ÇOCUKLAR
SÖZ DİNLEMEZ OLDU
Anne baba ve öğretmenlerin en çok şikayet ettiği hususlardan biridir
çocukların söz dinlememesi. Sürekli şu şikâyetleri duymaktayız ve yahut dAa
siz/biz de bu durumdan muzdarib/sin/iz:
”Bu çocuklarda hiç büyüklerine saygı yok!”
“Şu gençlerin ar damarları çatlamış. Ne büyüğe
saygı ne de küçüğü sevgi var!”
“Sözümü dinlemiyorlar, bu çocuğun aklından zoru
var! Beni de çıldırtacak kendini de. Yapma diyorum zıddıma zıddıma yapıyor…”
Belki daha buna benzer birçok şikâyetlerimiz var. Tabi bir şeyin sonucu
değil, daha çok nedenleri üzerinde durmak lazım öncelikle. Bir çiftçi örneğini
ele alalım: Tarlasından hem çok hem de kaliteli ürün elde etmek isteyen bir
çiftçi, tarlayı sürmezse-hatta birkaç kere-,kaliteli tohum kullanmazsa, tohumu
tarlaya zamanında saçmazsa, zamanı gelince çapa yapmazsa-gerekirse birkaç
kere-, sulanması gerektiği halde zamanında ve yeteri kadar sulamazsa ve gerekli
hangi tedbirler var da almazsa, daha sonra da hasat zamanı gelip, yeterli ve
kaliteli ürünü elde edemediğinde; kabahati nerede aramalıdır? O çiftçi şunu
diyebilir mi? Elimden gelen her türlü tedbiri aldım, en iyisinden tohum
kullandım, tarlanın/bahçenin bakımını zamanında yaptım fakat istediğim ürünü
elde edemedim! Tabii ki bunu söylemeye hakkı olmayacaktır.
“Çocuklar temiz toprak gibidirler. İyi tohum ekerseniz güzel mahsul
alırsınız.”
Yukarıdaki örneği kendi çocuklarımıza uyarlamamız lazım.
Salih/a evlat yetiştirebilmek için şu hususlara dikkat etmeliyiz:
1.Dindar/salih/saliha eş seçmeliyiz.
Rasulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
”Kadınlarla dört hasletleri için evlenilir:
Malı, asaleti, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını tercih et, mes’ud
olursun.” (İbn Mace,
Nikâh 6)
“Ahlaklı bir genç, kızınızı istediğinde onunla
evlendirin yoksa fitne çıkar” mealindeki Hadis-i Şerif, erkekte de aranması gereken temel şartı-salih
olması-ortaya koymuştur. Maalesef bizim
toplumumuzda daha çok, ’aş, maaş, Tofaş var mı?’ şeklinde sorularak,
dindarlık ikinci plana atılmaktadır. Ve maalesef evlilikler ya kısa sürede sona
ermekte ya da mutsuz ve umutsuz aileler oluşmaktadır.
2.Besmeleli bir hayatımız olmalı. ”Besmelesiz iş
güdüktür.” Buyurmuştur Rasulullah (SAV) Efendimiz. Eş seçimine başlamamız,
nişan ve nikâhımız, eşimizle ilişkilerimiz, gündelik işlerimiz vs hep BESMELE ile
başlamalıdır. Besmele ile başlayamayacağımız işlerden uzak durmalıyız. Cinsel
ilişki öncesinde Efendimiz(SAV)’den rivayet edilen duayı mutlaka okumalıyız.
3.Çocuğumuza güzel bir isim vermeli ve onun dünyaya gelişinden dolayı Yüce
Allah’a çok hamd etmeli ve sevincimizi paylaşmalıyız.
Rasulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
”Siz kıyamet günü isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız.
Onun için güzel isimler koyun.” (Ebu Davud, Edep,5/236)
Bir ömür boyu kişinin kendisiyle bütünleşeceği ve onunla tanınacağı hatta
kıyamette onunla huzura çağrılacağı ismin güzel ve hayırlı olması
gerekmektedir.
Efendimiz(SAV), Hz.Ömer’in kızı “Asiye” (isyankâr)’nin ismini, güzel
anlamına gelen “Cemile” ile değiştirmiştir. Bu konuda örnekler vardır.
Toplumumuzda “Olcay, Kaya, Belgin, Cengiz, Gözde, Aleyna, Sanem, Aylin, Döndü,
Yeter…” gibi ya manasız ya da manası kötü isimler verilmektedir.
Çocuklarımızın isimlerini güzel koyalım ki; arkamızdan bizim için ve ayrıca
kendilerine güzel isim koyduğumuz için de dua etsinler.
4.Tahnik yapmayı ve Akika kurbanı kesmeyi ihmal etmemeliyiz.
Tahnik: “Kuru hurmanın ağızda yumuşatılarak çocuğun ağzına verilmesi,
damağına sürülmesidir.”
Aişe Validemiz anlatıyor: ”Yeni doğan
çocuklar Rasulullah (SAV)’a getirilir, O da çocuklara mübarek olması için dua
eder ve tahnikte bulunurdu.” (Buhari, Edep,28)
5.Çocuğumuza ilk öğreteceğimiz “Lailahe illallah/Tevhid inancı” olmalıdır.
Yavrumuzun iyi bir mü’min, salih bir insan olabilmesi için, öncelikle
sağlam bir imana sahip olması gerekmektedir. Konuşmaya başladığı ilk zamanlar
hemen dinimizin temeli olan Kelime-i Tevhid’i öğretmeli, büyüdükçe de anlamı
üzerinde durmalıyız. Kökleri sağlam bir ağacın gövdesi, dalları ve yemişi nasıl
güzel olursa; yavrumuzun da akidesi sağlam olursa, ahlakı ve ibadetleri de
güzel olacaktır biiznillah.
6.Çocuklara sürekli olarak söz dinletme amacı taşıyan emrivaki yapan
yetişkinler/öğretmenler sevilmezler. Çünkü söz dinletme amacıyla sürekli ya
nasihat ya emir kullanırlar ve ses tonlarında daima hâkim olma isteği vardır.
Kendisine hâkim olmaya çalışan ve sürekli emir vermeye çalışan birinden kim
hoşlanır ve sözünü dinler? Çocuğun yetişkini dinlemesi için her şeyden önce
sevmesi sayması gerekir. Çocuklara hâkim olmaya çalışan yetişkinler ise
maalesef çocukları tarafından ciddiye alınmazlar. Saygı görmezler. Bu yüzden
tatlı dilli, güler yüzlü ve merhametli olmalıyız.
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak
davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından
dağılıp giderlerdi.” (Al-i
İmran 159)
“Kullarıma söyle: Sözün en güzelini
konuşsunlar.” (17/İsrâ, 53)
tavsiyesinde bulunur Rabbimiz.
Efendimiz “Hilm (mülayimlik-yumuşaklık)
ve teenniyi (temkinli ve akıllı davranışı) Allah’ın sevdiği iki haslet olarak
tavsiye etmiş” (Müslim, Tirmizi), Eşecc b.Kays’a: “Sende
Allah’ın sevdiğ iki haslet var: Hilm ve teenni ile hareket.” (Müslim, Ebu
Davud…)
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” (Buhari, Müslim)
Atalarımız da “Tatlı dil yılanı
deliğinden çıkarır” derken ne kadar güzel söylemişler.
7.
Çocukların olumlu
veya olumsuz davranışlarının oluşması, devam etmesi veya azalması bu
davranışlar karşısında, bizim gösterdiğimiz tutumlara da bağlıdır. Örneğin, bir
çocuk elinizdeki cep telefonunu istediğinde vermeyeceğinizi söylediniz. Fakat
ağlamaya başladı ve siz bu ağlamaya tahammül edemediğiniz veya ağlamasına
kıyamadığınız için cep telefonunu verdiniz. Dolayısıyla aslında olumsuz bir
davranışı istemeden de olsa ödüllendirdiniz. Bu durumdaki bir çocuk sizden
istediği herhangi bir şeyi yapmadığınızda yine ağlayabilir ve sizden yine
olumlu bir geri dönüş alırsa ağlama davranışı daha da kuvvetlenir. Bir süre
sonra her istediğini ağlayarak ifade etmeye ve yaptırmaya başlar. Böylece
olumsuz bir davranış olan isteklerini ağlayarak ifade etme bir problem çözme
davranışı haline gelir. Olumlu davranışların da olumsuz davranışların da inşa
süreci bu şekilde işler. Davranışlarımızda tutarlı olmalı, sevinçliyken
polyannacılık yapıp, öfkeliyken fırtına gibi esmemeliyiz.
8.En başta kendimiz “rol model” olmalıyız. Örnek davranışlar
sergilemeliyiz.
Anne baba ve eğitimciler, hangi yaşta olursa olsun çocuklar için model
teşkil etmektedir. Sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki içerisinde olan
ebeveynlerin ve eğitimcilerin çocukları ve öğrencileri de sağlıklı iletişim ve
ilişkiler kurmayı öğrenecektir. Eğitim ve iletişim safhasında model şahsiyetin,
çocuk psikolojisi üzerinde büyük tesiri vardır. Çünkü çocuk genellikle ana baba
ve öğretmenini taklit eder. Eğitimciler ve anne babalar, bilgi ve öğretim
yöntemleri konusunda yeterli olmalıdır. Ancak tek başına “bilgi deposu” olmak
kesinlikle yeterli değildir. Anlattıklarını ve anlatacaklarını önce kendisi
yaşamaya gayret etmelidir. Hal ile tebliğ dediğimiz olayı gerçekleştirmelidir.
”Önce hal sonra kal.” Özellikle günümüzde eğitimde asıl problem “Model
şahsiyet” eksikliğidir. Çocuklar öncelikle görerek öğrenirler. Yani örnek
edinirler. Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin
söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir
nefretle karşılanır.” (Saf
2,3)
Anne baba ve eğitimciler; çalışkanlığı,
temizliği, sabrı, fedakârlığı, hoşgörüsü, başkaları ile olan ilişkilerindeki
tutumları vb. yani kısaca ahlakı ile numune olmalıdır. Zararlı alışkanlıkları
yapan, kitap okumayan, kendini yenilemeyen ve geliştirme gayreti içinde
olmayan, anne ve babaların ve eğitimcilerin çocuklara söyleyebileceği çok şey
yoktur ve örnek olabileceğini düşünmek muhaldir. Hatta “…Ana babası
çocuğu yahudî, mecusi veya hıristiyan yapar” hadisinden, onların
bu hususta en etkili faktör oldukları anlaşılmaktadır. Bu yüzden Allah’ın
Rasulü, çocuklara muamele esnasında ana babanın, doğruluk ahlâkı konusunda
güzel örnek olmalarını teşvik etmiştir.
Ebu Hüreyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasulullah (SAV) şöyle
buyurmuştur:
“Kim bir çocuğa, gel sana birşey vereceğim der
de sonra vermezse, bu yaptığı bir yalandır.”
Abdullah b. Amir anlatıyor: Bir gün beni anam çağırdı. Rasulullah (SAV) da
evimizde oturuyordu. Anam:
“Gel de sana bir şey vereyim!” dedi. Rasulullah (SAV) anama:
“Ona ne vermeyi düşünmüştün? ” diye sorunca, anam:
“Ona bir hurma vermek istemiştim, ” cevabını verdi. Bunun üzerine
Rasulullah (SAV):
“Bil ki, eğer sen ona bir şey vermeseydin, sana
bir yalan günahı yazılırdı, “ buyurdu.
Çocuklar, büyüklerin tavır ve davranışlarını yakından izlemek suretiyle
onları taklit ederler. Mesela, ana babalarının doğru ve dürüst olduklarını
gören çocuklar, aynı ahlâkî yapı ve olgunluk içinde büyüyüp gelişeceklerdir.
Daha bir çocuk olan Abdullah b. Abbas önünde gece namazı kılan yüce Rasulü
gördüğünde hemen onu taklit etmeye başlamıştır. Kendisi anlatıyor: “Bir gece
teyzem Meymûne’nin yanında kalmıştım. Gece bir ara Rasulullah (SAV) kalkarak
asılı bulunan su tulumundan çabucak bir abdest aldı ve sonra namaza durdu. Ben
de derhal kalkarak O’nun gibi abdest aldım. Sonra yanına gelerek soluna durdum.
Hemen beni sağ tarafına aldı. Sonra Allah’ın dilediği kadar namaz kıldı.”
Burada açıkça belirtildiği gibi, çocuk gördüğü şekilde abdest almış ve
sonra model aldığı şahısla birlikte namaza durmuştur, işte güzel örnek çocukta
bu kadar etkili olmaktadır.
Ana babanın güzel örnek olmaları durumunda çocuk, onların söz ve
hareketlerini kontrol ve denetime tabi tutacak, neden ve nasıl sorusuna cevap
isteyecektir. Bu aşamada çocuğa verilecek cevap hayırlı olursa sonuç da hayırlı
olacak ve onun üzerinde olumlu iz bırakacaktır. İşte henüz bir çocuk olan Ebû
Bekre’nin oğlu Abdullah, Babasının yaptığı duâları dikkatle takip ediyor ve
mahiyetini sorması üzerine babası ona delil ve mesnedini söylüyordu. Abdullah
anlatıyor: Dedim ki babama: “Babacığım, her sabah senin “Allahım! Kulağıma
sıhhat ve afiyet ver, Allah’ım! Gözüme sıhhat ve afiyet ver. Senden başka ilah
yoktur!” dediğini işitiyor ve bunu sabah-akşam üçer defa tekrarladığını
görüyorum!” Bunun üzerine babam:
“Yavrucuğum! Ben Rasulullah’ın (SAV) bu şekilde duâ yaptığını duydum. Onun
sünnetini tatbik etmeyi ben seviyorum, ” cevabını verdi.
O halde ana baba, Allah ve Rasulünün emir ve tavsiyelerini hayata geçirmek
suretiyle güçleri nisbetinde bunları arttırmak durumundadır. Çocukların
onlardan beklentisi budur. Çünkü onlar ana babalarını sabah-akşam her zaman
sürekli kontrol altında tutmaktadır. Böyle olunca, bilinçli veya bilinçsiz
çocuğun algılama gücü, bizim normalde zannettiğimizin çok daha üstündedir. Oysa
biz ona, kavramayan-anlamayan küçük bir varlık gözüyle bakıyoruz.
Temel düsturumuz şu olmalıdır: ”AHLAK ÖĞRETMEKTEN ZİYADE, YAŞANIR!”
9.
Çocuklar olumlu
davranışları ile dikkat çekemediklerini düşünürlerse o zaman dikkat çekebilecek
başka davranışlar sergilemeye başlayabilirler. Anne babanın dikkatini çekecek
davranışlar da çoğu zaman olumsuz davranışlardır. Dolayısıyla “dediğinin
tersini yapma, söz dinlememe” ortaya çıkabilir. Bu durumlarla karşılaşan anne
baba olumsuz davranışlara dikkat göstermeyerek, olumlu davranışlarının farkında
olduklarını çocuğa hissettirerek gerilimi azaltabilirler.
10.
Çocuğun sizin
önemsediğiniz konulara saygı göstermesi, sizin de onun önemsediği konulara
-bazen size çok çocukça gelse bile- önemsemenizle mümkündür. Örneğin: çocuğun
sevdiği kırık bir oyuncağı çöp olarak görüp, çocuğa hiç bir açıklama yapmadan
atan bir anne, çocuğun duygularını önemsemediği için aynı karşılığı çocuktan da
görür. Çocuk da annenin duygularını önemsemez.
11.
Kesinlikle “beddua”
etmemeliyiz.
Rasulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuştur: ”Kendi
kendinize beddua etmeyin, çocuklarınıza da beddua etmeyin, mallarınıza da
beddua etmeyin. Yapacağınız beddualar, Allah’tan bir şey istenildiğinde
duaların kabul edilip istenilenin verildiği bir saate rast gelmesin.” (Müslim,zühd
4/2304)
Beddua, aleyhte dua demektir. Niye “Allah sana merhamet versin, hidayetini
artırsın” veya “Alnı secdeye gelesice” gibi dualar etmek varken, menfi dua
edesiniz ki?
Yine İbn Mes’ud(ra)’dan rivayet edildiğine göre: ”Mümin
başkalarının iffetine dil uzatan, insanlara lanet yağdıran, çirkin, saldırgan
ve kaba sözler söyleyen biri olamaz.” buyurmuştur Efendimiz(SAV).
Kesinlikle dilimize sahip olmalıyız. Söz sihir gibidir. Dil adamı vezir de
eder, rezil de…
12.Çok çocuk sahibi olmanın İslam’ın tavsiyesi olduğunu düşünerek, Yüce
Allah’a; salih/a çok çocuk ihsan etmesi için dua etmeliyiz.
13.Yavrularımız arasında kesinlikle adaletli olmalı, birini diğerine tercih
etmemeliyiz.
Ana babanın, dikkat etmesi gereken esaslardan
birisi de, çocuklar arasında âdil muamelede bulunmaktır. Çünkü çocukların
iyilik ve tâata süratle yönelmelerinde ana babanın büyük tesiri olduğu gibi,
yanlış davranmaları sonucu çocukların huysuz yetişmelerine de sebep
olabilirler. Çocuğun, ana veya babasının kardeşine daha çok ilgi ve ihtimam
gösterdiğinin farkına varması -Allah göstermesin- kendisinde artık, ana babanın
önüne geçemeyeceği bir hırçınlık ve bir kıskançlık meydana getirecektir. İşte
Hz. Yûsuf’un kardeşleri… Onlar, babalarının Yûsuf’u daha çok sevdiğini
hissedince, onun yanlış yaptığını söylediler:“Onlar dediler ki: Yûsuf ile
kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir
topluluğuz. Gerçekten babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.” (Yusuf,8)
Bu kanaatleri neticesinde onlar, babalık ve kardeşlik hukukunu çiğneyerek
onlar hakkında çirkin bir eyleme teşebbüs ettiler: “Yûsuf u öldürün veya onu
bir yere atın ki babanızın teveccüh ve sevgisi yalnız size kalsın! Ondan sonra
da (tevbe ederek) sâlih insanlar olursunuz! İçlerinden biri: Yûsuf’u
öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen
kervanlardan birisi onu alsın, dedi.” İşte onlar, henüz buluğa ermemiş
küçük kardeşlerine bu şekilde bir komplo kurmuşlardı. Bu olayda, Yûsuf’un tek
suçu (!), babasının onu diğer kardeşlerinden daha çok sevmesiydi. Sonunda işte
bilinen kıskançlık, tuzak ve komplo meydana geldi. İşte bundan dolayı ana baba,
çocuklarına yaptıkları her bağışta, onlara karşı takındıkları her tavırda,
maddi-manevi olarak eşitlik ve adalet ölçülerine göre hareket etmek
durumundadır. Bu konuda Peygamber’in (s.a.v.) uyarıcı nitelikte açık beyanları
bulunmaktadır.
Numan b. Beşîr (r.a) anlatıyor: Babam beni Rasulullah’a (SAV) götürerek:
“Ben şu oğluma bir kölemi bağışladım, ” dedi. Rasulullah (SAV)
“Her çocuğuna aynı bağışı yaptın mı? “ diye sordu. Babam:
“Hayır, cevabını verince, ” Rasulullah (SAV):
“Beni zulüm ve adaletsizliğe şahit tutma! İyilik konusunda çocuklarının
sana eşit ve âdil davranmalarına sevinmez misin? ” dedi. Babam:
“Evet, orası öyle! ” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasulullah (SAV):
“O halde olmaz, “ buyurdu.
14.Çocukların karınlarını doyurmaktan daha mühim olanın ruhlarını ve
gönüllerini doyurmak olduğunun şuurunda olarak; onları ”İLGİ VE SEVGİ”
iksirinden kesinlikle mahrum etmemeliyiz.
Efendimiz (SAV) bu konuda da bizlere çok güzel örneklik teşkil etmiştir:
Çocukları gördüğünde selam verir, hal hatırlarını sorardı. Hz.Enes, kendisi
daha çocukken Rasulullah’ın içlerine karıştığını, her defasında küçük kardeşi
Ebu Umeyr’a “küçük kuşunun ne olduğunu”-Ey Umeyr ne oldu nugeyr(serçecik)?-
sorduğunu, onu üzgün bulduğu bir gün kuşunun öldüğünü duyunca, onunla
ilgilenip, ona başsağlığında bulunduğunu belirtir. Ayrıca çocuklar hastalandıklarında
onlara “geçmiş olsun” ziyaretlerinde bulunduğu rivayet edilmiştir.(Buhari Ebu
Davud)
Çocuklarımıza zaman ayırmalıyız. Çocuklarımızla geçen zaman asla boşa geçen
zaman değildir. Çocuğu sevmek demek, ona bolca oyuncak, hediye vb almak değil, onunla
ortak faaliyetler yapmak, zaman ayırmak, onunla kaliteli zaman geçirmek
demektir.
Onunla beraber
olduğumuzda dikkatlerimizi ona yoğunlaştırıp, bir şeylerle meşgul olurken
değil, kendimizi rahat hissettiğimizde onunla ilgilenmeliyiz.
Aşağılamak, suçlamak, çocuk adına karar vermek yerine çocuğu dinlemeliyiz.
Dinlendiğini hisseden çocuk, sevildiğini düşünen çocuktur.
Göz kontağı kurarak, gülümseyerek kabul belirtisini beden diliyle
pekiştirmeliyiz. Böylece “Kişiliğine saygı duyulduğunu” düşünerek, çocuk da
iletişimi pekiştirir.
Olumlu davranışları hiç kaçırmadan fark ettiğimizi çocuğunuza hissettirmek
ve bu davranışları ödüllendirmek önemlidir. Güzel sözler söylemek, olumlu
davranışlarından dolayı onu övmek gibi. Ödüllerin maddi değil daha çok manevi
ödüller olması önemlidir.
Fiziksel tehdit içeren olumsuz davranışları uygun şekilde
cezalandırmalıyız. Ama buradaki cezadan kasıt fiziksel cezalar değil, çocuk
için önemli olan bir şeyden mahrum bırakma şeklinde olmalıdır. Bisikletle
caddeye çıkan çocuğa bir hafta bisiklete binmeyi yasaklamak gibi.
“Ben dili”ni kullanmalıyız. Çocuğun şahsını hedef alan suçlamalar ya da
toplum içerisinde eleştirilmesi, çocuğu huysuz, arsız yapabilir. Bu yüzden
yanlış yaptığında “Şu şekilde davranmandan, eve geç gelmenden hoşlanmıyorum”
demeliyiz. Bu tür ifadeler çocuklar tarafından, hoşlanılmayan durumun kendisi
değil davranışları olduğunu şeklinde algılanacaktır.
Hz. Âişe’nin anlattığına göre Peygamberimiz, birisinin kendisi hakkında bir
şey söylediğini duyduğunda:
“Falana ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyor.”
demez de “Bazı kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyorlar” derdi. (Ebû Dâvud, Edeb, 6)
Anne babalara-hassaten de annelere- çok okumalarını, çocuk eğitimi, aile
düzeni, çocuk ve ergen psikolojisi üzerinde yoğunlaşmalarını tavsiye ediyorum.
Yavrularımız Allah’ın bizlere birer emanetidir. Allah’ın emanetine sahip
çıkanlardan olmak duası ile.
http://www.gencbirikim.net/cocuklar-soz-dinlemez-oldu/