Çocuklar, canlı, şen şakrak tavırlardan,
hareketlilikten, gülümseyerek kendisine yaklaşılmasından, neşeli sözlerden
hoşlanırlar. Sevdikleri ve saydıkları insanların kendilerine değer verdiğini,
yakınlık duyduğunu hissederlerse bundan mutluluk duyarlar. Latifeler de
yakınlık, samimiyet ifade eden davranışlardandır.
Biz, Allah Rasûlü’nü(sav) güler
yüzüyle, engin hoşgörüsü, tevâzûsu, tatlı ve içten sözleriyle tanıyoruz. Mizah
yönü fazla olmamakla birlikte onun zaman zaman şakalaştığını ve şakalarının da
birer güzellik taşıdığını biliyoruz.
Allah Rasûlü’nün(sav) çocuklarla
latîfeleştiğine dair örneklerden biri de Efendimizin Enes’e(ra);“Ey
iki kulaklı!” diye hitab ederek takıldığıdır.[1]
Evet, her sağlıklı insan iki kulaklıdır. Ancak bir
çocuğa adıyla veya daha ciddî bir şekilde hitap yerine böyle şaşırtıcı ve
şaşkınlığın arkasından gülümsetici bir şekilde hitap ederseniz, size karşı daha
fazla sıcaklık duyar, birden neşelenir, aynı canlılık ve neşeyle size cevap
verir.
Bu, aynı zamanda takılarak hitap eden insanın
neşesinin yerinde olduğunun, sevincini, neşesini veya sevgisini, yakınlığını
karşısındakiyle paylaşmak istediğinin de işaretini verir.
*
Enes’ten(ra) bir başka takılışı
dinliyoruz:
Bu, devamlı bir lakaplandırma değildir. Daha ziyade
Enes’e takılmak, onunla şakalaşmak için sesleniştir. Enes(ra) da
zaten böyle anlamış ve böyle nakletmiştir.
Hz. Enes’in Allah Rasûlü’nün bu hitaplarına sevindiği,
sonraki nesillere; “Rasûlullah(sav) bana bu derece yakınlık
duyardı,” manasına anlattığı bir gerçektir.
*
Bu mânâda başka bir hatırayı Muhammed İbn Rebi‘(ra) anlatıyor:
“Beş yaşlarındaydım.
Allah Rasûlü’nün kovadan ağzına su alarak yüzüme doğru püskürttüğünü
hatırlıyorum.”[3]
Bazı rivâyetlerde “kovadan” yerine “kuyularının
suyundan” şeklinde geçer.[4] Bundan da
Muhammed İbn Rebi’lerin bahçelerinde kuyularının olduğu, Allah Rasûlü’nün bu
kuyudan dolan bir kovadan ağzına su alarak küçük Muhammed’e püskürttüğü
anlaşılır.
Kaynakların verdiği bilgiye göre bu hadise, Allah
Rasûlü’nün hayata gözlerini yummadan kısa bir süre önce, ömrünün son yılında
cereyan etmiş bir hadisedir.[5] Dolayısıyla küçük
Muhammed, sonraki yıllarda bu hatırayı Allah Rasûlü(sav) ile
bir daha paylaşma imkanı bulamamıştır. Yaşadığını paha biçilmez bir hatıra
olarak korumuştur.
*
Enes’ten(ra) bir başka hatıra
dinliyoruz:
Allah Rasûlü(sav) bizim
aramıza karışır ve bizimle kaynaşırdı. Hatta benim küçük bir kardeşim vardı,
ona; “-Ey Ebu Umeyr! Ne yapıyor Nuğayr!” diye
takılırdı.[6]
Müslim'in rivâyetinde ise Enes; "Rasûlullah(sav) insanların
en güzel ahlâklısı idi. Benim bir kardeşim vardı. Kendisine Ebu Umeyr
denilirdi. Yakında sütten kesilmişti," der ve Allah Rasûlü'nün
kardeşine takılışını anlatır.[7]
“Nuğayr”, küçük kuş, minik kuş, kuşcuk demektir.
Enes’in kardeşinin kafeste küçük bir kuşu vardır. Küçük çocuk kuşunu çok
sevmekte, onunla oynamaktadır. Allah Rasûlü(sav) onun bu
sevgisini bildiği için, hem kendisine takılır, şakalaşır, hem de kuşunun
hatırını sorar, onun gönlünü alırdı. Hatta bu kuş öldükten sonra da Allah
Rasûlü(sav)’nün Enes’in kardeşini gördükçe;“-Ey Ebu Umeyr!
Ne yapıyor Nuğayr!” diyerek takılmaya, kuşuna olan düşkünlüğünü ve
sevgisini onunla paylaşmaya, ona “Ebu Umeyr” diye künyesiyle hitab ederek, bu
künyeyi nuğayr kelimesiyle kafiyeleştirerek onunla yakınlık kurmaya devam
ettiği naklolunur.[8]
Ayrıca bir çocuğa; “Umeyr’in Babası” şeklinde künyeyle
hitap etmenin, ona değer verme, onu büyük insan gibi kabul etme manası taşıdığı
kendini hissettirmektedir.
Çocuklara büyük insan gibi
davranmak, onlarla konuşurken büyük insanla konuşuyormuşçasına cümleler kurup
ona göre söz söylemek, onlarda kendisine değer verildiği hissini uyandıracak,
iç dünyalarında coşkuya sebep olacaktır.
*
Allah Rasûlü’nün(sav) çokça şaka
yapmadığını söylemiştik. Yaptığı şakalarda da asla kimseyle alay etmediği,
kimseyi incitmediği bilinir. Şakalarında bile bir güzellik, ibret, ciddiyet,
doğruluk ve ölçü vardır.
Allah Rasûlü(sav) eğer şaka yapmışsa
ve yaptığının şaka olduğu karşıdaki insan tarafından anlaşılmamışsa, şakayı
fazla sürdürmez, bunun şaka olduğunu sevgisiyle de yoğurarak belli ederdi.
Böylece gönüllerde tatlı rüzgârların daha güçlü esmesini sağlardı.
Bir gün Ebu Hureyre(ra), Efendimize; “Ya
Rasûlallah! Sen bizimle şakalaşıyorsun!?” demiş, onun bu sözüne karşılık olarak
Allah Rasûlü(sav); “Evet, ancak ben sadece doğru olanı
söylerim”buyurmuştur.[9]
Allah Rasûlü’nün bu sözüyle ne demek istediğini,
sahabelerle nasıl şakalaştığını anlamak için verilecek güzel misallerden biri
herhalde şu olsa gerektir:
Enes(ra) anlatıyor:
“Bir adam
Rasûlullah’tan kendisini bir bineğe bindirmesini istedi. Rasûlullah(sav) Efendimiz
ona; “-Seni hemen şimdi bir deve yavrusuna bindiririm.” buyurdu.
Adam şaşırmıştı; “-Ya
Rasûlallah! Ne yapayım ben deve yavrusunu!?” dedi.
Onun bu sözleri
üzerine Allah Rasûlü(sav); “Her deve, bir devenin yavrusu değil
midir?” buyurdu.[10]
Şaşkınlığından anlaşıldığı gibi adam, Allah Rasûlü’nün
kendisini küçük bir deve yavrusuna bindireceğini zannetmişti. Kendisinin isteği
ona bir binek vermesi, gideceği yere hayvan sırtında taşınması idi. Allah
Rasûlü(sav) onu iyi anlamış ve onunla şakalaşmak istemiş ve
ifadeyi böyle anlaşılabilecek şekilde kullanmıştı. Allah Rasûlü’nün de tahmin
ettiği gibi adam söylenilen sözlerden ilk akla geleni anlamış ve Allah
Rasûlü’ne; “Ya Rasûlallah! Ne yapayım ben deve yavrusunu!?” demişti.
Şüphesiz her deve, bir devenin yavrusuydu; ancak o
söylenilen sözün bu tarafını düşünmemiş ve Rasûlullah’ın şakalaşmak için
söylediği cümleye yakalanmıştı…
Sonradan anlayınca da, bu sözler gideceği yere
varıncaya kadar, belki ondan da öte zaman zaman gülümsemesine sebep olmuştu…
*
Şakalaşmak, insan hayatına çeşni ve tat katar. Arada
yakınlık ve sıcaklık oluşmasına, çabuk kaynaşılmasına vesile olur. Ancak
şakalaşmalarda ölçünün kaçırılmaması, şakaların yakınlık ve sıcaklığa sebep
olması gerekirken alaya, aşağılamaya dönüşmemesi, mü’minin vakarını
zedeleyecek, ciddiyetini sarsacak ebatlara varmaması gerekir. Şaka yaparken
yalan söylenilmemeli, insanlar küçük düşürülmemeli, başkaları gülsün diye bir
insan kurban verilmemeli, şaka lüzumundan uzun sürdürülmemelidir.
Yapılan şakaların, latîfelerin ince, kıvrak zekaya
dayalı ve ufuk açıcı olması, sonradan hatırlanınca gönülde güzel duygular
uyandırması, iyi niyet ve ibret verici özellikler taşıması doğru olandır. Uygun
bir atmosferde yapılmalıdır. Şaka bittiğinde herkes gülen taraf olmalı, yıllar
sonra hatırlanınca da gülümsenebilmeli, zihinde güzel duygular canlanmalıdır.
[1] Sünen-i Ebu Davûd, Edeb (5/ 272), Sünen-i
Tirmizî, Mizah (4/ 358), Menâkıb (5/ 681). Tirmizî hadisin sahih, ğarib
olduğunu söyler.
[9] Sünen-i Tirmizî, Bir (4/ 357) ve
Şemâilü’l-Muhammediyye (s. 126) Tirmizî hadis için; “hasen sahih” der.
[10] Sünen-i Ebu Davûd, Edeb (5/ 270-271),
Sünen-i Tirmizî, Bir (4/ 357) ve Şemâilü’l-Muhammediyye (s. 126), Tirmizî hadis
için; “-Hasen, sahih, ğarîb” der.
Yazar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder