocuklarınıza anlaşmazlıklarını
tehdit, fiziksel güç yada silah kullanarak değil, sakin ve yerinde kullanılan
cümlelerle çözmelerini öğretin. Şiddet içerikli faaliyetlerde bulunmalarını ve
bu tür oyunlar oynamalarını engellemeye çalışın.
Televizyon yada bilgisayar oyunlarında
şiddet içerikli izlenmeler çocuklarda saldırgan davranışlara neden olabiliyor.
Bu yüzden şiddet içerikli izlemeleri kontrol altında tutmalısınız.
Bunun için:
·
Televizyon izlemeyi sınırlandırın
·
Hangi programları izlediklerini hangi bilgisayar oyunlarını oynadıklarını
kontrol edin.
·
Tv’de, sinemada, bilgisayar filmlerinde izledikleri şiddet hakkında onlarla
konuşun. Bu tür davranışların gerçek hayatta ne kadar acı verici ve ciddi
sorunlara yol açacağını onlarla paylaşın.
·
Sorunların şiddet kullanmadan nasıl çözülebileceğini onlarla tartışın.
Mükemmel anne babalar
olmadığımız için mükemmel bir eğitim yöntemi uygulamamız da beklenemez ancak
çocuk eğitiminde doğru ve yanlışın bilinmesi ve yanlışın en aza indirilmesi
halinde, söz konusu yanlışların daha sonra biz ya da başkası tarafından telafisi
de kolay olacaktır.
Her konuda olduğu gibi bu
konuda da bizim için rol model, örnek şahsiyet Allah Rasulü Muhammed (sav) dir.
Hz. Peygamber (sav) çocuklara karşı gösterilmesi
gereken şefkate şu sözleriyle dikkat çeker.
“Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”
“Çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece
verilir, melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar.”
diye, çocukları sevmeye teşvik eden Hz. Peygamber (sav), torunlarından
birini öperken, orada bulunanlardan birisi,
"Benim on çocuğum var, hiçbirini de öpmedim." diyerek Hz.
Peygamberin sav) davranışını yadırgadığını ifade eder. Resulullah'tan aldığı
cevap şu olur:
“Şefkati olmayana merhamet edilmez.”
Bir başka rivayetin bildirdiğine göre, bir grup bedevi. “Çocuklarınızı öper
misiniz?” diye Hz. Peygamber (asm)’den sorar. “Evet!” cevabını alan bedeviler “Fakat biz Allah’a andolsun öpmeyiz!”
deyince Resulallah (sav)’ın onlara cevabı şu olur: “Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?”
Hz. Enes, her yönüyle, her davranışıyla insanlara en iyi örneği sunan Hz.
Peygamber (asm)'i "çocuklara karşı insanların en müşfiği" olarak
tavsif eder.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor:
"Çocuklarının, kendilerine karşı saygılı olmalarına sebep olan anne ve
babaların üzerine Allah'ın rahmeti olsun."
Aile
içerisinde yaşanan sorunları tatlılık ve sükûnet içerisinde çözen Hz.
Peygamber, en başta kadınlara karşı hayır ve iyilikle davranılmasını tavsiye
etmiştir. Kadına hiçbir şekilde el kalkmaması gerektiğini bizzat yaşayarak
gösteren Efendimiz, eşlerini köle gibi dövdükten sonra onlarla aynı yatağı
paylaşanları kınamıştır.
Eşlerine,
çocuklarına ve yanında çalışanlara asla el kaldırmamış, Müslümanlara
hanımlarıyla iyi geçinmeyi, onlara karşı sevgi ve şefkat göstermelerini
istemiştir
Öyleyse, anne ve baba olan kimseler
çok ağır bir sorumluluk altına girmektedirler ve Allah'a, mahlukata ve
çocuklarına karşı mes'uldurlar. Eğer doğru bir şekilde vazifelerini ifa
ederlerse onlara en büyük hizmeti etmiş olurlar, dünyada ve ahirette de çok iyi
bir mükafata ulaşırlar. Aynı şekilde, eğer bu hususta gereken zahmeti
göstermezlerse, hem kendileri ziyana uğramış olacak hem de çocuklarına ve
geleceğin toplumuna hıyanet etmiş olacak ve affedilmez bir günaha duçar
olacaklardır.
Unutmayalım ki çocuklarımız
kendilerine gösterilen şiddeti unutmaz ve şu anda şiddet sarmalı içinde
yaşadığımız bir ortamda, evde, okulda, ülkede ve coğrafyada içinde
çocuklarımıza göstereceğimiz şefkat ve merhametin önemi bir kez daha
artmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder