SINAV ODAKLI EĞİTİM SİSTEMİ VE MUTSUZ ÇOCUKLAR
Daha fazla kazanmak, daha fazla başarılı olmak, daha fazla para, mülk sahibi olmak…
Kazanmak, kazanmak, kazanmak…
Hatta; gerçek hayatı pas geçip, sanal dünyada da kazanmak.
Daha çok tıklanmak, daha çok takipçi kazanmak, daha çok favlanmak.
Öyle ki; etrafımız bugün ‘ben kazanmalıyım, ben, ben!!!’ diye haykıran, ‘hep bana, hep bana’ diye haykıran bireylerle sarılmış durumda.
Kamusal insanın çöküşü dedikleri bu olsa gerek…
Peki bu noktaya nasıl geldik?
Cevabı, eğitim sisteminde saklı. Kanaatimce insanoğlunun doğuştan var olan bu ‘kazanma’ içgüdüsü, küçük yaşlardan itibaren negatif yönde mutasyona uğruyor.
Nasıl mı, anlatalım? ‘Şimdi okullu oldum’ diyen çocuk, ana sınıfından itibaren ‘kazanmalısın’ şartlanmasıyla tanışıyor. Ardından ‘ödül ve ceza’ ile terbiye ediliyor. Sonra itaat etmeyi öğreniyor anasınıfında. Tıpkı; bir yarış atının, yarış öncesi ehlileştirilmesi gibi. Yaramazlık yapmazsa, hareket etmezse iyi çocuk, cici çocuktur. Şeker, çikolata, yıldızlı çıkartmaları almayı hak etmiştir artık.
Ardından ilkokul, ortaokul dönemi başlıyor… Örnek öğrenci olma kriteri yeteneğe, farklılığına göre performans değil, tüm sınavlardan yüksek notlar almak olarak işlenir iliklerine kadar.
Çocuklar, hedeflendiği gibi istenen kıvama geliyordur nihayet. Çok değil, birkaç yıl sonra, itiraz etmeyen, araştırmayan, sorgulamayan onlardan istenildiği gibi, yalnızca “en yüksek notu alma” odaklı çocuklara dönüşmeye başlarlar.
Eğitim sisteminin kendilerinden beklediği gibi evrimleri tamamlanmak üzerelerdir artık. Tıpkı bir yarış atının yarışa hazırlandığı gibi süreç başlamış. Beklenen “yarış zamanı” nihayet gelmiştir. Girmeleri istenen tüm sınavlara hazırlanmak ve o çıtadan atlamak, başarmak zorundalar. Başka çare yok. Tıpkı bir maymun, aslan, kaplan, kuşun aynı çıtadan atlatılmak istenmesi gibi. Yeteneklerine göre değil, kayıtsız koşulsuz gösterilen çıtadan atlamak zorundalar. Üstelik, çıtaların seviyesi her yıl biraz daha yukarı çıkarılır.
O çıtalardan biri; her fani çocuğun girmesi zorunlu olan TEOG sınavlarıdır. En yüksek puanı almak,bu sınav zincirlerinden en iyisi olarak çıkmak zorundadır öğrenci.
Yetmiyor, acımasız rekabetin içinde, bir de ‘özdeğer’ imtihanı başlar çocuğun. Öyle ki; kendisinden daha yüksek not alan arkadaşının kitabını defterini saklayan, karalayan, parçalayan, projelerini yırtan, hatta rakip gördüğü arkadaşını öğretmenine, yöneticilere şikayet ederek fark edildiğini, sevildiğine inanan bir kısım çocuklar… Kim kimi yerse…
TEOG’a itirazım var
Özetle; rekabet ortamında ‘kazanma kamçısıyla’ yetiştirilmiş öğrenci, görevini tamamlamış, en yüksek puanı almıştır. Eğitimcilerini, anne babasını mutlu etme odaklı öğrenciye dönüşümünü de tamamlanmıştır.
Tam da bu noktada, 6. sınıf öğrenci velisi olarak itirazım var.
Örneğin liseye geçiş sınavı olan TEOG’u anlatalım. Öğrencinin, 8 sınıfta girmesi zorunlu sınav. Ancak bu maratona 5. sınıfta başlıyorlar. 8. sınıfa kadar her yıl, tam 6 tane deneme sınavına giriyorlar. Gece gündüz, yüzlerce test çözmek, eve getirilen ödevleri de yapmak zorundalar üstelik! 9-10 yaşındaki çocuklardan bahsediyoruz. Oysaki; bu çocuğun istenilen sınava girmesine 4 yıl var. Öncesinde girdiği sayısız deneme sınavları cabası.
Bu çocuklara yazık değil mi?
Biz evlat yetiştiriyoruz, at yarışına at hazırlamıyoruz. Önceliğimiz; mutlu çocuklar yetiştirmek olmalı. Her çocuk farklı kapasiteye sahip. O sınavlardan aldığı puan öğrencinin ‘başarılı ya da başarısız’ olduğunu belirleyemez.
Sonuçlar ortada. Okullar: bugün bursluluk, puan yükseltme, TEOG dahil tüm sınavlardan en yüksek puan aldığı için, ‘anlık mutluluk’ yaşayan ve ‘yüksek puanlar’ alamadığı için ‘öğrenilmiş çaresizliği’ diğer adıyla ‘ben başarısızım’ diyen mutsuz çocuklarla dolu.
İtirazım var bu nedenle bu nitelikte sınavlara.
İtirazım var öğrencinin eve ödev getirmelerine.
İtirazım var, okul çıkışı ek derslere.
İtirazım var, okullardaki ödül-ceza sistemine
Birileri lütfen bu yarışı durdursun,el atsın artık bu sınav odaklı eğitim sistemine.
Bakın araştırmalar ortada. Rekabet sistemine dayalı bu sistemin içinde eziliyor, tuz buz oluyor bu çocuklar.Bu sınavların çağdaş eğitim paradigmaları içinde yeri yok. Eğitim mucizesi olarak sunulan Güney Koreli öğrencilerle ilgili araştırmalar endişeleri doğrular nitelikte.
Güney Koreli öğrenciler neden mutsuz
OECD’nin Uluslararası Öğrenci Başarısını Değerlendirme Programı’na (PISA) göre; sınavlarda başarılı olan Güney Koreli çocuklar tam hedefledikleri gibi matematikte dünya birincisi oluyorlar ama, öğrenci mutluluğu bakımından son sıradalar.
Yani, Güney Koreli öğrenciler, OECD değerlendirmesine göre değerlendirmeye alınan 65 ülke arasında, mutlulukta sonuncu sıradalar. Bitmedi, bir birincilikleri daha var. Gelişmiş ülkeler arasında Güney Kore intihar vakalarında birinci sırada.
***
Peki, buradan soruyorum: Ülkemizdeki öğrenim gören yaklaşık on binerce ilk ve ortaöğretim öğrencisi mutlu mudur?
Sınavlarda başarılı olmak için çırpınan 10 yaşındaki çocuklar mutlu mudur?
Bu çocukların ruh sağlığı nasıldır, araştırılıyor mu?
Rakamlar ne diyor, bu konuyla ilgili araştırmalar ne düzeydedir?
Bir sonraki yazımda tartışmak üzere…
TÜLAY ACAR/ HTHAYAT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder