İslam
toplumunun kendi yaşantısına, inancına, yüce değerlerine ve izzetini elde etmek
için verdiği kavgasına uygun bir eğitim sistemine olan ihtiyacı bugün daha da
artmıştır.
Özellikle
şu anda şiddetin, cinnetin ve şehvetin kurbanı olmuş genç nesillerimizin içinde
bulunduğu buhranı, sıkıntıyı görünce değerlerimize uygun eğitim sisteminin
önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.
İslam
toplumunun ihtiyacı olan eğitim sistemi Müslüman’ın hayatını baştan sona düzenleyecek,
sosyal statüsü ve ırkı ne olursa olsun toplumun bütününü içine alacak ve
her şart ve ortamda kendisi ile ayakta
kılınacak bir sistemdir.
Modern zamanlarda ulus devletler içinde eğitim felsefesinin
temel amacının mevcut statükocu kültürün tüm nesillere yayılmasını sağlamak
olduğunu görüyoruz. Yani tek tipçi, düzene uygun kafalar yetiştirmek ulus
devletlerdeki eğitim paradigmalarının temel amaçları arasındadır. Ulus
devletler bazı istisnalar hariç artık firavunvari yöntemlerle halkı kendilerine
kul-köle etmiyorlar. Bunun yerine eğitimin değiştirici- dönüştürücü etki ve
gücünden yararlanıyorlar.
İncelediğimiz zaman eğitim kadar etkili bir yöntem ve vasıta
bilmiyoruz. Bu nedenle Kur’an ilk olarak “namaz kıl”, “ibadet et”, “cihat et”
vs. emirlerle değil; “ Kendini, evreni, kitabını oku!” emriyle inmeye
başlamıştır. Kur’an’ın yerle göğü birleştiren ilk inen beş âyeti, İslam’da
eğitimin temel esaslarını ve ana temasını ortaya koymuştur.
“Oku O yaratan
Rabbinin adıyla! İnsanı bir kan pıhtısından yarattı! Oku, O, cömertliğinin sonu
olmayan Rabbinindir! Kalem ile (yazmayı) öğreten de. O, insana bilmediği
şeyleri öğretti.” (Alak 1-5)
İslami eğitime bizler
aynı zamanda tevhidi eğitim de diyebiliriz. Çünkü tüm peygamberlerin ortak
mesajı tevhid idi. Ve insanları tevhid üzere davet edip tevhid üzere
eğitiyorlardı.
Aslında Kurani, İslami bir bakış açısıyla baktığımız zaman eğitimi cahili eğitim ve Tevhidi eğitim diye
ikiye ayırmamız mümkündür.
Cahili eğitim, Allah’ı bilimsel anlayışına karıştırmayan,
vahyi dışlayan, laik, seküler karakterli, bilimi ve aklı put haline dönüştüren
bir eğitim anlayışıdır.
Cahili eğitim Allah’ı gündemine almayan, besmelesiz bir
eritim sistemidir. Yıllardır ve maalesef tüm pansuman tedbirlere rağmen hala
ülkemizde hakim olan anlayışın bu olduğunu söylemek abartı olmasa gerek.
Ne
hazindir ki, temel hedefi insanı ruhen ve bedenen yüceltme olan eğitim, çoğu
zaman amacının dışında da kullanılabilmektedir. Materyalist eğitimi nesillere
dayatanlar artık Firavun’un düştüğü hataya düşmemektedirler. Ülkeleri asimile
etmeden önce, eğitim vasıtasıyla zihinlerini elde edebilmektedirler. Neticede
eğittikleri insanlar, derileri, giysileri ve renkleriyle yerli; düşünce ve
kişilikleriyle yabancılaşmaktadırlar. Bu eğitimle yetişen nesiller şizofreni
hastasını andıran iki kişilikli bir insan profilini ortaya koymaktadırlar.
Kimlikleriyle Türkiyeli, Mısırlı, Pakistanlı, Hindistanlı vs. olup, ruh ve
düşünceleriyle Fransız, İngiliz, Amerikan vs. gibi düşünebilmektedirler.
Müslüman
şahsiyet sahibidir; mefkûresi, duruşu bellidir; yabancı kan kabul etmez; dışarıdan
empoze edilen değerlere karşı durur, reaksiyon gösterir, inanç ve kimliğini
korumak için gerekirse en kıymetli varlığını verir. Bu nedenle İslam âleminde
görülen çalkantı ve sıkıntıların çoğunun temelinde materyalist eğitimin
getirdiği tahribat yatmaktadır.
Cahili eğitim
sistemlerinde Okullar, düzene uygun kafalar yetiştiren birer torna
atölyesi konumunda işlev yapmaktadır. Uysal ve düzene itaatkâr nesiller, tâğuta
kulluk yapmaya hazır insanlar yetiştirmek okulların temel görevi
olmaktadır.
Biz Müslümanların medeniyetinde eğitim merhamet ve şefkat temelleri üzerine yükselir.
Tıpkı Rahman Sûresi’nin girişinde işaret buyrulduğu gibi temeli şefkat,
merhamet ve muhabbete dayalıdır. İnsanlığın değişmez değerlerinden neş’et eder. İnsanı
tanrıyla savaşan bir ‘hırsız’ olarak değil ‘şeref’ ve ‘keramet’ sahibi bir
şaheser olarak tanımlar. Parçalayıcı
değil bütünleştirici (cami)dir. Ötekini tanımlayıcı değil tanıyıcıdır.
Eğitimin
en yüksek amacı hakikati bilmektir. Bizim medeniyetimizde eğitim özgürlükçü ve
hür düşünceye dayalıdır. Özgürlüğün olmadığı yerde ilim ve fikir hareketi
olmayacağı bir hakikattir.
İslami eğitimin en öncelikli şiarı ve ilkesi
rabbani olmasıdır. Ve biz Müslümanların eğitime dair yapacağı tüm çalışmaların
mihverini (konuşulan, tartışılan ya da
düşünülen bir konunun en önemli noktası.) Allah’ın Rab ismi oluşturmalıdır.
Eğitim
fıtrata uygun olmalıdır. İslami eğitim
metodları, bir bütün olarak insan şahsiyetine uygundur. Yani metodlar insan yapısına göre vaaz edilir.
Ölçü, insanın yapısıdır. Metod olarak lüzumsuz ve yüzeyde olan şeylerle
uğraşmaz. Metodun esaslarını, insan davranışını idare eden merkezlere göre
koyar.
Eğitimimizin temel hareket noktası insanın fıtratına uygun
oluşudur. Genel olarak İslam insanın doğuştan iyi olduğunu kabul eder. Bozulma
sonradandır. “Biz, gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn - 95/4) Ve
Allah Rasulü sav “Her doğan çocuk muhakkak İslam fıtratı
üzerine doğar. Anasıyla babası onu Yahudi veya Hıristiyan veya Mecusi yaparlar.
Nasıl ki her hayvanın yavrusu aza itibariyle tam olarak doğar. O hayvanın
burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey görür müsünüz?” buyurmuşlardır.
İslam medeniyetinde eğitim yalnız zihni
doyurmak istemez. Çünkü yalnız zihni ele alarak yapılacak eğitim tek yönlü ve
eksiktir. Bu yönüyle batı eğitim sisteminden ayrılır. Çünkü onlar eğitimi fayda
ve maddeci yönde uygulamaktadırlar. Fayda ile madde arasındaki münasebeti
dikkate alıyorlar. Oysa, faydanın bir de mana ile alakası vardır.
İslami
eğitimin hedefi en yalın şekilde ifade edilecek olursak: “İnsanı dünya ve
ahirette en iyi, en yararlı, en hayırlı ve en güzel olana ulaştırmaktır. İslami
eğitim, düşüncede, inançta ,ahlakta ve duygularda; bunun yanında iş ve
davranışlarda Müslüman insanın oluşmasını sağlamaktır. Yani İslami eğitimin
amacı, ana teması “Salih İnsan”
yetiştirmektir.
İslami
eğitim İslamın mesajının yeryüzünün her köşesine yayılmasını ve tüm insanlığa
ulaşmasını amaçlar. İslami eğitim yeryüzünde ne kadar tağut varsa, müstekbir ve
zalim varsa hepsinin İslam karşısında
diz çöktürecek özgüveni yerinde, imanlı, vahyi kuşanmış, adil nesiller
yetiştirmeyi amaçlar. İslami eğitim metodunun asli gayelerinden biri de
“Yeryüzünde fitne (şirk ve küfür) kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar
cihad etmektir.
Beşir
Eryarsoy hocamızın ifadesiyle ümmetin inşa etmekle sorumlu olduğu
medeniyetimizin bir eğitim metodu ve gayesi vardır ve bu gaye: “Görev ve
sorumluluklarını yerine getirebilecek keyfiyet ve şahsiyete sahip, ahlaki
değerleri özümsemiş, insanlığa mesajını her şart ve durumda en yetkin bir
surette ulaştırabilecek kimlikli, kişilikli, fedakar, “nitelikli insanlar”
yetiştirmek olmalıdır.(Beyanımız syf:73)
Eğitimin
biricik rehberi ve öğretmeni Hz. Resulallah (sav) dir. O, “ümmet” veya “nesil”
yetiştirmek için takip ettiği yol, yöntem ve metod ile bizlere örnektir. Çünkü
tarihte onun kadar başarılı bir eğitimci görülmemiştir. O, uyguladığı eğitim
sayesinde her bakımdan cahiliye içerisinde yaşayan bir toplumdan her alanda
birinci dereceden örnek şahsiyetler yetiştirmiş ve bu yüce şahsiyetlerin
zenginliklerle dolu kişiliklerini insanlığa armağan etmiştir.
Medeniyetimizde
eğitimin metodunu ve müfredatını belirleyen
Kuran ve sünnettir. Peygamberimiz Kur’an’ı tebliğ etmiş, açıklamış,
insanlara bilmediklerini ve hikmeti öğretmiş ve onları eğitmiştir (tezkiye
etmiştir). Sevgili Peygamberimiz bunları yaparken “Kur’an’a hâkim, onu
gölgeleyen, arka plana atan” bir eğitimci olarak değil, bizzat kendisi Kur’an’a
hadim, onu rehber edinen ve onun ışığında vazifesini yapan bir rehber olarak
davranmıştır. Bugün de Hz. Peygamber’in rehberlik, eğitimcilik usulünü
uygulayan eğitimcilere ihtiyaç var ve yokluk, eksiklik bunların eksikliğidir.
Bunun yanında
İslami Eğitim Metodunun üzerine bina edildiği ilk esas iman esasıdır. Söz
konusu iman delile dayanmaktadır. Bu iman insanı rabbe itaate ve sadece ona
boyun eğmeye sevkeden, Ona bağlanma ve ona kul olma bilincine ulaştıran, Onun azabından
ve gazabından korkmaya, sadece Onun rızasına ve sevabına rağbet etmeye götüren
aksiyonel bir imandır. Bu iman hayatın tüm yön ve ilişkilerinde, bütün bunları
gerçekleştirmek üzere insanı kendi hayatını ve davranışlarını yönlendirmeye
sevk eder.
“Deki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm ortağı
olmayan Alemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum ve Müslümanların
ilkiyim.
İşte İslam ümmetinin eğitim anlayışı böyle bir imandan
beslenmiştir. İslam toplumu ilmini bu imandan almıştır. Bu iman sayesinde
fetihler gerçekleşmiş ve tarihi övünç kaynakları ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar
kuranın büyüklüğüne inanarak, ona hizmet ederek ve içerdiği engin manaları ve
emirleri pratize ederek gerçekleşmiştir.
Allah bize Kitabı mübin olan Kuranı indirmek suretiyle canlı, pratik, tatbiki kolay ve beşeri bir
üslupla şeriatını nasıl uygulayacağımızı öğretmiştir.
İnsanın en yüce görevini ve en şerefli amacını Allah’a kulluk
ve bu kullukta nefsi arındırma işlevi olarak belirlemiştir. Belirtilen kulluk
ve nefis tezkiyesi sureti ile, aşağılara düşmekten kurtulmayı, sapıklıktan,
zilletten ve şehevi tutkulardan uzaklaşmayı onu en önemli hedefi olarak
belirlemiştir.
Hülasa
eğitim anlayışımız salih insan yetiştirmeyi, cahili eğitimden arınıp tevhidi
eğitimi ikame ve tesis etmeyi, emri bil mafruf ve nehyi anil münkeri
öncelemeyi, bunun yanında dünya ve ahirette huzur ve saadeti amaçlamakta, bu
amacı gerçekleştirmeye yönelik ise bireyden, aileye aileden cemaate cemaatten
ümmete ve ümmetten medeniyete giden kutlu yolda Müslüman şahsiyetler yetiştirmeyi
hedefler.
Ne
mutlu İslami eğitimin aydınlığında nesillerini hayr üzere yetiştirenlere, ne
mutlu Kuran ve Sünnetin ışığında Müslüman şahsiyetler ile geleceğini inşa
edenlere.
İdris GÖKALP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder