10 Ekim 2016 Pazartesi

EŞİNİ ALLAH İÇİN SEVMEK



EŞİNİ ALLAH İÇİN SEVMEK

“Benim celalim adına birbirlerini sevenler var ya! Onlar için nurdan öyle minberler vardır ki, peygamberler ve şehidler bile onlara gıbta ederler.”1
Aile sevgi, saygı, hürmet, muhabbet ve şefkate dayanan, bütün ihtiyaçların karşılandığı, hüzünlerin ve sevinçlerin paylaşıldığı bir sorumluluk alanıdır. Aile bir çıkar ve menfaat birliği değil, sorumluluk ve fedakarlığın paylaşıldığı bir birlikteliktir. Bu birlikteliğin temeli sevgidir.
Sevgi duygu birlikteliğinin yanında hem aynı hakikatin peşinde olmak hem de bu hakikati birbirinin gözlerine/kalbine bakarak paylaşmaktır. Bunun için:
“Kendileriyle sükûnete, huzura kavuşasınız diye sizin için nefislerinizden eşler yarattı; aranıza ‘meveddet’ (sevgi) ve ‘rahmet’ (şefkat) koydu. Elbette bunda, düşünen kimseler için nice ibretler vardır.” (Rum,  30/21)
Ayet, eşlerin birbirleri için sevgi ve şefkatin kaynağı olması açısından önemlidir.
Özellikle evliliğin ilk yıllarında farklı ortamlarda yetişmiş olmanın, kişilik ve karakter olarak birbirinin bazı yönlerini beğenmemenin getirdiği bazı nedenlerden dolayı tartışmalar çıkabilmekte ve hayatın zorluklarına karşı güvenilir bir liman olması gereken eşler/aileler, kendisi bir fırtınalı denize dönüp sorun çözmeye değil sorun oluşturmaya başlayabilmektedir.
Bu sorunlar hukuki bir ifadeyle bazen şiddetli geçimsizlik boyutuna kadar varabilmektedir. Şiddetli geçimsizlik sebepleri arasında fikri anlaşmazlıklar, fiziki kusurlar, iktisadî alandaki aksamalar, kusursuz eşi realitede bulamayarak bireylerin sukût-u hayale uğraması, evlilik öncesi maharetle saklanan kusurların evlilik sonrası ortaya çıkması, aldatıldığını hissetme ve gereksiz zıtlaşmalar gibi bir çok faktörler sayılabilir.
Farklı nedenlerden dolayı genellikle kadınlar kocasına boyun eğmek zorunda kalmakta, sağlıklı ve adil bir birliktelik gerçekleşememektedir. Sağlıklı bir beraberlik herkesin kendi sorumluluk alanını bildiği, birbirine sevgi ve saygı içerisinde davrandığı, tamamen doğal ve süregelen bir ilişkidir. Sorunlar olabilir, önemli olan bu sorunları nasıl çözdüğünüzdür. Zaten sağlıklı iletişim sorun çözme becerisini kazanmış olmayı da içerir.
Evlilik sürecinde bazen koca, karısının kişilik gelişimini engellemekte, eşini sadece kendisi, çocukları ve ailesine hizmet eden bir hizmetçi gibi görmektedir. Eşi de bunu; “Ben sizin hizmetçiniz değilim!” şeklinde karşı çıkmalarla ifade etmektedir. Evlilikte her iki kişiliğinde gelişime ve değişime hakkı vardır. Eşler birbirlerine bu konuda destek olmalı, birbirlerinin daha iyiye ve güzele evrilmesi için teşvik etmelidir. Bunun için sosyal, eğitsel ve kültürel faaliyetlere kadar birçok alanda çalışmalara katılabilir ve eşlerin birlikte yapabileceği/katılabileceği etkinlikler organize edilebilir.
Eşler arasında duygu alışverişi belirli bir süre sonra azalmakta hatta bitmektedir. Oysa eşler kendi duygularını ifade etmede sözün yanında birçok yöntem kullanabilirler. Mesela bir çiçek almak, birlikte yemek yemek, birlikte kitap okumak, bir film izlemek, birlikte gezmek gibi duygu yoğunluğunun yaşandığı davranışlar belirli aralıklarla yapılabilir. Özellikle eşlerin kendi duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmaları sonra da bunu birbirlerine ifade etmeleri son derece önemlidir. Bunun için eşinizi dinlemeniz ve ne söylemek istediğini anlamanız gerekir. Unutmayın eğer siz kendinizi anlatamıyorsanız, kimsenin sizi anlamasını bekleyemezsiniz.
Paylaşılmayan duygu ve düşünceler belli bir zaman içerisinde birikmekte ve bu birikimler patlamaya (depresyon, stres, ülser vs.) yol açmaktadır. Bastırılan, içe atılan sorun ve kırgınlıklar, eşler arasında konuşulmadığı zaman krizler ve kavgalar meydana gelmekte, hayat içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Sorunlarınızı biriktirmeden sıcağı sıcağına konuşmanız ya da bir süre sonra konuşmanız (ama kesinlikle konuşmanız) son derece önemlidir. Çünkü sorunlar konuşularak çözülmek zorundadır. Ortak bir çözüm yolu bulmanız için birbirinizi anlayışla karşılamanız, biri konuşurken diğerinin sonuna kadar onu dinlemesi ilişkinizin niteliğini de belirler.
Aşırı kıskançlık zararlı ve yıkıcıdır. Eşlerden birinin diğerini rahatsız edecek şekilde kıskanması ilişkilerin zedelenmesine ya da kopmasına neden olmaktadır. Kıskançlık tekelci bir anlayıştır. Kıskanç kişi çoğu kez içindeki boşluğu ve bu boşluktaki aşağılık duygusunu örtmeye çalışmaktadır. Bunun yerine eşinize güvenmeniz ve sağlıklı paylaşımlarda bulunmanız sizi ve eşinizi rahatlatacaktır.
Eşlerden birinin diğerini aldatması (her türlü aldatma) sorunların artmasına, güvenin örselenmesine ve ilişkilerin zedelenmesine neden olmaktadır. Evlilikte ihanet, birlikteliği onarılmaz biçimde bozar. İhaneti affettiğini söyleyen eşler, gerçekte bunu başaramamakta, içlerine atmakta, farkında olmadan karşı tarafa kinlenmektedir. Bu olaydan dolayı hayatını kin ve nefret üzerine bina ettiği için en ufak bir sorunda bu konu tekrardan gündeme gelmektedir. Onun için ihanetin söz konusu olduğu evlilikler genellikle ya zoraki beraberliklere dönüşmekte ya da zamanla bitmektedir.
Kur’an-ı Kerim, eşler arasında çıkan problemlerle ilgili hayatın içinden çözümler sunmuştur. İnsanların arasını düzeltmenin hayırlı bir iş olduğunu ifade etmesi (Nisa,114) ve dargın müslümanların arasını düzeltmeyi toplumsal bir görev olarak belirlemesi (Hucurat, 10; Enfal, 1) genel yaklaşım olarak müslümanlar üzerine bir vecibedir. Aile hukuku sahasında ise, eşlere hep uzlaşma yollarını aramalarını, uygun çözüm yolları bulmalarını ve hayatın akışı içerisinde karşılaşılan meselelere sabretmelerini tavsiye etmiştir. Şiddetli geçimsizliğe erkeğin (Nisa, 128) ve kadının (Nisa, 34) sebep olması halinde, karşılıklı ferdî fedakarlık göstermelerini de istemiştir.
İslam kötü muamele ve geçimsizliğin eşlerin her ikisinden kaynaklanması veya başlangıçta bunun bilinmemesi durumunda, karı-kocanın yakın aile çevresine ve topluma da sorumluluk yükler. Eşlerin ailelerinden tecrübeli ve adil kimselerin devreye girip, eşlerin problemlerini, geçimsizlik sebeplerini gidermeye çalışarak barıştırma teşebbüsünde bulunmalarını ise emreder. Allah, “Eğer karı-koca arasının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkeğin ailesinden, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Eşler barışmak, hakemler de barıştırmak isterlerse, Allah aralarını uzlaştırır” (Nisa,4/ 35) ifadeleriyle, yakın çevrenin aile içi olayları yatıştırıcı etkinliğine vurgu yapar.
Bu ayet genellikle şiddetli geçimsizlikten şikâyette bulunan eşlerden herhangi biri mahkemeye veya bir müslümana müracaat ederse, hakimin karı ve kocanın ailesinden birer hakem göndermesi zorunludur şeklinde anlaşılmıştır. Oysa günümüzde bu uygulama yapılmakla birlikte aile terapileri veya evlilik terapileri de devreye girebilir ve gerekli psikolojik destek aile üyelerine sağlanabilir. Özellikle profesyonel destek hem ailelerin kendilerini tanımalarına hem de karşılaşmış oldukları problemleri çözmelerine yardımcı olacaktır. 
Karı-kocanın yaşadıkları problemin farkına varmaları, görev ve sorumluluklarını hatırlamaları ve iletişimlerinin daha sağlıklı bir zemine oturması için farklı yöntem ve etkinliklerin uygulanması, boşanmanın oluşturabileceği olumlu veya olumsuz yönleri görmelerine yardımcı olması, eğer varsa çocukların yaşayabilecekleri etkileri ayrıntılı bir şekilde konuşur ve gerekli değerlendirmeleri birlikte yaparlar. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi sonraki süreçte karşılaşılabilecek her türlü problemin de önüne geçmesine yardımcı olacaktır.
Son dönemlerde yapılan araştırmalara göre aile terapistlerine giden eşlerin/vakaların büyük oranı boşanmayla sonuçlanmıştır. Burada tabi ki önemli olan aile terapisini kötülemek değil tercih edilen terapistte dikkatli ve seçici davranmaktır.
Özellikle eşlerin ailelerinden seçilen hakemlerin ilk başlarda devreye girmesi, gerekli bilgilendirmeyi yaptıktan sonra süreci takip etmeleri üzerinde durmak gerekir. Çünkü aile üyeleri eşlerin fıtrat ve karakterlerini daha iyi gözlemleyebilmekte ve ailenin yapısına uygun bazı çözüm önerileri sunabilmektedir. Akrabalık bağlarından dolayı üçüncü şahıslara nazaran, daha içten ve daha şefkatli davranacaklar, evli çiftlerin aralarını bulma ve düzeltmeye daha fazla önem vereceklerdir. Elbette karı-koca da, akrabaları olan bu hakemlerin sözlerini daha rahat kabullenebileceklerdir. Netice itibariyle hakemler bunu, aile mahremiyeti olarak kabul edip dedikoduların yayılmasına yol açmayacaklar ve ailelerin rencide olmasına meydan vermeyeceklerdir. Çünkü İslam, aile mahremiyetine özel önem verir. Öyle ki, hadiste, aile sırrını ifşa edenler “Kıyamet gününde insanların en şerlisi” olarak tanımlanır.
Mutluluk yollarının araştırılması ve huzuru bozacak problemlerin giderilmesinde eşlerin birbiriyle yarışmaları ve birbirlerine yardımcı olmaları son derece önemlidir. Tarafların birbirlerini memnun etmek için iyi niyetlerini ortaya koymaları problemin çözümü için önemli bir başlangıçtır. İthamlar, suçlamalar ve hakaretler çözüm yerine aradaki mesafenin daha fazla açılmasına sebep olmaktadır.
Buradaki asıl sorun eşlerin birbirlerini tanıyacak ve birbirlerine yakınlaştıracak kanalları kapatmak olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü bir süre sonra eşler arasında iletişim ya tamamen bitmekte ya da bir rutine indirgenmektedir. Kapanan bu kanalları açacak tek anahtar/sihirli söz ise sevgidir. Bu yakınlaşma “Allah’ın rızasını kazanma” gibi büyük bir değer ile beslendiğinde, eşlerin birbirine duyduğu sevgi ve saygı daha da artar.
Nu’man b. Beşir (r.ah.) anlatıyor: “Resulullah (s.a.s.) buyurdular ki:“Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette ve birbirlerine şefkatte mü’minlerin misali, bir bedenin misali gibidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler.”2
Mu’az İbnu Cebel (r.ah.) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: “Allahu Teala buyuruyor ki: “Benim celalim adına birbirlerini sevenler var ya! Onlar için nurdan öyle minberler vardır ki, peygamberler ve şehidler bile onlara gıbta ederler.”3
Bu ve buna benzer hadisler genellikle başkaları için düşünülmekte, eşlerin birbirlerine karşı sorumluluğu ve uygulamaları gereken yöntemler olarak düşünülmemektedir. Oysa eşimiz ve çocuklarımız da müslümandır ve onlara gelebilecek her türlü zarar aslında bizim bir uzvumuza gelmiş mesabesindedir. Biz aynı hakikatin beden giymiş halleriyiz. Eşimiz veya çocuğumuz da bundan azade değildir.
Unutmayalım ki; “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir.”4
Bize düşen, “Biriniz kardeşini/eşini (Allah için) seviyorsa ona sevdiğini söylesin.”5 hakikatini temel iletişim biçimi olarak kabul etmek ve özellikle eşimizden başlayarak çocuklarımıza kadar bu hakikati herhangi bir alışkanlığa/geleneğe mahkum etmeden uygulamaktır.

Dipnot
1- Tirmizi
2- Buhari, Müslim
3- Tirmizi
4- Ebu Davud
5- Ebu Davud, Tirmizi

ESAN GÜL / VUSLAT DERGİSİ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder