SEYYİD KUTUB'U ANLAMAK
İslâm dünyasının içine düştüğü açmazdan kurtulması için çare
arayışını sürdüren aklı erenler değişik yol ve yöntemler önermişlerdir. Her bir
düşünür bulunduğu yer ve zamana göre bir gayret gösterdi, elan da gösteriyor.
Bize en yakın olanların etkisi biraz daha fazladır, geriye doğru gidişte ise
etki azalır. İslâmî mücadelenin aslı da bu çare arayış şekilleridir.
Osmanlı devletinin inkırazından sonra, Müslümanların
problemleri arasına “İslâm’ı temsil eden bir devletin, otoritenin olmayışı” da
ilave edildi. 1920’li yıllardan sonra yapılan İslâmî çalışmalarda ve
oluşturulan İslâmî cemaatlerde “İslâm devletinin olmayışı” en önemli mesele
olarak ele alındı ve etrafında çokça çalışmalar ve tartışmalar yapıldı. Bu konu
Seyyid Kutub’u fazlasıyla meşgul etmiştir.
Çağımızı etkileyenlerin başında İhvan-ı Müslimin Cemaati ve
daha sonra cemaate intisap Seyyid Kutup gelmektedir.
Çok Yönlülüğü Farklı Anlaşılmasına Sebep Oldu
Seyyid Kutup, çok yönlü kültür birikimine sahip bir
düşünürdür. Söylediklerinin bedelini şehadetiyle ödemiş istikrar ve
adanmışlığın temsilcisidir. Çok yönlü oluşu, birçok kişi tarafın-dan Şehidin,
farklı farklı anlamasına/anlaşılmasına vesile olmuştur.
Seyyid Kutup birçok konuda çok farklı eserler vermiş bir
yazar ve mütefekkirdir.
Yaşadığı 9 Ekim 1906/1324- 9 Ağustos 1966/1386 tarihleri
arasında sömürücülere karşı yürüttüğü mücadele, düşüncesinin ana eksenini
oluşturur. İngilizler başta olmak üzere sömürücülerin yaptığı tüm tahribatlara
karşı; ülkesi Mısır’ı ve İslâm dünyasını müdafaa etmiş bir savaşçıdır. Dil,
kültür, medeniyet, devlet yapılanması, örf adet ve geleneklerin bozulması,
yozlaştırma ve dine sokulan bidat ve hurafelere karşı ayrı ayrı mücadele
etmiştir.
Sömürücülerin yerli işbirlikçilere karşı da amansız
savaşmıştır. Onların niyetlerini ve işbirlikçiliklerini açığa çıkarmıştır.
Yanlış din anlayışlarını düzeltmeye çalışmıştır.
İslâm ülkelerindeki adaletsizliğe ve sermayenin urlaşmasına
karşı direnmiş ve çareler sunmuştur. Faizin yaptığı tahribatları bugünün
diliyle anlatmıştır.
Toplumun ifsat ve iğvasını önlemek için acımasız tenkitlerde
bulunmuş ve halkı ikaz etmiştir.
Uyuşukluğa karşı insanımızı harekete geçirecek ateşli
söylemlerde bulunmuştur.
Ele Aldığı Konulardan Bazıları
Modern dünya düşüncelerine karşı “İslâm Düşüncesi”nin ana
esaslarını yazmıştır.
Dünya sulhunun oluşması için “Dünya Sulhu ve İslâm” diye
kitap yazmıştır.
Bir bakarsınız, çocuklar için hikâyeler yazar, bir
bakarsınız “İslâm’da Sosyal Adalet” adlı kitap yazar, bir bakarsınız “Yoldaki
İşaretler” kitabını yazar, Müslümanlara, insanlığa kılavuzluk edecek; iman ve
eylem taşlarını, işaretlerini yerleştirir.
El atmadığı konu, hakkında yazı yazmadığı mesele hemen
hemen yok gibidir. “Fi Zilali’l-Kur’an” başlı başına bir şaheserdir.
Kur’an’ın gölgesine sığınarak oradan dünyaya bakmış ve
çareler üretmiştir.
O, afak ve enfüsü birlikte değerlendiren bir düşünce
adamıdır. Kâinat kitabı ile Kur’an’ı birlikte düşünür ve öyle mütalaa eder.
Yeryüzünde ıslahatın
olabilmesi, şu beşerin huzura erebilmesi, şu insanoğlunun güven ve gönül
rahatlığı içinde yaşayabilmesi; hayatın fıtratıyla tabiatın akışı arasında bağdaşma,
nezahet ve yükselişin tahakkuk edebilmesi ancak ve ancak Allah’a dönmek ve O’na
yönelmekle mümkündür.”
İnsanlığı bir bütün olarak görür; “Mümin, geçmiş zamanın
derinliklerinden gelen köklü bir nesebe sahiptir. Adem (a.s.)’dan başlayıp Hz.
Muhammed’de son bulan kervanın temsilcisidir” der.
Tefsirinde; Ulumu’l-Kuran ile alakalı bütün konuları
uygular. Arap dilinin tüm inceliklerini ustaca kullanır, bütün edebi sanatları
gösterir. Ayrıca dünya tarihini, İslâm tarihi ve tarih felsefesini de eserine
derç eder. Modern bilimleri de kullanır fakat ilmi gelişmeler ile Kur’an’ı
sınırlamaz. Değişken nazariyelerle Kur’an’ın tefsirine karşı çıkar. Aklı son
sınıra kadar kullanılır lakin pozitivist akıl yürütmelere de karşı çıkar, çok
önemsediği Abduh ekolüne gereken itirazları yapar. Fi Zilal okuyan herkes
bunları rahatlıkla görür.
Onun Adına Toplumu Tekfir Edenler Var
Toplumun ıslahına çalışır lakin sanıldığı gibi tekfire asla
tevessül etmez. Seyyid Kutub’un ihatalı bilgi ve tefekkürüne vakıf olamayanlar
onun adına toplumu tekfir ediyorlar, bu kesinlikle ona yapılmış bir iftiradır.
O, yanlış din anlayışına, din bozgunculuğuna, dine sokulan İsrailiyat, bidat ve
hurafelere karşıdır, bunun için çok açık ve sarih düşüncelerini söyler. Fıkhî
ihtilaflara asla girmez. İslâm kültürüne, bilgi birikimine ve İslâm tarihi
boyunca yapılan değerlendirmelere yabancı olanlar, sloganı ilim sayanlar Seyyid
Kutub’u asla anlayamazlar.
O, bir düşünür, bir müfessir, bir toplum bilimci ve bir
dava ve davet adamı, en önemlisi bir şehittir. Sadece bir yönüne, bir tarafına
yapışıp kalanların anlaması zordur.
Türkiye insanını en çok etkileyen “Yoldaki İşaretler”
kitabı, anlaşılması en zor olan kitaplarındandır, çok yoğun ve adeta bir
rehber, kılavuz mesabesindedir, bu kitabını anlamak için Tefsirini okumak
gerekir, İslâm Düşüncesi kitabını iyice hazmetmek gerekir. Seyyid Kutub’un
Kur’an Nesli dediği nesil İslâm’ı iyice içine sindirmiş ve Hz. Peygamberin
Sünnetine inanan ve vakıf olan, dünya siyasetini iyi bilen, beynelmilel
Siyonizm’in ve o ideolojinin oyuncağı dünya sisteminin hile ve oyunlarını fark
eden şuurlu ve idrakli bir nesil kast ediyor, yani öncü nesil.
İman- itikad hususunda Seyyid Kutub çok net ve berraktır.
Asla bu konuda uzlaşmaz, çünkü iman ile küfür bir arada olamayacağına kesin
iman etmiş birisidir. O, İslâm’ın bu konuda asla taviz vermeye cevaz
vermediğine inanır ve öyledir de. Bu iman ve inancın hayattaki karşılığı,
toplumu tekfir etmek veya biraz gevşek duranları cahili olarak nitelemek
istemez. O, düşüncede ve istikamette yalpalanmaya ve kaymaya karşı çok titiz ve
hassastır. Bu titizliği, İslâmî kişiliğin tam tamına oturması, İslâm’a ve
Müslümanlara karşı yürütülen savaşta tökezlememesi, dengesini kaybetmemesi,
Müslüman kalarak hayatiyetini sürdürmesi içindir.
İslâm’ın akidesiyle, ahlâkıyla, dünya görüşüyle, kâinat
algısıyla, ubudiyet anlayışıyla tam ve mütekâmil bir düzen olduğuna inandı ve bunun
uğruna fedayı can etti.
Seyyid Kutub: “Biz İslâmî bir toplum içerisinde İslâm
şeriatının ve İslâm düzeninin, İslâmî akidenin ve İslâmî tasavvurun egemenliği
altında İslâmî hayata yeniden dönmeye davet ediyoruz.” der.
Seyyid Kutub, bir düşünür ve bir dava adamı olarak ne
istediğini bildiği kadar, vakıasıyla istediği arasındaki ayrılıkları,
farklılıkları ve mesafeyi de bilecek kadar gerçekçi bir insandır.
İyi bir edebiyat adamı olduğu için bunu Kur’an’da
göstermeye çalışır, “Kur’an’da Edebi Tasvir” kitabı ile “Kur’an’da Kıyamet
Sahneleri” adlı kitapları bu konuda kayda değer eser-lerdir. Mısır’ın edebi
tartışmalarına katılmış ve bu hususta haklı bir öne sahiptir.
Seyyid Kutub’un Anlaşılması
Burada Seyyid Kutub’u detaylı anlatmak niyetinde değilim,
sadece nasıl bir insanı değerlendirdiğimize kısaca değindim.
Başkasını değerlendiren veya ondan yararlanmak isteyen her
insan, aslında kendini değerlendiriyor, durduğu yeri gösteriyor, dostunu
düşmanını beyan ediyor. İster değerlendirdiği insana karşı olsun, isterse
benimsesin, bu fark etmiyor. Türkiye’de üzerinde çok konuşulan ve kendisini ona
nisbet eden insanlardan biri de Seyyid Kutub’dur.
Yararlanma ve değerlendirme genelde iki türlüdür;
Birincisi, bu gruptaki insanlar; bir
model insan seçerler, özlenen bütün özellikleri ona yüklerler, söylediklerini
anlama yerine ona kendi indinde biçtiği misyon izafe ederler, ideallerini,
düşüncelerini o yolla dile getirirler. Hayata da o gözle bakarlar, dünyayı muhayyel
zihinlerdeki gibi anlarlar bunu da o model insana atfederler.
İkincisi, bu gruptaki insanlar; rol
model olarak aldıkları insanı, okurlar, anlamaya çalışırlar, eserlerini bütün
olarak göz önünde bulundururlar, bununla da yetinmezler. Rol modelin yaşadığı
çağı, içinde yaşadığı ülkeyi, toplumu, o ülkenin tarihi geçmişini, o zatın ruh
halini, bilgi birikimini, kaynaklarını, mücadele ettiği tüm unsurları ve
muasırları başka insanların yapıp ettiklerini de hesaba katarak anlamaya ve
ondan yararlanmaya çalışırlar.
Şimdi Şehidimizle alakalı Türkiye insanı ondan nasıl istifade
edecek, onu nasıl doğru biçimde anlayacak? Bu sorunun cevabını bulmaya
çalışalım.
Evvela kendisini Seyyid Kutub’a nisbet eden insanların
büyük bir kısmı Şehidin Türkçeye çevrilmiş bütün kitaplarını okudukları
şüphelidir. Bir iki kitabını okuyarak hakkında ahkam kesildiği erbabınca
bilinir. Okuyanlardan bazıları da anlamak yerine kendilerini tasdik etmek
babından okudukları vakiidir.
İnsanların bir kısmı etkendir, faildir/öznedir, kendini
merkeze koyarak iş işler, düşünür, kabul eder veya reddeder.
Bir kısmı da edilgendir, özne değil nesnedir, onlar;
başkalarına yaslanarak ayakta kalırlar, kendilerine ait bir düşünce, orijinal
bir eylem/ yöntem olmadığı halde kendilerini özne imiş gösterirler.
İkinci kısımdakilerin Seyyid Kutub’u anlama imkânları
yoktur, derin bir hikmet, ahlak ve birikime sahip Şehidi ihata edebilecek geniş
ufuklar onları aşar, küçük dünyaları onu anlamaya ve ondan faydalanmaya müsaade
etmez. Ne yazık ki en çok da onlar Seyyid Kutub adına konuşurlar, onun adına
hüküm beyan buyururlar.
Kutub’u Anlamada Bazı İpuçları
Kendini özne kabul eden ve önü açık olanların Seyyid Kutub’u
daha iyi kavramaları ve düşüncelerinden yararlanmaları için bazı ipuçları;
İlk önce kendi ülkeleri olan Türkiye’yi iyi tanımaları
gerekecek, bu ülkenin dilini, yani Türkçeyi iyi öğrenecek ve iyi kullanacak.
Ülkenin sanat, edebiyat, tarih ve coğrafyasını iyi tetkik edecek ve ülkeyi
anlayacak. Seyyid aynı zamanda iyi bir edebiyatçı ve dili ustaca kullanan bir
kişiliğe sahip.
Dünya siyasetini iyi bilecek, uluslararası uzman kadar ana
konulara vakıf olacak. Seyyid, Mısır’la kendini sınırlamış bir insan değil, o,
dünya sömürücüleriyle hesaplaşmayı ana merkeze koymuş bir kişidir. Onun bu
tarafını anlayabilmemiz için elan işlemekte olan beynelmilel sistemi bilmememiz
elzemdir.
Siyonizm’i ve haçlı ruhunu iyi kavranması gerekecek. Kutup,
İsrailiyattan, çokuluslu sermayeye değin Siyonistlerin neler yaptıklarını ne
neler yapabileceğine, ayrıca Siyonist-Haçlı ittifakına da çokça dikkat
çekmiştir.
Sömürücüleri ve onların yerli işbirlikçilerini de iyi tanıması
gerekecek. Şehid, hem emperyalistlerle hem de yerli işbirlikçileriyle savaşmış
ve sonunda yerli uşşakları tarafından şehid edilmiştir.
Oryantalizm üzerinden İslâm dünyasında oynanan oyunları,
hile ve desiseleri, dini bozma ve dinin temel değerlerine şüphe sokma plan ve
programları iyi bilmesi gerekecektir. Seyyid bunlarla amansız mücadele
etmiştir.
İnsanlığın kurtuluşunun İslâm’da olduğuna kesin inanması
lazımdır, bunda bir şüphe bir tereddüt asla olmamalıdır. İslâm nizamı çağın
bütün problemlerini çözebileceğine inanması ve ona göre kendini yetiştirmesi
gereğine iman etmesi gerekir.
Bunları çoğaltmak mümkün…
Seyyid Kutub’u Okurken Göz Önünde Bulundurması Gereken
Hususlar;
1- Seyyid Kutub da bir insandır yanlışları ve doğruları
vardır,
2- Düşüncelerinin bir kısmı Mısır’ın özel şartlarına
aittir,
3- Bazı düşünceleri yaşadığı döneme hasdır,
4- Bazı düşünceleri kendi özel şartlarının ürünüdür,
5- Bazı düşünceleri bağlı bulunduğu İhvan’ın cemaat
prensipleridir,
6- Düşüncelerinin büyük kısmı da İslâm’ın cihanşümul
anlayışının bu çağda, bugünkü dille anlatılmasıdır.
Kutub’u okuyanlar, bunları göz önünde bulundurmalı ve hangi
düşüncesinin neye tekabül ettiğini tefrik etmelidir.
Asıl olan Seyyid Kutub değil, onu okuyan ve ondan
yararlanmak isteyendir. Özne okuyandır, değerlendirmeyi o yapar, harekete o
geçer, Kutub üstüne düşeni hata ve sevabıyla icra edip ahirete göçmüştür, onun
ameli ona bizim ki de bizedir, (okuyanınki de) okuyanadır.
Hangi düşünce olursa olsun; o alıp üzerinde durmadan fayda
ve zararlarını tartmadan olduğu gibi aktarmak, özneye çok fazla fayda sağlamaz.
Bu aktarma işi düşünce vb. konulardadır, yoksa dinin nassları hususunda
değildir, türedilik ve köksüzlük önermiyorum. Kutub bizim değerimizdir onu
taklit etmek değil, ondan yararlanmak gerektiğine inanıyorum ve onu
öneri-yorum.
Kâzım Sağlam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder