6 Mart 2016 Pazar

EĞİTİMİN ANA TEMASI “SALİH İNSAN YETİŞTİRMEK”






        İslam toplumunun kendi yaşantısına, inancına, yüce değerlerine ve izzetini elde etmek için verdiği kavgasına uygun bir eğitim sistemine olan ihtiyacı bugün daha da artmıştır.

            Özellikle şu anda şiddetin, cinnetin ve şehvetin kurbanı olmuş genç nesillerimizin içinde bulunduğu buhranı, sıkıntıyı görünce değerlerimize uygun eğitim sisteminin önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.

            İslam toplumunun ihtiyacı olan eğitim sistemi Müslüman’ın hayatını baştan sona düzenleyecek, sosyal statüsü ve ırkı ne olursa olsun toplumun bütününü içine alacak ve her  şart ve ortamda kendisi ile ayakta kılınacak bir sistemdir.

Modern zamanlarda ulus devletler içinde eğitim felsefesinin temel amacının mevcut statükocu kültürün tüm nesillere yayılmasını sağlamak olduğunu görüyoruz. Yani tek tipçi, düzene uygun kafalar yetiştirmek ulus devletlerdeki eğitim paradigmalarının temel amaçları arasındadır. Ulus devletler bazı istisnalar hariç artık firavunvari yöntemlerle halkı kendilerine kul-köle etmiyorlar. Bunun yerine eğitimin değiştirici- dönüştürücü etki ve gücünden yararlanıyorlar.

İncelediğimiz zaman eğitim kadar etkili bir yöntem ve vasıta bilmiyoruz. Bu nedenle Kur’an ilk olarak “namaz kıl”, “ibadet et”, “cihat et” vs. emirlerle değil; “ Kendini, evreni, kitabını oku!” emriyle inmeye başlamıştır. Kur’an’ın yerle göğü birleştiren ilk inen beş âyeti, İslam’da eğitimin temel esaslarını ve ana temasını ortaya koymuştur.

“Oku O yaratan Rabbinin adıyla! İnsanı bir kan pıhtısından yarattı! Oku, O, cömertliğinin sonu olmayan Rabbinindir! Kalem ile (yazmayı) öğreten de. O, insana bilmediği şeyleri öğretti.” (Alak 1-5)

 İslami eğitime bizler aynı zamanda tevhidi eğitim de diyebiliriz. Çünkü tüm peygamberlerin ortak mesajı tevhid idi. Ve insanları tevhid üzere davet edip tevhid üzere eğitiyorlardı.

Aslında Kurani, İslami bir bakış açısıyla baktığımız zaman  eğitimi cahili eğitim ve Tevhidi eğitim diye ikiye ayırmamız mümkündür.     

Cahili eğitim, Allah’ı bilimsel anlayışına karıştırmayan, vahyi dışlayan, laik, seküler karakterli, bilimi ve aklı put haline dönüştüren bir eğitim anlayışıdır.

Cahili eğitim Allah’ı gündemine almayan, besmelesiz bir eritim sistemidir. Yıllardır ve maalesef tüm pansuman tedbirlere rağmen hala ülkemizde hakim olan anlayışın bu olduğunu söylemek abartı olmasa gerek.

Ne hazindir ki, temel hedefi insanı ruhen ve bedenen yüceltme olan eğitim, çoğu zaman amacının dışında da kullanılabilmektedir. Materyalist eğitimi nesillere dayatanlar artık Firavun’un düştüğü hataya düşmemektedirler. Ülkeleri asimile etmeden önce, eğitim vasıtasıyla zihinlerini elde edebilmektedirler. Neticede eğittikleri insanlar, derileri, giysileri ve renkleriyle yerli; düşünce ve kişilikleriyle yabancılaşmaktadırlar. Bu eğitimle yetişen nesiller şizofreni hastasını andıran iki kişilikli bir insan profilini ortaya koymaktadırlar. Kimlikleriyle Türkiyeli, Mısırlı, Pakistanlı, Hindistanlı vs. olup, ruh ve düşünceleriyle Fransız, İngiliz, Amerikan vs. gibi düşünebilmektedirler.

Müslüman şahsiyet sahibidir; mefkûresi, duruşu bellidir; yabancı kan kabul etmez; dışarıdan empoze edilen değerlere karşı durur, reaksiyon gösterir, inanç ve kimliğini korumak için gerekirse en kıymetli varlığını verir. Bu nedenle İslam âleminde görülen çalkantı ve sıkıntıların çoğunun temelinde materyalist eğitimin getirdiği tahribat yatmaktadır.

Cahili eğitim sistemlerinde Okullar, düzene uygun kafalar yetiştiren birer torna atölyesi konumunda işlev yapmaktadır. Uysal ve düzene itaatkâr nesiller, tâğuta kulluk yapmaya hazır insanlar yetiştirmek okulların temel görevi olmaktadır.  

            Biz Müslümanların medeniyetinde eğitim  merhamet ve şefkat temelleri üzerine yükselir. Tıpkı Rahman Sûresi’nin girişinde işaret buyrulduğu gibi temeli şefkat, merhamet ve muhabbete dayalıdır. İnsanlığın değişmez değerlerinden neş’et eder. İnsanı tanrıyla savaşan bir ‘hırsız’ olarak değil ‘şeref’ ve ‘keramet’ sahibi bir şaheser olarak tanımlar. Parçalayıcı değil bütünleştirici (cami)dir. Ötekini tanımlayıcı değil tanıyıcıdır.

Eğitimin en yüksek amacı hakikati bilmektir. Bizim medeniyetimizde eğitim özgürlükçü ve hür düşünceye dayalıdır. Özgürlüğün olmadığı yerde ilim ve fikir hareketi olmayacağı bir hakikattir.
 İslami eğitimin en öncelikli şiarı ve ilkesi rabbani olmasıdır. Ve biz Müslümanların eğitime dair yapacağı tüm çalışmaların mihverini (konuşulan, tartışılan ya da düşünülen bir konunun en önemli noktası.) Allah’ın Rab ismi oluşturmalıdır.
Eğitim fıtrata uygun olmalıdır. İslami eğitim metodları, bir bütün olarak insan şahsiyetine uygundur.  Yani metodlar insan yapısına göre vaaz edilir. Ölçü, insanın yapısıdır. Metod olarak lüzumsuz ve yüzeyde olan şeylerle uğraşmaz. Metodun esaslarını, insan davranışını idare eden merkezlere göre koyar.

Eğitimimizin temel  hareket noktası insanın fıtratına uygun oluşudur. Genel olarak İslam insanın doğuştan iyi olduğunu kabul eder. Bozulma sonradandır. “Biz, gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn - 95/4) Ve Allah Rasulü sav “Her doğan çocuk muhakkak İslam fıtratı üzerine doğar. Anasıyla babası onu Yahudi veya Hıristiyan veya Mecusi yaparlar. Nasıl ki her hayvanın yavrusu aza itibariyle tam olarak doğar. O hayvanın burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey görür müsünüz?”  buyurmuşlardır.

İslam medeniyetinde eğitim yalnız zihni doyurmak istemez. Çünkü yalnız zihni ele alarak yapılacak eğitim tek yönlü ve eksiktir. Bu yönüyle batı eğitim sisteminden ayrılır. Çünkü onlar eğitimi fayda ve maddeci yönde uygulamaktadırlar. Fayda ile madde arasındaki münasebeti dikkate alıyorlar. Oysa, faydanın bir de mana ile alakası vardır.

            İslami eğitimin hedefi en yalın şekilde ifade edilecek olursak: “İnsanı dünya ve ahirette en iyi, en yararlı, en hayırlı ve en güzel olana ulaştırmaktır. İslami eğitim, düşüncede, inançta ,ahlakta ve duygularda; bunun yanında iş ve davranışlarda Müslüman insanın oluşmasını sağlamaktır. Yani İslami eğitimin amacı, ana teması “Salih İnsan” yetiştirmektir.

            İslami eğitim İslamın mesajının yeryüzünün her köşesine yayılmasını ve tüm insanlığa ulaşmasını amaçlar. İslami eğitim yeryüzünde ne kadar tağut varsa, müstekbir ve zalim  varsa hepsinin İslam karşısında diz çöktürecek özgüveni yerinde, imanlı, vahyi kuşanmış, adil nesiller yetiştirmeyi amaçlar. İslami eğitim metodunun asli gayelerinden biri de “Yeryüzünde fitne (şirk ve küfür) kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar cihad etmektir.

            Beşir Eryarsoy hocamızın ifadesiyle ümmetin inşa etmekle sorumlu olduğu medeniyetimizin bir eğitim metodu ve gayesi vardır ve bu gaye: “Görev ve sorumluluklarını yerine getirebilecek keyfiyet ve şahsiyete sahip, ahlaki değerleri özümsemiş, insanlığa mesajını her şart ve durumda en yetkin bir surette ulaştırabilecek kimlikli, kişilikli, fedakar, “nitelikli insanlar” yetiştirmek olmalıdır.(Beyanımız syf:73)

Eğitimin biricik rehberi ve öğretmeni Hz. Resulallah (sav) dir. O, “ümmet” veya “nesil” yetiştirmek için takip ettiği yol, yöntem ve metod ile bizlere örnektir. Çünkü tarihte onun kadar başarılı bir eğitimci görülmemiştir. O, uyguladığı eğitim sayesinde her bakımdan cahiliye içerisinde yaşayan bir toplumdan her alanda birinci dereceden örnek şahsiyetler yetiştirmiş ve bu yüce şahsiyetlerin zenginliklerle dolu kişiliklerini insanlığa armağan etmiştir.

            Medeniyetimizde eğitimin metodunu ve müfredatını belirleyen Kuran ve sünnettir. Peygamberimiz Kur’an’ı tebliğ etmiş, açıklamış, insanlara bilmediklerini ve hikmeti öğretmiş ve onları eğitmiştir (tezkiye etmiştir). Sevgili Peygamberimiz bunları yaparken “Kur’an’a hâkim, onu gölgeleyen, arka plana atan” bir eğitimci olarak değil, bizzat kendisi Kur’an’a hadim, onu rehber edinen ve onun ışığında vazifesini yapan bir rehber olarak davranmıştır. Bugün de Hz. Peygamber’in rehberlik, eğitimcilik usulünü uygulayan eğitimcilere ihtiyaç var ve yokluk, eksiklik bunların eksikliğidir.

             Bunun yanında İslami Eğitim Metodunun üzerine bina edildiği ilk esas iman esasıdır. Söz konusu iman delile dayanmaktadır. Bu iman insanı rabbe itaate ve sadece ona boyun eğmeye sevkeden, Ona bağlanma ve ona kul olma bilincine ulaştıran, Onun azabından ve gazabından korkmaya, sadece Onun rızasına ve sevabına rağbet etmeye götüren aksiyonel bir imandır. Bu iman hayatın tüm yön ve ilişkilerinde, bütün bunları gerçekleştirmek üzere insanı kendi hayatını ve davranışlarını yönlendirmeye sevk eder.

“Deki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm ortağı olmayan Alemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum ve Müslümanların ilkiyim.

İşte İslam ümmetinin eğitim anlayışı böyle bir imandan beslenmiştir. İslam toplumu ilmini bu imandan almıştır. Bu iman sayesinde fetihler gerçekleşmiş ve tarihi övünç kaynakları ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar kuranın büyüklüğüne inanarak, ona hizmet ederek ve içerdiği engin manaları ve emirleri pratize ederek gerçekleşmiştir.

Allah bize Kitabı mübin olan Kuranı indirmek suretiyle  canlı, pratik, tatbiki kolay ve beşeri bir üslupla şeriatını nasıl uygulayacağımızı öğretmiştir.

İnsanın en yüce görevini ve en şerefli amacını Allah’a kulluk ve bu kullukta nefsi arındırma işlevi olarak belirlemiştir. Belirtilen kulluk ve nefis tezkiyesi sureti ile, aşağılara düşmekten kurtulmayı, sapıklıktan, zilletten ve şehevi tutkulardan uzaklaşmayı onu en önemli hedefi olarak belirlemiştir.

Hülasa eğitim anlayışımız salih insan yetiştirmeyi, cahili eğitimden arınıp tevhidi eğitimi ikame ve tesis etmeyi, emri bil mafruf ve nehyi anil münkeri öncelemeyi, bunun yanında dünya ve ahirette huzur ve saadeti amaçlamakta, bu amacı gerçekleştirmeye yönelik ise bireyden, aileye aileden cemaate cemaatten ümmete ve ümmetten medeniyete giden kutlu yolda Müslüman şahsiyetler yetiştirmeyi hedefler.

Ne mutlu İslami eğitimin aydınlığında nesillerini hayr üzere yetiştirenlere, ne mutlu Kuran ve Sünnetin ışığında Müslüman şahsiyetler ile geleceğini inşa edenlere.

                                                                               İdris GÖKALP



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder