İBADET
KAVRAMI
İbadet’’ kelimesi; küçüklüğünü kabul etmek, tapmak, boyun eğmek,
kulluk etmek, itaat etmek gibi anlamlara gelmektedir. İbadet kelimesi ‘abd’
kelimesinden türetilmiştir. Önceki dönemlerdeki köleler efendilerine kayıtsız
ve şartsız itaat ederler, emir ve yasaklarına boyun eğerler, efendilerinin
karşısında acizliklerini kabullenerek onlara tam teslimiyet gösterirlerdi ve
bundan dolayı da kölelere ‘abd’ kelimesi ile hitap edilirdi. ‘Abd’ kelimesi kul
anlamına gelmektedir. ‘Abd’ bilinci ile, yani kul bilinci ile ibadet kelimesi
ele alındığında, en yüce bilinen bir varlığa itiraz etmeksizin, karşı
gelmeksizin itaat etmek, boyun eğmek, emir ve yasaklarına tam teslimiyet
göstermek gibi anlamlar karşımıza çıkar. Allah’a ibadet eden/ kulluk eden kişiye
‘âbid’, ibadet edilen/ kulluk edilene ise ‘mâbud’ denmektedir.
İbadet kelimesi çok geniş kapsamlı bir kavramdır. Günümüzde bu kelimenin
karşılığı olarak; namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler bilinir. Bunlar birer
ibadettir fakat ibadet kelimesini bu kadarla sınırlamak, birçok ibadet içerikli
eylemlerin Allah’tan (cc) başkasına sunulmasına neden olur.
‘’Ben cinleri ve insanları yalnız bana kulluk/ibadet etsinler diye
yarattım.’’ (Zariyat: 56)
Bu ayette Allah (cc), insanları ve cinleri yaratma amacını açıklamıştır.
İnsanların ve cinlerin yaratılma amaçları, yalnızca Allah’a (cc) ibadet
etmeleridir. İnsanlar ve cinler İbadetin her türlüsünü, ibadet içerikli
amellerin tümünü Allah’tan (cc) başkasına sunmamaları şartı ile
yaratılmışlardır. Bu ayette bahsedilen ibadeti sadece namaz, oruç, zekat gibi
ibadetlerle sınırlamak doğru olmaz. Eğer bu şekilde ibadet kelimesinin anlamını
kısıtlarsak, bu gibi ibadetleri Allah’a (cc) sunan kişi, hayatının diğer
alanlarını Allah’a (cc) kulluk ve ibadet çerçevesi içerisinde geçiremez. Buda
insanın yaratılış amacına uygun olmayan bir hal olur. Bu ayetteki Allah’a (cc)
kulluk ve ibadetten maksat, kişinin doğumundan ölüm sürecine kadar geçireceği
tüm hayatını kapsayan kulluktur. “İbadet”, boyun eğmenin, itaat etmenin, saygı
göstermenin ve kulluğun en son noktasıdır. İbadet, insanın Allah’ın(cc)
razı olduğu şeyi yapması, yerine getirmekle yükümlü olduğu fiilleri
emrolunduğu şekliyle hayata geçirmesi, hiçbir şey gözetmeden Allah’a (cc)
kulluk etmesi ve bunu, sadece O’na boyun eğip itaat etmek için yapmasıdır.
Seyyid Kutub bu ayetin tefsirinde şöyle der: ‘’İnsanları ve cinleri
varlık kanununa bağlayan bu belirli görev Allah’a ibadet veya O’na kulluktur.
Ortada bir kul, bir de Rab olacaktır. İbadet eden bir kul, tapılan bir Rab…
İşte bir kulun hayatı bütünü ile bu ilke üzerine olursa düzgün olur.
İşte bu göz kamaştırıcı gerçeğin bir diğer yönü de burada ortaya çıkıyor.
Ve buna göre ibadetin anlamı sırf, birtakım sembolik davranışları yerine
getirmekten çok daha geniş ve çok daha kapsamlı olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Çünkü cinler ve insanlar bütün hayatlarını belirli sembolik hareketleri yerine
getirerek geçirmezler. Ve Allah Teala onlara bunu yüklemiyor. Aksine yüce Allah
onlara hayatlarının büyük bir kısmını kuşatan ve meşgul eden başka birtakım
faaliyetler yüklüyor.’’
Mevdudi ise bu ayetin tefsirinde şöyle der: “İbadet” kelimesi burada
sadece namaz, oruç vs. ibadetlere atfen kullanılmamıştır. Bu yüzden ayeti, cin
ve insanların sadece namaz, oruç, tesbih vs. için yaratılmış oldukları
biçiminde anlamak yanlıştır. İbadet kavramı içine, bu saydıklarımız da
girmekteyse de hepsi bu değildir. Bu ifadenin tam anlamı, cin ve insanların
Allah’tan başkasına tapmamalarını, itaat etmemelerini, hiç kimseye boyun
eğmeyip, sadece Allah’ın karşısında eğilmelerini, O’nun emirlerine itaat edip,
O’ndan korkmalarını, sadece Allah’ın dininin kurallarına uymalarını, O’nun
dışında hiç kimseden bir şey beklememelerini ve hiç kimsenin önünde dua etmek
için el açmamalarını tazammun eder.’’
Kurtubî ise şöyle der: ‘’İkrime dedi ki: Ancak Bana ibadet etsinler ve
Bana itaat etsinler diye yarattım, İbadet edenleri mükafatlandıracak, inkar
edenleri de cezalandıracağım.
Mücahid’den gelen rivayete göre; Ben onlara emirler vermek, yasaklar
koymak için yarattım, diye açıklamıştır…
“Ubûdeti ve ubûdiyeti apaçık abd (kul)” denilir. Ubudiyetin asıl anlamı
itaatle ve zilletle boyun eğmektir. “Ta’bid” zelil kılmak demektir… Ta’bid,
isti’bad demek olup, bu da bir kimseyi kul edinmek demektir. Aynı anlamdadır.
İbadet, itaat, taabbüd de ibadete kendini vermek demektir. O halde “Bana ibadet
etsinler diye” buyruğu, Bana zilletle boyun eğsinler, emrime uysunlar ve ibadet
etsinler diye… demek olur.’’
Ebû Hanîfe’nin İtikat Esasları adlı eserinde, ibadet tanımı şu şekilde
yapılmıştır:
İbadetin sözlük anlamı: Boyun eğmek ve itaat etmek demektir.
Rağıb el-İsfehanî şöyle der: ‘’Ubûdiyet, tezellül göstermek, yani son
derece itaatkâr ve uyumlu olmaktır. İbadet ondan daha derinlikli bir anlama
sahiptir. Çünkü o, itaat ve uyumun en uç noktasıdır.’’
Cevherî de şöyle der: ‘’İbadet, itaat demektir. Taabbüd de tenessük, yani
dine bağlı bir hayat yaşamak demektir. Ubûdiyetin aslı, itaat ve boyun
eğmektir.’’
İbnu’l-Enbarî de şöyle der: ‘’ Rabbine boyun eğen, hükmüne sarılan
ve emrine itaat eden anlamında ‘ fülanun abidun’ denilir.’’
İbn Cerir ise şöyle der: ‘’Bütün Araplara göre ubûdiyyetin aslı,
zillettir. Nitekim ayakların çiğnediği ve gelip geçen yolcuların bastığı yola
‘muabbed’ denilir.’’
Dilcilerin, kitaplarında ibadetin anlamı hakkında söyledikleri işte
bunlardır. Onların ifadelerinin hemen hemen birbiriyle aynı olduğunu görüyoruz.
İbadetin ıstılahî anlamı: Tam bir sevgi ve itaatle beraber yalnızca yüce
Allah’a itaat edip boyun eğmektir.
İbn Cerir et-Taberî ‘’Yalnız sana ibadet ederiz’’ (Fatiha: 5)
ayetinin tefsirinde şöyle der: ‘’Yani ey Rabbimiz, başkasının değil, yalnız
Senin Rabliğini kabul ederek Senden çekinir, Sana boyun eğer ve Senin önünde
eğiliriz, demektir.’’
İbn Abbas (ra)’tan şöyle rivayet edilmiştir: ‘’ Yalnız Seni birler ve
başkasından değil ey Rabbimiz, yalnız Senden korkar ve Sana ümit besleriz.’’
Ezherî de şöyle der: ‘’Rabbinize kulluk edin’’ (Bakara: 21) ayetinin
anlamı, Rabbinize itaat edin demektir. ‘’Yalnız sana kulluk ederiz.’’ Ayeti
hakkında şöyle demiştir: ‘’ Yani yalnız Seni birleriz; zira âbid,
muvahhid/birleyen demektir.’’
El-Beğavî de ‘’Yalnız sana ibadet ederiz’’ (Fatiha: 5) ayetinin
tefsirinde şöyle der: ‘’Yani Seni birleriz, boyun eğerek Sana itaat ederiz
demektir. İbadet, kendi güçsüzlüğünü kabul ederek boyun eğip itaat etmektir.
Kul, güçsüzlüğünden ve itaatinden dolayı kul diye isimlendirilmiştir. Nitekim
çiğnenmiş yola da ‘muabbed’ denilir.’’
Şeyhülislam İbn Teymiyye de şöyle demektedir: ‘’ Emredilen ibadet, boyun eğme ve
sevgi anlamlarını içerir. İbadet, Allah Teala’ya eksiksiz bir sevgiyle birlikte
tam bir boyun eğişi ihtiva eder. Bir kimseye ondan nefret ederek boyun eğen
kişi, ona ibadet etmiş olmaz. Yine bir şeyi, ona boyun eğmediği halde severse
ona da ibadet etmiş olmaz. Nitekim çocuğunu ve arkadaşını seven kişi ona ibadet
ediyor değildir. Bu sebeple Allah Teala’ya ibadette bu ikisinden birisi tek
başına yeterli değildir. Bilakis kulun, O’nu her şeyden çok sevmesi ve her
şeyden çok O’na saygı göstermesi gerekir. Hatta sevgi ve eksiksiz bir itaate
sadece O layıktır. O’ndan başkası için sevilen her şeyin sevgisi bozuktur.
O’nun emrinden başkasına gösterilen saygı da bâtıl bir saygıdır.’’
Yine İbn Teymiyye şöyle der: ‘’ İbadet, Allah’ın sevdiği ve razı olduğu
açık ve gizli bütün fiil ve sözleri içine alan kapsamlı bir isimdir.’’(Ebû
Hanîfe’nin İtikat Esasları; S: 228, 229, 230)
Bu açıklamalardan sonra şimdi de Kur’an-ı Kerim’de, ibadet/kulluk
kavramının hangi anlamlarda kullanıldığına, ibadet kavramı içerisine hangi
amellerin girdiğine bakalım:
‘’ Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir
düşmanınızdır demedim mi?’’ (Yasin: 60)
Yer yüzünde Allah’ı (cc) inkar ederek şeytana tapan kişi sayısı, diğer
insanlara nazaran yok denecek kadar azdır. Şeytana tapmak genelde tüm
insanlar tarafından kötü ve çirkin görünen bir durumdur. Fakat bu ayette hitap,
insanların yok denecek kadar az olan kısmına değil bilakis, Ademoğullarının
tümüne, insanlığın tamamınadır. İnsanlar Allah’ın (cc) huzurunda
toplandıklarında Allah (cc) onları şeytana tapmalarından dolayı kınayacak,
yerecektir. Bu kınamaya neden olan tapma, insanların Allah’ı (cc) inkar ederek
şeytana secde etmelerinden dolayı değil, şeytanın vesveselerine kulak vererek
ona aldanma, şeytanın Allah’a (cc) isyana davetine insanların itaat etmesi
sonucunda oluşan tapmadır. Allah (cc) burada tapınmayı şeytana itaat olarak
adlandırmıştır.
‘’Mescidler şüphesiz Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye dua
(ibadet) etmeyin.’’ (Cin: 18)
‘’Her kim Allah ile birlikte başka bir ilaha dua ederse, ki bu hususla
ilgili hiçbir delili yoktur, o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir.
Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz.’’ (Mu’minun: 117)
‘’Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere dua etme
(yalvarma). Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.’’
(Yunus: 106)
‘’O halde sakın Allah ile beraber başka ilaha dua etme (yalvarma), sonra
azap edilenlerden olursun!’’ (Şura: 213)
”(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.”
(Fatiha;5)
Allah’tan başkasına dua ettikleri şeyler, bir şey yaratamazlar. Onlar,
kendileri yaratılmışlardır. Onlar, diri olmayan cansız varlıklardır! Ne zaman
dirileceklerinin de şuuruna varamazlar.” (Nahl;20,21)
Dikkat et, hâlis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine bir
takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye
kulluk/ibadet ediyoruz, derler… (Zumer: 3)
Numan b. Beşir (r.a.)’den rivayete göre: Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Dua ibadettir.” Sonra mü’min suresi 60. ayetini okudu: “Ama Rabbiniz buyuruyor ki: “Bana
dua edin, duanızı kabul edeyim. Şüphesiz ki, bana kulluk etmekten ululuk
taslayarak çekinenler, aşağılık bir halde Cehenneme gireceklerdir.” (İbn Mâce, Dua: 27, Tirmizi, dua:
3372)
Bir çok ayette duanın yalnız Allah’a (cc) edilmesinin gerekliliği
vurgulanmış ve Resulullah (sav)’de duanın ibadet olduğunu bizlere bildirmiştir.
Yukarıdaki ayetlerde kişinin duası ve bu dua’da yardım dileme, fayda veya zarar
umma gibi amellerin birer ibadet olarak adlandırıldığını gördük. Dua, yardım
dileme, fayda veya zarar umma gibi ameller ibadet kapsamına girdiğinden
bunların tümü tek mâbud (ibadet edilen) olarak Allah’a (cc) has kılınması
gerekmektedir. Bunların bir veya bir kaçını Allah’tan (cc) başkasına sunmak
veya aracı kılmak Allah’a (cc) değil, başkasına ibadet etmek anlamına
gelmektedir. Bugün maalesef ‘ibadet’ kavramını dar bir kalıba sokan kişilerin,
Allah’tan (cc) başka, kabirlere, mezarlara, şeyhlere, önderlere el açıp dua
ettiklerini, zor durumda kalındığında, sıkıntıda olunduğunda onlardan imdat
dileyerek yardıma çağırdıklarını, iş, rızık, mal, evlat gibi şeylerin canlı
veya cansız mezar ve türbelerden istendiğini veya bu kişi ve nesnelerin Allah’a
(cc) yaklaşmak için aracı edinildiğini çokça görmek mümkündür. Şeyhler,
önderler, türbeler, mezarlar mâbud edinilerek, ibadet içerikli ameller bu
kişilere, bu nesnelere sunulmaktadır. Allah’a değil de farklı bir kişiye veya
nesneye namaz kılmanın şirk olduğu ve bu eylemin ibadet olduğundan dolayı
bir başkasına veya başkalarına sunulmamasının gerektiği hemen hemen tüm
insanlığın kabul ettiği bir durumdur. Fakat yukarıda bahsedilen eylemlerinde,
Allah’tan başkasına sunulması ile Allah’tan başkasına namaz kılınmasının
arasında sonuç olarak hiçbir fark yoktur. Çünkü ikisi de ibadettir ve bunların
yalnız Allah’a (cc) has kılınması gerekmektedir.
‘’ De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi?
Allah kime lanet ve gazap etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve tağuta ibadet
edenler kılmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok
sapmışlardır.’’ (Maide: 60)
‘’ Andolsun ki biz her kavme: ‘Allah’a ibadet edin ve tağuta ibadetten
kaçının’ diyen bir Peygamber gönderdik.’’ (Nahl: 36)
‘’Tağuta kulluk (ibadet)etmekten kaçınan ve Allah’a yönelenlere müjde
var. Müjdele kullarımı!’’ (Zumer: 17)
Mevdudi bu ayetler hakkında şöyle der:
‘’Bu üç ayette de ‘’tağuta ibadet’’le kastedilen, tağuta itaat ve
köleliktir. Daha öncede işaret ettiğimiz gibi, Kur’an terminolojisinde tağut
kavramıyla, Allah’a isyan ederek Allah’ın mülkünde kendi buyruk ve yasalarını
hakim kılmaya çalışan ve O’nun kullarını ya zorbalık ve terörle ya da vaad,
ulufe veya propaganda gibi aldatıcı yollarla kendisine itaat ve kulluğa çağıran
her türlü devlet, hükümet, düzen, sistem, önder, kişi yada zümrelere boyun
eğmek ve ona itaat ederek onun koyduğu buyruk ve yasalara bilerek isteyerek
uymak açıkça tağuta kulluk, tağuta ibadet etmek demektir.’’
(Kur’an’ın
dört temel terimi, s. 108)
‘’Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler
edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar, tek olan bir ilah’a
ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O,
bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.’’ (Tevbe: 31)
Bu ayette Allah (cc), Yahudi ve Hıristiyanların, önderlerini rab konumuna
koyarak onlara ibadet ettiklerini bildirmektedir. Bu kişiler, önderlerine secde
ederek, onlar adına namazlar kılarak onlara ibadet etmemişlerdi. Aksine o
kişiler Allah’tan (cc) başkasına ibadet etmenin kötü ve çirkin bir iş olduğunu
bilen kişilerdi. Fakat avam olan halkın ibadet kavramından haberlerinin
olmaması, ibadet içerikli amellerin önderlerine sunulmasına neden olmuştu. İbn
Kesir, bu ayetin tefsirinde Resulullah’ın (sav) şu hadisini aktarır:
‘’İmâm Ahmed, Tirmizî ve İbn Cerîr’in muhtelif kanallardan olmak üzere
Adiyy İbn Hatim (r.a.) den rivayetlerine göre Allah Resulü (s.a.v) nün daveti
ona ulaştığında Şam’a kaçmıştı. O, cahiliye devrinde Hıristiyan olmuştu. Kız
kardeşi ve kavminden bir grup esir edildiler. Sonra Allah Resulü (s.a.) kız
kardeşine ihsanda bulundu ve ona (hediyeler) verdi ve o da kardeşine dönerek
onu İslâm’a ve Allah Resulü’ nün (sav) yanına gelmeye teşvik etti. Adiyy
Medine’ye geldi. Kabilesi Tayy içinde reis olup babası Hatim et-Tâî cömertlikle
meşhurdu. İnsanlar onun geldiğini haber verdiler. Adiyy, boynunda gümüşten bir
haç olduğu halde Allah Resulü’nün (sav) yanına girdi. Allah Resulü (sav) : «Onlar
Allah’tan ayrı hahamlarını, rahiplerini rabler edindiler.» ayetini okudu.
Bunun üzerine Adiyy : ‘’Muhakkak onlar, onları rab edinmediler ki’’ dedi.
Resulullah (sav): Evet, alim ve hahamları (yöneticileri) Allah’ın yasak
dediğini serbest, serbest dediğini ise yasak kıldılar. Ve onlar da bu
önderlerine itaat ettiler. İşte onların alimlerine ibadet etmeleri budur,
buyurdular.’’
Bu ayet ve Resulullah’ın (sav) hadisi bizlere şu sonucu çıkartmıştır:
Allah’ın (sav) yasak dediği bir şeyi serbest, serbest dediği bir şeyi de yasak
yapan her hangi bir kişiye, yöneticiye, din adamına itaat etmek, onlara ibadet
etmek anlamına gelmektedir. Ve bu hadiste Adiyy bin Hatim’in önderlerini rab
edinerek onlara ibadet ettiklerinden haberi olmadığını ortaya koymasına
rağmen, cehaleti asla özür kabul edilmemiştir. Bu ayet ve hadisin ışığında
günümüze bakacak olursak, demokratik ve laik düzenlerin Allah’ın (cc)
kanunlarını bir tarafa bırakıp, O’nun Kur’an şeriatinde ki yasaklarını serbest,
serbestlerini ise yasak yaparak insanlara kendi kanunları ile hükmettiklerini
net olarak görmemiz mümkündür. Bu insanların Allah’ı (cc) anmaları, namaz
kılmaları, Müslüman gibi gözükmeleri, onları Allah’a (cc) isyan eden birer
tağut olmaktan kurtarmaz. İnsanlara hükmetme yetkisi, onları hayatları ile
ilgili tüm meselelerde yönlendirme hakkı yalnız Allah’a (cc) aittir ve bu
egemenlik O’nun ilahlık vasıflarındandır. Fakat beşeri kanunlar ile insanlara
hükmeden tağuti düzenler, egemenliğin kayıtsız ve şartsız olarak insanlarda
olduğunu savunur ve kanunlarını bu inanç doğrultusunda belirlerler. Yukarıdaki
hadiste açıkça gördük ki, bu gibi kişilere, kurum ve kuruluşlara, partilere
itaat etmek, onlara ibadet etmek anlamına gelmektedir. Çünkü yukarıda da
belirttiğimiz gibi itaat bir ibadet amelidir. Bu itaatin ibadet olması
hakimiyet noktasında olduğu gibi, dini liderler ve önderlere Allah’a (cc)
isyanın olduğu konularda itaat etmekle de tezahür eder.
‘’Rabbin, sadece kendisine ibadet etmenizi… emretti…’’ (İsra: 23)
‘’(De ki: Bu Kitap) “Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için
(indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve
müjdeleyiciyim.’’ (Hud: 2)
Allah (cc), her topluma Peygamberler göndererek insanlara hayatın
hakikatini bildirmiş ve yalnız O’nun hükümlerine, emir ve yasaklarına itaat
edilerek bu şekilde ibadetin yalnızca kendisine sunulmasını istemiştir.
Bize gönderilmiş olan Kur’an’ı Kerim’de yine bu amaçla gönderilmiştir. Bu amaç;
Allah’ın (cc) emirlerine muhalif, O’nun hükümlerine aykırı ve zıt olan emir ve
görüşlere itaat ederek Allah’tan başkasına, başkalarına ibadet etmemektir.
Allah (cc) Kur’anı göndermiş ki, yarattığı kulları ona göre hayatlarına yön
versin, içerisinde ki kanunlara uyarak kulluk vazifelerini yerine getirsin.
O’nun aksine olan görüş ve düşüncelerin, yönetim ve idarelerin peşine gitmesin.
Bu açıklamalardan sonra özet olarak şunu diyebiliriz:
İbadet, sadece namaz, oruç, zekat gibi sembolik ibadetler ile sınırlı
değildir. Aksine ibadet; kişinin tüm hayatı ile ilgili meselelerinde Allah’ı
(cc) razı edecek ikrarların ve amellerin tümünü kapsar. Allah (cc) insanların
hayat nizamlarını belirlemiş, onların yaşamları için gerekli hükümleri tahsis
etmiş ve yalnızca bunlara uyularak O’na ibadet edilmesini emretmiştir. O’nun
hükümlerini, kanunlarını yok sayarak, insanları farklı kanunlar ile yöneten
tağutlara itaati yasaklamış ve bunu yapan kişileri ise Kendisine değil tağuta
ibadet eden kişiler olarak adlandırmıştır. Yine aynı şekilde din adına ortaya
çıkan fakat Allah’ın yasakladığı şeyleri din diye insanlara anlatan, şirk ve
isyan olan amelleri insanlara hak diye sunan sahte din önderlerine, tağutlara
itaati de yine ibadet olarak bizlere tanıtmıştır. Bu bakımdan ibadet içerikli
herhangi bir ameli Allah’tan (cc) başkasına sunan kişi, Kur’an’ın sarih ifadesi
ile müşrik olur. Bu konudaki cehaletine ise, Kur’an ve sünnet gibi hüccetin
mevcudiyetinden sonra itibar edilmez.
İbadete/itaate layık tek ve hak mâbud yalnızca Allah Teala’dır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder