5 Şubat 2017 Pazar

CEMAAT KAVRAMININ YENİDEN İHYASI

                



  CEMAAT KAVRAMININ YENİDEN İHYASI

Ümmet coğrafyasında son yüzyılda yaşanan emperyalist kuşatma, zulüm, işgal ve sömürü kendini her alanda göstermiştir. Özellikle İslam’ın hayatta görünür olmasını reddeden ve dini vicdanlara hapseden “seküler ve ladini” beşeri ideolojilerin Müslümanlar üzerinde yaşattığı sarsıntı çok hazin olmuştur.

Bizi biz yapan asli değerlerimizi yok etmeyi amaçlayan emperyal küfür cephesi işgal ettiği coğrafyamızda kirli, karanlık ve sinsi işlerini daha sonra yerli devşirmeler eliyle yürüttü.

Osmanlı Devletinin mirası üzerine kurulan Türkiye, maruz kaldığı emperyal kuşatmanın cebri boyutunu Kurtuluş Savaşı ile kısmen bertaraf etmiş olmasına rağmen, psikolojik boyutuyla tamamen batıya teslim olmuştur. İnanç ve kültürel değerleriyle barışık olmayan ve her yönüyle batıyı taklit eden sözüm ona aydın tipi bu teslim olma sürecinde aktif rol oynamıştır.

      Seküler, kapitalist ve laik yaşamın dayatıldığı bu topraklarda Müslümanlar baskılar karşısında kendi inanç değerlerini muhafaza edebilme ve bunu gelecek nesillere taşıyabilme adına çok büyük sıkıntılara göğüs germiş, olmadık baskılara maruz kalmış ve canını dahi vermekten çekinmemiştir. Militarist, baskıcı ve tek tipleştirici bir anlayışı dikte etmeye çalışan egemen güçler, sözde aydınlar eliyle ve askeri baskılarla halkı mankurtlaştırma, batılılaştırma ve emperyalist devletlerin kuklası haline getirme adına her on yılda bir bu topraklarda darbe yapmışlardır. Bu topraklarda yapılan her darbe hiç şüphesiz insanımızla İslam arasındaki bağları koparma ve İslam’ın etkisini azaltma projesi olarak temayüz etmiştir. 

15 Temmuz 2016 Cuma günü yine emperyal küfrün ve işbirlikçilerinin eliyle gerçekleşen darbe projelerinden birine şahit olduk. Allah’a hamd olsun halkın basiretli direnişi ve Allah’ın inayeti ile darbe püskürtülmüş ve başarısız olmuştur. Bu darbe girişimini diğer darbelerden farklı kılan; planlayıcılarının, yılardır bu ülkede “Gülen Cemaati” veya "Hzimet" hareketi adıyla şöhret bulmuş olması ve liderlerinin “Muhterem hocaefendi” sıfatıyla anıldığı masonik tarzda yapılanmış ve devletin kılcal damarlarına sızmış bir örgüt tarafından yapılıyor oluşudur. 

Bu süreçte toplumsal algıda en fazla yıpranan ve zarar gören İslami kavramlardan biri “cemaat” kavramı olmuştur. Bu yazı özellikle son darbe girişimi ile yıpranan, yozlaştırılan, içi boşaltılan ve bir gruba hasredilen cemaat kavramının İslami bir bakış açısıyla tekrar asli hüviyetine kavuşmasına mütevazı bir katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

Gayret bizden, muvaffakiyet Rabbimizdendir.

Cemaatin; Lugat anlamı: "Toplamak, bir araya getirmek" anlamındaki cem' masdarından türeyen Arapça bir kelimedir.

Istılahtaki anlamı ise İnsan topluluğu, bir fikir ve inanç etrafında toplanmış kimselerdir. İslâm cemâati. 

Fıkıhtaki manası ise; Namazda imama uyanlar anlamına gelen terimdir.
Dinimiz İslam, cemaat dinidir. Müslümanların cemaat halinde yaşamalarına; her hususta birbirlerini destekleyen ve birbirlerine yardımcı olan bir toplum olmalarına önem vermiştir. Peygamberimiz (s.a.v) müminleri, bir yapı içerisinde birbirleriyle kenetlenmiş tuğlalara benzetmektedir. Kur'an-ı Kerim, bütün müminleri “kardeşler” olarak niteler.

İslam cemaati kardeşlik, adalet, yardımlaşma, dayanışma ve fedakârlık üzerine kurulur. Sınıf, ırk, renk, dil ve bölge farklılıkları bile aralarında ayrılık nedeni olmaz. Bütün bunlar İslam'ın büyük çatısı altında toplanabilir. Bütün bu özellikleriyle beraber İslam, onları bir bütün ve tek ümmet olarak kabul eder.

Onları birbirlerine bağlayan ana bağ akide bağıdır. Aralarındaki birlik ve beraberliğin temel dayanağı ise, Allah'ın kitabı Kur'an ve Resulullah'ın sünnetidir. İttihad ve ittifak, Kur'an ve sünnetin bildirdiği yol üzere ancak olur.

En geniş anlamıyla ‘cemaat’; İslâm ümmeti topluluğunu ifâde eden bir kavramdır. Dünyadaki bütün müslümanlar bu anlamda bir bütün halinde ‘cemaat’tirler. Bu cemaatin ana özelliği, aynı Din’e, yani Tevhid Dinine inanmaları, aynı kıbleye yönelmeleridir. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün müslümanlar İslâm cemaatinin birer üyesidirler.

Cemaat; rastgele, tesadüfen veya şartların bir araya getirdiği insanlar değildir. Cemaatin üyeleri de yaptıklarını bilmeyen, hangi şartlar altında bir araya geldiğinden habersiz ve şuursuz kimseler değillerdir. Cemaat, şuurlu bir birlikteliktir. Kuru kalabalık, cansız varlıklar yani kitle (cemadât) değildir.

İslam dini esasları bakımından bir müminin nerede olursa olsun diğer müminlerle kardeş olduğu için bir araya gelmek mecburiyetindedir. En basit olarak namazların cemaatle kılınmasının, hac ve oruç vb. ibadetlerin de toplu halde yapılan ibadetler olmasının bunun somut-zorunlu göstergelerinden biridir.

Örgüt değil cemaat: cemaat kavramının içi boşaltılmış olsa bile biz ona sahip çıkmalıyız. Zira her kavram kendi dünyasını rengi ile boyar (aidat değil infak, eleman değil kardeş vs). Çünkü dil, düşüncenin meskenidir. Her dünyanın dili vardır, her dilin de dünyası (türban- başörtüsü, şeker bayramı-ramazan bayramı, etik-ahlak gibi)

Cemaat ne ferdin şahsiyetini yok eder, yok sayar ne de onu tabulaştırır. Cemaat organize bir yapıdır ve canlı bir beden gibidir. Zaten İslam’da da bir vücudun azaları gibi olmak, komşusu aç iken tok yatmamak vaaz edilir. Aynı zamanda cemaat; ilke, inanç, ahlak, hedef, program, yöntem, bilgi, meşruiyet ve temsil kavramlarını da içine alır.

Rabbimiz, Müslümanlara cemaat olmalarını emretmiştir. Ayrılığa düşmememiz için kendi ipine sımsıkı sarılmamızı ister. Aksi halde yeryüzünde dağılacağımızı ve yok olacağımızı bildirir. Çağın bireyci anlayışına esaslı bir karşı duruş ancak Cemaatle mümkündür.

Öncelikle şunu ifade edeyim ki İslam cemaat dinidir. Bu yüzden İslam'da kollektif çalışmaya, cemaatle ibadete önem verilmiştir. Gerçek anlamda bir cemaat oluşursa güçler birleşir. Cemaatten kopanların kendilerini şeytanın ve askerlerinin hile ve vesveselerine karşı korumaları zordur. Fakat unutmamak gerekir ki cemaat kelime olarak "birlik, bütünleşme, bir araya gelme ve topluluk" anlamlarına gelir. Yani cemaatte ayrılık değil bütünlük esastır. Bu yüzden İslami kaynaklarda zaman zaman cemaat aynı zamanda ümmet anlamına kullanılır. "Ehli sünnet" için de itikatla ilgili kitaplarda çoğunlukla "ehlu's-sunne ve'l-cemaa" adı kullanılır. Burada kastedilen ise ehli sünnetin ana kitleden ayrılmayan itikadi mezhep olduğuna işarettir.

Müslümanlar namazda niçin bir araya geldiklerinin şuurunda oldukları gibi, müslümanlarla niçin bir arada olmaları gerektiğinin de farkındadırlar. Onların cemaat oluşu bilinçli bir tercihtir. Onların aralarındaki bağ iman bağıdır; soy, hemşehrilik, ırk, kabile, hizib, ya da vatandaşlık, hele hele çıkar beraberliği hiç değildir.

Müslümanlar bulundukları yerlerde küçük cemaat olsalar bile aynı özelliği taşırlar, aynı şuura sahiptirler. Herhangi bir amacı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen mü’min topluluklarının da bundan farklı yanları yoktur. Bazen bütün müslümanların bir önderin (imamın) yönetimi altında bir araya gelmeleri mümkün olmayabilir. Şartlar buna müsaade etmeyebilir.

Müslümanlar bulundukları yerde, az da olsalar cemaat anlayışını yaşatmakla görevlidirler. Bazı mü’minler, bir amacı ya da bir hedefi gerçekleştirmek üzere bir araya gelebilirler, bir grup çalışması yapabilirler. Vakıf, dernek, teşkilat çatısı altında örgütlenebilirler. Bu şekilde oluşan cemaatler, kendi aralarında bazı prensipleri uygulasalar bile, diğer müslüman cemaatlerle İslâm kardeşliği çerçevesinde ilişki kurarlar, ayrılık gütmezler, onlara sırtlarını dönmezler.

Bir cemaatin İslâmî olup olmaması, onun İslâmî prensiplere ne kadar uyduğuna bağlıdır. ‘En iyi cemaat biziz’ iddiası geçersizdir.

Belli bir amacı ve çalışmayı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen cemaatler, tefrikaya sebep olmamalı, müslümanları bölüp parçalamamalıdır. Dinde ayrılık güdenlerin ve kendi cemaatinin veya grubunun görüşlerini, prensiplerini din haline getirenlerin son derece hatalı oldukları açıktır. Kaldı ki İslâm sürekli bir şekilde müslümanların kardeşliğini vurgulamakta, onları ‘vahdet’e dâvet etmektedir.

Tevhid itikadını benimsemiş müminler cemaatli olmak fakat cemaatçi olmamak zorundadırlar.

Müslümanlar, yaşadıkları yerlerde azınlık da olsalar cemaat olmaya çalışmalılar. Bunu yapmazlarsa ve cemaat şuurunu diri tutmazlarsa; cemaat olmanın avantajlarını ve nimetlerini kaçırırlar. ‘Cemadat’, yani şuursuz, sıradan sürü haline gelirler. Sürüleri güden çobanlar de her zaman bulunur.
Cemaat bir vucubiyet, cemaatsizlik bir vebaldir. Bu işin keyfiyeti kişinin kendi isteğine bırakılmamış “olmazsa da olur” değil, aksine "olmazsa olmazımızdır". 

İnsanın ihtirasları, çıkarcı, bireyci, bencil, dünyacı, karanlıklardan kurtulup gün yüzüne çıkması cemaat ortamlarının rahmet ve bereket ikliminde mümkün oluyor Kişi cemaat potasında olgunlaştıkça toplumsal duyarlılığı gelişir… 

Cemaat kişisel kabiliyetleri, kazanımları sosyalleştirmek için vardır Hem kendi kalmak, hem de cemaat atmosferinde zenginleşmek, derinleşmek, durulaşmak fırsatı yakalanmış oluyor

Modern dönemlerde İslami misyon ve mesajı sürdürebilme imkanı cemaat formunda kendini gösteriyor Modernite ile gelen köklü yıkıma karşı duracak tek potansiyel güç İslamdır Cemaat tüm zamanların bir zaruretidir.

İnsanı toplum içerisinde bireyselleştirerek şahsiyetsizleştiren modernizm, insanı yalnızlaştırıp onun için birer tutamak ve koruyucu çatı niteliği taşıyan aile ve cemaat alanlarını yok etmiştir İslamda ise cemaat fertler için koruyucu bir çatı oluşturur. Ve bu kaynağını Vahiyden alan sahici bir birliktelik olan bir bağdan oluşturur. İslam cemaati arasındaki bağ iman ve kardeşlik bağıdır.”

İslâm cemaat dinidir. İslâm’ın ilke ve prensipleri en güzel şekilde cemaatle beraber yerine getirilir. İslâm, müslümanların şuurlu cemaatler olmasını emretmiştir. Peygamberimiz Medine’de bu örnek cemaati kurmuş ve nasıl olacağını göstermiştir. Böyle bir cemaat mü’min için koruyucu bir elbise, kale gibidir.

Cemaat olan mü’minler birbirlerini daha iyi tanırlar, birbirlerini sever sayarlar, destek olurlar, yardımda bulunurlar. Birbirlerinin durumlarından haberleri olur, birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar. Tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısıyla kederlenirler.

İslâmî cemaat, Kur’an anlayışı ve Peygamberin yolu üzerine kurulur. Onların arasında kardeşlik, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, fedâkârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile, meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur.

İslami cemaat Şura merkezlidir, İstişareyi tabana yayar. İstişareyi çalışmaların her aşamasında sistematikleştirir. Yukarıdan aşağıya istişari mekanizmalar kurar. Şahıs merkezli değil, Kadro merkezlidir. Lider merkezli yapılar cemaat değil olsa olsa örgüt veya tarikat olur.

Cemaatin ne kadar önemli olduğunu Kur’an ve hadislerden delillendirerek yazımızı nihayete erdirelim.

Rabbimiz , müslümanları Kur’an etrafında bir araya gelmeye dâvet ediyor (Âl-i İmran, 103).

Dinlerini parçalayanlar gibi parça parça olmaktan sakındırıyor (Rûm, 32).

Kuvvetli bir bina gibi bir araya gelip kendi yolunda cihad eden mü’minleri sevmektedir (Saff, 4)

“Onların işleri aralarında şura-danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler. Bir haksızlığa uğradıklarında üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar ”(Şûrâ: 38-39) buyurarak, müminlere işlerini ortaklaşa yapmalarını ve yardımlaşmalarını emredip, birlik ve beraberlik içinde olmalarını istemiştir.

“Allah ve Rasûlune itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal: 46)

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” (Al -i İmran 104)

"Sen yönünü Allah'ı birleyici olarak doğruca dine çevir. Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Yalnız O'na yönelin ve O'ndan korkun; namazı kılın ve (Allah'a) ortak koşanlardan olmayın. Onlar ki dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her grup kendi yanındakiyle sevin(ip övün)mektedir. " (Rum, 30/30-32).

Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm):
Cemaati terketmenin de cahiliye huylarından biri olduğunu ilan etmektedir.
“Nitekim bir hadiste Abdullah b. Ömer’den rivayet ile Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Kim elini itaatten çekerse, kıyamet günü hüccetsiz olarak Allah'a kavuşur. Kim de boynunda bey'at olmadığı halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüş olur." ( Muslim, 3441)

Ne yazık ki bugün müslümanlar genelde bu duruma düşmüşler, dinlerini parça parça edip gruplara ayrılmışlardır. Övünmeleri de diğer gruptakilere karşıdır.

Peygamber (s.a.v.): "Cemâat rahmettir, tefrika ise azaptır" buyurmaktadır. (İbn Hanbel, IV,145).

Yine şöyle buyurur: "Allah'ın eli cemâatle beraberdir."(Tirmizî, Fiten, 7).
"Bereket cemâatle beraberdir. " (İbn Mâce, At'ime, 17).

Hz. Peygamber (s.a.s.) "Mu'minlerin birbirlerine karşı sevgi ve merhametlerindeki örneği bir vücudun örneği gibidir. Bir azası rahatsızlandığında tüm vücut uykusuzluk ve ateşle ona ortak olur."(Buhari-Müslim) buyurmuştur. 

"Kıyamet günü Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: Celalim için birbirlerini sevenler nerededir? Benim gölgemden başka gölge bulunmayan bu günde, Ben onları gölgemde gölgeleyeceğim." (Muslim) 

"Nefsim elinde olana yemin olsun ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (kâmil manada) iman etmiş olamazsınız." (Muslim Îmân, 94) 

(Birbirinizi sevmenize sebeb olacak ameli söyliyeyim mi. Aranızda selamı yayın) hadisin diğer farklı varyantlarında bu ifadeler bulunmaktadır.

"Allah için birbirini seven ve O'nun için bir araya gelip ayrılan iki kişi" de Allah'ın, hiçbir gölgenin bulunmadığı günde kendi gölgesinde gölgelendireceği kimselerdendirler.(Buhari-Muslim) 

Enes b. Malik (r.a)’den: Rasulullah (s.a.s) buyurduki: “Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini kardeşiniz içinde arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.” (Buhari-Muslim)

Yazımı İmam Malik'in şu sözüyle sonlandırıyorum: 
“Cemaatta hoşunuza gitmeyen şeyler, ayrılıkta hoşunuza giden şeylerden daha hayırlıdır.”

İDRİS GÖKALP

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder