CEMAAT
KAVRAMININ YENİDEN İHYASI
Ümmet coğrafyasında son yüzyılda yaşanan emperyalist
kuşatma, zulüm, işgal ve sömürü kendini her alanda göstermiştir. Özellikle
İslam’ın hayatta görünür olmasını reddeden ve dini vicdanlara hapseden “seküler
ve ladini” beşeri ideolojilerin Müslümanlar üzerinde yaşattığı sarsıntı çok
hazin olmuştur.
Bizi biz yapan asli
değerlerimizi yok etmeyi amaçlayan emperyal küfür cephesi işgal ettiği
coğrafyamızda kirli, karanlık ve sinsi işlerini daha sonra yerli devşirmeler
eliyle yürüttü.
Osmanlı Devletinin mirası üzerine
kurulan Türkiye, maruz kaldığı emperyal kuşatmanın cebri boyutunu Kurtuluş
Savaşı ile kısmen bertaraf etmiş olmasına rağmen, psikolojik boyutuyla tamamen
batıya teslim olmuştur. İnanç ve kültürel değerleriyle barışık olmayan ve her
yönüyle batıyı taklit eden sözüm ona aydın tipi bu teslim olma sürecinde aktif
rol oynamıştır.
Seküler, kapitalist ve laik yaşamın
dayatıldığı bu topraklarda Müslümanlar baskılar karşısında kendi inanç
değerlerini muhafaza edebilme ve bunu gelecek nesillere taşıyabilme adına çok
büyük sıkıntılara göğüs germiş, olmadık baskılara maruz kalmış ve canını dahi
vermekten çekinmemiştir. Militarist, baskıcı ve tek tipleştirici bir anlayışı
dikte etmeye çalışan egemen güçler, sözde aydınlar eliyle ve askeri baskılarla
halkı mankurtlaştırma, batılılaştırma ve emperyalist devletlerin kuklası haline
getirme adına her on yılda bir bu topraklarda darbe yapmışlardır. Bu
topraklarda yapılan her darbe hiç şüphesiz insanımızla İslam arasındaki bağları
koparma ve İslam’ın etkisini azaltma projesi olarak temayüz etmiştir.
15 Temmuz 2016 Cuma günü
yine emperyal küfrün ve işbirlikçilerinin eliyle gerçekleşen darbe
projelerinden birine şahit olduk. Allah’a hamd olsun halkın basiretli direnişi ve
Allah’ın inayeti ile darbe püskürtülmüş ve başarısız olmuştur. Bu darbe
girişimini diğer darbelerden farklı kılan; planlayıcılarının, yılardır bu ülkede
“Gülen Cemaati” veya "Hzimet" hareketi adıyla şöhret bulmuş olması ve liderlerinin “Muhterem
hocaefendi” sıfatıyla anıldığı masonik tarzda yapılanmış ve devletin kılcal
damarlarına sızmış bir örgüt tarafından yapılıyor oluşudur.
Bu süreçte toplumsal algıda en fazla yıpranan ve zarar
gören İslami kavramlardan biri “cemaat” kavramı olmuştur. Bu yazı özellikle son
darbe girişimi ile yıpranan, yozlaştırılan, içi boşaltılan ve bir gruba hasredilen
cemaat kavramının İslami bir bakış açısıyla tekrar asli hüviyetine kavuşmasına
mütevazı bir katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Gayret bizden, muvaffakiyet
Rabbimizdendir.
Cemaatin; Lugat anlamı:
"Toplamak, bir araya getirmek" anlamındaki cem' masdarından türeyen
Arapça bir kelimedir.
Istılahtaki anlamı ise
İnsan topluluğu, bir fikir ve inanç etrafında toplanmış kimselerdir. İslâm
cemâati.
Fıkıhtaki manası ise;
Namazda imama uyanlar anlamına gelen terimdir.
Dinimiz İslam, cemaat dinidir.
Müslümanların cemaat halinde yaşamalarına; her hususta birbirlerini destekleyen
ve birbirlerine yardımcı olan bir toplum olmalarına önem vermiştir.
Peygamberimiz (s.a.v) müminleri, bir yapı içerisinde birbirleriyle kenetlenmiş
tuğlalara benzetmektedir. Kur'an-ı Kerim, bütün müminleri “kardeşler” olarak
niteler.
İslam cemaati kardeşlik, adalet, yardımlaşma,
dayanışma ve fedakârlık üzerine kurulur. Sınıf, ırk, renk, dil ve bölge
farklılıkları bile aralarında ayrılık nedeni olmaz. Bütün bunlar İslam'ın büyük
çatısı altında toplanabilir. Bütün bu özellikleriyle beraber İslam, onları bir
bütün ve tek ümmet olarak kabul eder.
Onları birbirlerine
bağlayan ana bağ akide bağıdır. Aralarındaki birlik ve beraberliğin temel
dayanağı ise, Allah'ın kitabı Kur'an ve Resulullah'ın sünnetidir. İttihad ve
ittifak, Kur'an ve sünnetin bildirdiği yol üzere ancak olur.
En geniş anlamıyla
‘cemaat’; İslâm ümmeti topluluğunu ifâde eden bir kavramdır. Dünyadaki bütün
müslümanlar bu anlamda bir bütün halinde ‘cemaat’tirler. Bu cemaatin ana
özelliği, aynı Din’e, yani Tevhid Dinine inanmaları, aynı kıbleye
yönelmeleridir. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün müslümanlar
İslâm cemaatinin birer üyesidirler.
Cemaat; rastgele, tesadüfen
veya şartların bir araya getirdiği insanlar değildir. Cemaatin üyeleri de
yaptıklarını bilmeyen, hangi şartlar altında bir araya geldiğinden habersiz ve
şuursuz kimseler değillerdir. Cemaat, şuurlu bir birlikteliktir. Kuru
kalabalık, cansız varlıklar yani kitle (cemadât) değildir.
İslam dini esasları
bakımından bir müminin nerede olursa olsun diğer müminlerle kardeş olduğu için
bir araya gelmek mecburiyetindedir. En basit olarak namazların cemaatle
kılınmasının, hac ve oruç vb. ibadetlerin de toplu halde yapılan ibadetler
olmasının bunun somut-zorunlu göstergelerinden biridir.
Örgüt değil cemaat: cemaat
kavramının içi boşaltılmış olsa bile biz ona sahip çıkmalıyız. Zira her kavram
kendi dünyasını rengi ile boyar (aidat değil infak, eleman değil kardeş vs).
Çünkü dil, düşüncenin meskenidir. Her dünyanın dili vardır, her dilin de
dünyası (türban- başörtüsü, şeker bayramı-ramazan bayramı, etik-ahlak gibi)…
Cemaat ne ferdin
şahsiyetini yok eder, yok sayar ne de onu tabulaştırır. Cemaat organize bir
yapıdır ve canlı bir beden gibidir. Zaten İslam’da da bir vücudun azaları gibi
olmak, komşusu aç iken tok yatmamak vaaz edilir. Aynı zamanda cemaat; ilke,
inanç, ahlak, hedef, program, yöntem, bilgi, meşruiyet ve temsil kavramlarını
da içine alır.
Rabbimiz, Müslümanlara
cemaat olmalarını emretmiştir. Ayrılığa düşmememiz için kendi ipine sımsıkı
sarılmamızı ister. Aksi halde yeryüzünde dağılacağımızı ve yok olacağımızı
bildirir. Çağın bireyci anlayışına esaslı bir karşı duruş ancak Cemaatle
mümkündür.
Öncelikle şunu ifade edeyim
ki İslam cemaat dinidir. Bu yüzden İslam'da kollektif çalışmaya, cemaatle
ibadete önem verilmiştir. Gerçek anlamda bir cemaat oluşursa güçler birleşir.
Cemaatten kopanların kendilerini şeytanın ve askerlerinin hile ve vesveselerine
karşı korumaları zordur. Fakat unutmamak gerekir ki cemaat kelime olarak "birlik,
bütünleşme, bir araya gelme ve topluluk" anlamlarına gelir. Yani cemaatte
ayrılık değil bütünlük esastır. Bu yüzden İslami kaynaklarda zaman zaman cemaat
aynı zamanda ümmet anlamına kullanılır. "Ehli sünnet" için de
itikatla ilgili kitaplarda çoğunlukla "ehlu's-sunne ve'l-cemaa" adı
kullanılır. Burada kastedilen ise ehli sünnetin ana kitleden ayrılmayan itikadi
mezhep olduğuna işarettir.
Müslümanlar namazda niçin
bir araya geldiklerinin şuurunda oldukları gibi, müslümanlarla niçin bir arada
olmaları gerektiğinin de farkındadırlar. Onların cemaat oluşu bilinçli bir
tercihtir. Onların aralarındaki bağ iman bağıdır; soy, hemşehrilik, ırk,
kabile, hizib, ya da vatandaşlık, hele hele çıkar beraberliği hiç değildir.
Müslümanlar bulundukları
yerlerde küçük cemaat olsalar bile aynı özelliği taşırlar, aynı şuura
sahiptirler. Herhangi bir amacı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen mü’min
topluluklarının da bundan farklı yanları yoktur. Bazen bütün müslümanların bir
önderin (imamın) yönetimi altında bir araya gelmeleri mümkün olmayabilir.
Şartlar buna müsaade etmeyebilir.
Müslümanlar bulundukları
yerde, az da olsalar cemaat anlayışını yaşatmakla görevlidirler. Bazı
mü’minler, bir amacı ya da bir hedefi gerçekleştirmek üzere bir araya
gelebilirler, bir grup çalışması yapabilirler. Vakıf, dernek, teşkilat çatısı
altında örgütlenebilirler. Bu şekilde oluşan cemaatler, kendi aralarında bazı
prensipleri uygulasalar bile, diğer müslüman cemaatlerle İslâm kardeşliği
çerçevesinde ilişki kurarlar, ayrılık gütmezler, onlara sırtlarını dönmezler.
Bir cemaatin İslâmî olup
olmaması, onun İslâmî prensiplere ne kadar uyduğuna bağlıdır. ‘En iyi cemaat
biziz’ iddiası geçersizdir.
Belli bir amacı ve
çalışmayı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen cemaatler, tefrikaya sebep
olmamalı, müslümanları bölüp parçalamamalıdır. Dinde ayrılık güdenlerin ve
kendi cemaatinin veya grubunun görüşlerini, prensiplerini din haline
getirenlerin son derece hatalı oldukları açıktır. Kaldı ki İslâm sürekli bir
şekilde müslümanların kardeşliğini vurgulamakta, onları ‘vahdet’e dâvet
etmektedir.
Tevhid itikadını benimsemiş
müminler cemaatli olmak fakat cemaatçi olmamak zorundadırlar.
Müslümanlar, yaşadıkları
yerlerde azınlık da olsalar cemaat olmaya çalışmalılar. Bunu yapmazlarsa ve
cemaat şuurunu diri tutmazlarsa; cemaat olmanın avantajlarını ve nimetlerini
kaçırırlar. ‘Cemadat’, yani şuursuz, sıradan sürü haline gelirler. Sürüleri
güden çobanlar de her zaman bulunur.
Cemaat bir vucubiyet, cemaatsizlik
bir vebaldir. Bu işin keyfiyeti kişinin kendi isteğine bırakılmamış “olmazsa da
olur” değil, aksine "olmazsa olmazımızdır".
İnsanın ihtirasları,
çıkarcı, bireyci, bencil, dünyacı, karanlıklardan kurtulup gün yüzüne çıkması
cemaat ortamlarının rahmet ve bereket ikliminde mümkün oluyor… Kişi cemaat potasında olgunlaştıkça
toplumsal duyarlılığı gelişir…
Cemaat kişisel kabiliyetleri,
kazanımları sosyalleştirmek için vardır… Hem kendi kalmak, hem de cemaat
atmosferinde zenginleşmek,
derinleşmek, durulaşmak fırsatı
yakalanmış oluyor…
Modern dönemlerde İslami
misyon ve mesajı sürdürebilme imkanı cemaat formunda kendini gösteriyor… Modernite ile
gelen köklü yıkıma karşı duracak tek potansiyel güç İslam’dır… Cemaat tüm zamanların bir zaruretidir.
İnsanı toplum içerisinde
bireyselleştirerek şahsiyetsizleştiren modernizm, insanı yalnızlaştırıp onun
için birer tutamak ve koruyucu çatı niteliği taşıyan aile ve cemaat alanlarını
yok etmiştir… İslam’da ise cemaat fertler için koruyucu bir çatı oluşturur.
Ve bu kaynağını Vahiyden alan sahici bir birliktelik
olan bir bağdan oluşturur. İslam cemaati arasındaki bağ iman ve
kardeşlik bağıdır.”
İslâm cemaat dinidir.
İslâm’ın ilke ve prensipleri en güzel şekilde cemaatle beraber yerine
getirilir. İslâm, müslümanların şuurlu cemaatler olmasını emretmiştir.
Peygamberimiz Medine’de bu örnek cemaati kurmuş ve nasıl olacağını
göstermiştir. Böyle bir cemaat mü’min için koruyucu bir elbise, kale gibidir.
Cemaat olan mü’minler
birbirlerini daha iyi tanırlar, birbirlerini sever sayarlar, destek olurlar,
yardımda bulunurlar. Birbirlerinin durumlarından haberleri olur, birbirlerinin
eksik taraflarını tamamlarlar. Tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısıyla
kederlenirler.
İslâmî cemaat, Kur’an anlayışı ve Peygamberin yolu
üzerine kurulur. Onların arasında kardeşlik, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma,
fedâkârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile, meslek, bölge
üstünlüğü gibi şeyler yoktur.
İslami cemaat Şura
merkezlidir, İstişareyi tabana yayar. İstişareyi çalışmaların her aşamasında
sistematikleştirir. Yukarıdan aşağıya istişari mekanizmalar kurar. Şahıs
merkezli değil, Kadro merkezlidir. Lider merkezli yapılar cemaat değil olsa
olsa örgüt veya tarikat olur.
Cemaatin ne kadar önemli
olduğunu Kur’an ve hadislerden delillendirerek yazımızı nihayete erdirelim.
Rabbimiz , müslümanları
Kur’an etrafında bir araya gelmeye dâvet ediyor (Âl-i İmran, 103).
Dinlerini parçalayanlar
gibi parça parça olmaktan sakındırıyor (Rûm, 32).
Kuvvetli bir bina gibi bir
araya gelip kendi yolunda cihad eden mü’minleri sevmektedir (Saff, 4)
“Onların işleri aralarında
şura-danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler. Bir
haksızlığa uğradıklarında üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar ”(Şûrâ:
38-39) buyurarak, müminlere işlerini ortaklaşa yapmalarını ve yardımlaşmalarını
emredip, birlik ve beraberlik içinde olmalarını istemiştir.
“Allah ve Rasûlune itaat
edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.
Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal: 46)
“İçinizden hayra çağıran,
iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren
onlardır.” (Al -i İmran 104)
"Sen yönünü Allah'ı
birleyici olarak doğruca dine çevir. Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu
fıtratına doğrult. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması
değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Yalnız
O'na yönelin ve O'ndan korkun; namazı kılın ve (Allah'a) ortak koşanlardan
olmayın. Onlar ki dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her grup kendi
yanındakiyle sevin(ip övün)mektedir. " (Rum, 30/30-32).
Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm):
Cemaati terketmenin de cahiliye huylarından biri olduğunu ilan
etmektedir.
“Nitekim bir hadiste Abdullah b. Ömer’den rivayet ile Rasûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm):
"Kim elini itaatten çekerse, kıyamet günü
hüccetsiz olarak Allah'a kavuşur. Kim de boynunda bey'at olmadığı halde ölürse,
cahiliye ölümü ile ölmüş olur." ( Muslim, 3441)
Ne yazık ki bugün müslümanlar genelde bu duruma
düşmüşler, dinlerini parça parça edip gruplara ayrılmışlardır. Övünmeleri de
diğer gruptakilere karşıdır.
Peygamber (s.a.v.): "Cemâat rahmettir, tefrika
ise azaptır" buyurmaktadır. (İbn Hanbel, IV,145).
Yine şöyle buyurur: "Allah'ın eli cemâatle
beraberdir."(Tirmizî, Fiten, 7).
"Bereket cemâatle beraberdir. " (İbn Mâce, At'ime,
17).
Hz. Peygamber (s.a.s.) "Mu'minlerin birbirlerine
karşı sevgi ve merhametlerindeki örneği bir vücudun örneği gibidir. Bir azası
rahatsızlandığında tüm vücut uykusuzluk ve ateşle ona ortak
olur."(Buhari-Müslim) buyurmuştur.
"Kıyamet günü Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: Celalim
için birbirlerini sevenler nerededir? Benim gölgemden başka gölge bulunmayan bu
günde, Ben onları gölgemde gölgeleyeceğim." (Muslim)
"Nefsim elinde olana yemin olsun ki iman
etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (kâmil manada) iman
etmiş olamazsınız." (Muslim Îmân, 94)
(Birbirinizi sevmenize sebeb olacak ameli söyliyeyim
mi. Aranızda selamı yayın) hadisin diğer farklı varyantlarında bu ifadeler
bulunmaktadır.
"Allah için birbirini seven ve O'nun için bir
araya gelip ayrılan iki kişi" de Allah'ın, hiçbir gölgenin bulunmadığı
günde kendi gölgesinde gölgelendireceği kimselerdendirler.(Buhari-Muslim)
Enes b. Malik (r.a)’den: Rasulullah (s.a.s) buyurduki:
“Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini kardeşiniz içinde arzu etmedikçe iman
etmiş olmaz.” (Buhari-Muslim)
Yazımı İmam Malik'in şu sözüyle sonlandırıyorum:
“Cemaatta hoşunuza gitmeyen şeyler, ayrılıkta hoşunuza giden
şeylerden daha hayırlıdır.”
İDRİS GÖKALP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder