İMANIN GÖLGESİNDE
İman,
bir şeye tereddütsüz inanmak, güvenmek, verilen bir habere kalpten inanmak,
haberi getireni tasdik etmektir. Istılahta ise; Resulallah’ın (sav) Allah
katından getirdiği haber ve hükümlerin hepsini kalp ile tasdik, dil ile ikrar
etmek ve gereğince amel etmeye çalışmaktır.
Cibril
hadisinde iman: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret
gününe inanmak, yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmek” diye tarif
edilmiştir.
İman
kalpte; Allah sevgisi, O’na boyun eğme, korkma, ümit etme, varlığı karşısında
ürperme, tevbe etme, tevekkül, sığınma, güvenme ve benzer şekillerde tecelli
eder. Dışa yansıyan yönü ise; Allah’ın şeriatıyla hükmetmek, O’na ve Rasulüne
tam itaat etmek, namaz kılıp, oruç tutmak, zekât vermek, haccetmek ve farz
kılınan diğer şeyleri yerine getirmektir.
Allah
Resulu (s.a.v) şöyle buyurur: "İman yetmiş (veya altmış) küsur şubedir.
Bunların en üstünü La İlahe İllallah, en düşüğü ise eza veren şeyleri yoldan
uzaklaştırmaktır. Hayâ da imanın bir parçasıdır. (Müslim)
Hasan Basri şöyle der: "İman kuru bir
iddiadan ibaret değildir. Bilakis iman kalplerde yerleşen ve amellerin
kendisini tasdik ettiği şeydir.
İmam Şafi şöyle der: "Sahabe
ve tabiinden ta bize kadar gelen bilgilere göre imanın söz, amel ve niyet
olduğunda icma sabittir. İmam Ahmed'de bu noktada İmam Şafi'ye yakın cümleler
söylemektedir.
Şunu iyi
bilmeliyiz ki iman Müslümanın hayatında en büyük nimettir. Onsuz bir hayat
zillet ve rezaletin ta kendisidir. Çünkü iman kişilere şahsiyet, toplumlara
izzet, devletlere kuvvettir. Hakiki iman kişilere saadeti kazandırdığı gibi,
hakikati haykırmak için kâinata meydan okutturur. Bu hakiki imanın lezzetini
bilenler ancak onunla yaşayanlardır. Onun için muvahhid bir Müslüman zindanı
medreseyi yusufiye, sürgünü seyahat, davası uğrunda ölmeyi en büyük rütbe
olarak görür. Bundan dolayı imandan mahrum olan bir toplum insanlığın başına
bela olduğu gibi tarih sayfasından silinmeye de mahkumdur. Fakat ehli iman
dünya ve ahirette Allah katında büyük bir rütbeye sahiptir. Allah her an onlara
yardım eder, hem sever hem de sevdirir. Kısacası iman emin ve emanın sigortası
olduğu gibi, iman ehli de toplumlar için güvencenin simgesidirler.
Aslen âlemi İslam'ı küfür âlemine
çeviren, Müslümanları zelil kâfirleri aziz kılan, ehli imanı bölük pörçük eden
dış ve iç unsurlar değildir. Bu noktada asıl rolü oynayan iman gibi esas
kavramların içinin boşaltılması ve bizim de bunun ruhunu kaybetmemizdir. Bu
nedenle İslami kavramları yeniden ihya etmeli, özellikle iman kavramının mahiyetini
iyice idrak etmeliyiz.
İman kelimesi, türevleriyle
birlikte Kur'an-ı Kerim'de fiil ve isim olarak 35 değişik kalıpta toplam 812
kere kullanılmıştır. Kur’an’ın onda birinden fazlasının imanla direkt ilgili
ifâdeler olması, konunun önemini göstermek için yeterlidir.
Kuran, iman hakkında gayet
incelikli ve sevdirici ile bir üslup ile bahsetmekte, onu çekici bir görünümde
tasvir etmekte ve imanı doğru, kesin ve açık bir şekilde tespit etmektedir.
Kuranın iman hakkındaki sözleri hak ve doğrudur; çünkü o Allahın kelamıdır.
Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?
Elinizdekini tasdik etmek
üzere indirdiğim Kur'an'a iman edin." (Bakara, 41) "Allah'a ve
Peygamberine iman edin. Eğer iman eder ve takvâlı olursanız en büyük mükâfat
sizindir." (Âl-i İmran, 179) "Ey iman edenler, Allah'a,
Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman
edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü
inkâr ederse, son derece büyük bir sapıklığa düşmüş olur." (Nisâ, 136)
“Benim kalbim temiz, kimseye kötülük düşünmem, herkesin iyiliğini isterim”
diyerek kendini kandıranlara gerçek iyiliğin ne olduğunu Kur’an şöyle açıklar: "Gerçek
iyilik, yüzünüzü doğuya veya batıya döndürmeniz değil; Allah'a, ahirete,
meleklere, kitaplara ve Rasûllere iman etmenizdir..." (Bakara, 177)
İman, insanı kopmaz, çürümez
bir bağa kavuşturur ve boşluklara yuvarlanmasını önler. (Bakara, 256). İmandan
yoksun kalanları Kur'an, hayvanların en şerlisi olarak anmaktadır. (Enfâl, 55)
Fakat, ne yazık ki, insanlığın çoğunluğu bu imandan uzak bulunmuştur,
bulunacaktır. (Bkz. Hûd, 17; Ra'd, 1, 31; Yûnus, 99; Yûsuf, 16, 103)
İman, muhtevâ (içerik)
yönünden ise, yani iman edilmesi gereken hususlara parça parça, peyderpey
inanma gibi bir artış veya bunda bir azalma kabul etmez. Çünkü doğru iman,
ancak tam teslimiyet ve bütünüyle kabul etmekle geçerli olur. Kısmî iman, kısmî
küfür demektir. Bir kısmını inkâr da tamamını inkâr gibidir. İman edilmesi
gereken unsurlar birbirine bağlı bir bütündür.
İman; sabit bir hakikat, büyük
bir değer, engin bir nimet, nur, hidayet ve hayattır. İman varlığımızın en
büyük hakikati ve hayatın en büyük nimetidir.
İnsan, iman ile kendisini
bulur, varlığının sırrına vakıf olur ve varlık içindeki gücün görevini bilir.
İnsan, insanlığını ancak iman ile gerçekleştirebilir. İnsan, iman olmadan
hiçbir değere sahip değildir.
İman dil ile ikrar, kalp ile
tasdik ve azalarla ameldir. Daha özlü bir ifadeyle iman; inanç, tasdik ve
ameldir. Bu üç unsur birbirini tamamlar ve bütünler. Bu unsurlardan her biri
hakikatin bir parçasını temsil eder.
İmanın amellerle tezahürü
olmalıdır. Güneşten ısı, gülden koku saçıldığı gibi, imandan da ameller
saçılmalıdır. İmanın söz, fiil ve eylemlerle ispatlanması gerekir. Yoksa iman,
birtakım istek ve temennilerden ibâret değildir. “İman, istek ve süsten
ibâret değildir. Ancak iman, kalpte yerleşip amelde kendisini gösterendir.”
İman, Allah ve Resulünü sevmeden olmaz. Hem öyle ki, bir mü’min için, Allah ve Resulü’nün
her şeyden sevimli olması lazımdır. Bu sevginin mutlaka amel ve fiillerle
ispatı lazımdır. Yoksa sadece söz ile sevgi olmaz.
İman dediğimiz şey, Allah ve
Rasûlü'ne karşı sevgide şekillendiği gibi, Allah'ın dinini yüceltmek ve üstün
kılmak için cihad etmede, yeryüzünde zulmü ve fesadı önlemek için mücâdele
vermede de şekillenmelidir. Allah'a yaklaşmak için namaz ve oruca devam etmede,
haram ve helâle ittibâ etmede de iman kendini göstermelidir. Allah, imandan söz
ederken, iman ile birlikte amellerden de söz ediyor. Bu amellerin ekseriyeti de
cihad kavramında birleşir. Çünkü cihad, imanın ruhu ve ameli olarak ortaya
çıkar. "Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Rasûlü'ne iman
ettikten sonra şüpheye sapmayıp, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad
ederler. İşte onlar, imanlarında sâdık (doğru) olanların ta kendileridir."
(49/Hucurât, 15)
İman, insana dünyada çok büyük
onur ve âhirette ebedî mutluluk sağlar. Cennet bedava değildir. Kur'an, imanın
bir imtihan, ıstırap ve çile işi olduğuna dikkat çeker. "İnsanlar,
sandılar mı ki, 'iman ettik' demeleriyle bırakılacak, inceden inceye imtihan ve
ıstıraba çekilmeyecekler. Yemin olsun, biz onlardan öncekileri de inceden
inceye deneylerden geçirmişizdir." (Ankebut, 2)
Hayâtın anlamı ve insanın
mahlukat içerisinde taşıdığı bir imtiyaz olan imanı bir ağaca benzetirsek, bu
ağacın kökü kalpte, gövdesi akılda ve dalları organlardadır. Bu ağacın meyvesi
ise amellerdir. Ağacı kökü, gövdesi, dalları ya da meyvesi olmadan tanımlamaya
kalkanlar, onu eksik ve yanlış tanımlamak zorunda kalacaklardır. Dalları
kurumuş, meyve vermeyen ağaç, odun parçasından başka bir şey değildir ve
yanmaya lâyıktır.
İman, aslında insanın
şerefinin en büyük delilidir. İnsanın fizikötesi boyutunun fizikî boyutundan
çok daha yüce ve anlamlı olduğunu, onun iman edebilirliğiyle açıklayabiliriz.
İman, insanı fiziğin dar ve statik sınırlarından kurtarıp onu kendi dışındaki
âlemlerle bütünleştiren muharrik güçtür; enerjidir, aksiyon ve eylemdir. İman
gibi muazzam bir imkânı kullanmayan insan, bedeninin daracık kabuğuna sıkışıp
kalmış, meleklerle ve diğer aşkın varlıklarla yarıştığı bir kulvarı terkederek
kendisini, hayvanlarla paylaştığı fiziğin dünyasına mahkûm etmiş demektir.
İman şereftir. Bugün
müslümanın en önemli sorunlarından biri, kimlik bunalımıdır. Bunun farklı
tezahürleri olan kişilik erozyonu, şahsiyetsizlik, zillet ve meskenettir.
Müslümanın kimlik bunalımı imanını iktidar edemeyişinden, müslüman oluşuyla
iftihar edemeyişinden, daha doğrusu iftihar edebilecek bir imana sahip
olamayışındandır. Bu durum, kâfirleri sevmeyi ve onlara gıpta etmeyi
getirecektir.
Allah’a iman, insan ile
yaratıcısı arasında en şerefli bağı teşkil etmektedir. Zira yeryüzünde en
şerefli varlık insandır. İnsanın en şerefli yeri kalbidir. Kalbin de en şerefli
şeyi imandır. Bu bakımdan iman ve hidâyet, nimetlerin en üstünü ve Allah’ın en
büyük lutfudur. “Allah imanı size sevdirdi. Onu kalplerinizde süsledi.
Küfrü, fâsıklığı ve isyanı size çirkin gösterdi. İşte rüşdünü bulanlar da
onların ta kendileridir.” (Hucurât, 7)
İman itminan, tasdik ve
yakindir. İmanın gölgesi tüm hayatı kuşatır ve görünür biçimde etkiler. İman
ehlini gören ve onunla ilişkide bulunan herkes, imanın onun üzerindeki olumlu
etkisini görür ve hisseder. İman kendisini belli eder. İman ehlini tanıyan ve
onunla ilişki kuran kimse bundan mutluluk duyar. Ondaki güzel vasıfların imanın
ürünü olduğunu anlar. Dolayısıyla bu müminin lisanı hali, imanın en iyi
mütercimidir.
Allah’ın bizden istemiş olduğu
iman, canlı ve faal, gelişen ve etkili, yöneten ve yönlendiren bir imandır.
Sahibine fayda veren bir iman, kalbe ekilip burada gelişen, büyüyen ve
aydınlatan imandır. O kendi ziyneti ile kalbi süsler ve onu tamamen sararak
doldurur. Kendi nuru ile müminin içini ve dışını aydınlatır. Gölgesi ile
kuşatır. Onun için her an güzel ürünler vermeye devam eder…
Peygamberler, Allah dostları,
Salih ve sadık müminlerin yaşadığı bu hakiki iman, Salih amelleri intaç eder.
Davranışlarımız, hayatımız ve yaşadığımız vakıa d ancak bununla düzelir.
Hareket ve himmet, neşet ve
gayret, cehd ve mücahede, cihad ve eğitim, güç ve izzet, sebat ve yakin…Tüm
bunlar muteber bir imandan kaynaklanır.
Allah azze ve cellenin şu
buyruğunu tekrar hatırlayalım: “İnananlar ancak, o kimselerdir ki Allah
anıldığı zaman kalbleri titrer, ayetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını
artırır. Ve Rablerine güvenirler; namaz kılarlar; kendilerine verdiğimiz
rızıktan yerli yerince sarf ederler. İşte gerçekten inanmış olanlar bunlardır.
Onlara Rablerinin katında mertebeler, mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar
vardır.(enfal 2-4)
Şehid Seyyid Kutup iman
konusunda bakın neler diyor:
“İman bir hareket, bir eylem,
bir ihya ve ıslahtır. Allah’a doğru yöneliştir. İman vicdanın derinliklerine
gömülü, gizli, pasif, çekingen, büzülmüş bir şey değildir. Hareket içinde
somutlaşmayan sırf iyi niyetlerden ibaret de değildir. İşte imanı hayat içinde
yapıcı büyük bir güç haline getiren İslam’ın apaçık yapısı ve karakteri de
budur.”(Fizilalil Kuran)
Allah’a iman aynı zamanda tüm
varlığımızın imanın tadına varmada kalbimize iştirak etmesidir. Allah’a sadece
kalp ve zihinle iman edilmesi yeterli değildir. Gözlerin, kulakların, diğer
uzuvların, aklın, düşüncenin, hayalin ve diğer tüm duyguların da iman etmesi
gerekir. Mü’min, gece ve gündüz, gidiş ve dönüş, görev ve iş, ilişki ve
irtibatlar, gizli ve aşikar… Her anında iman üzere olması gerekir.
Allah’a nasıl iman edeceğimizi
bilmemiz gerekir. İmanımızın sıcak,
kavi, harekete sevk edici ve yönlendirici olması, Allah imanın manalarını
hayatımızda yaşamamız ve bunun olumlu etkilerini kendimiz, toplum, varlık ve
hayat üzerinde mülahaza etmemiz gerekir.
İmanımızı yeniden gözden
geçirmek zorundayız. Bunu da Kur’an’ın imana bakışı doğrultusunda yapmalıyız ki
imanımızı soyut tasdikten, amele, şeksiz kabule ve uygulamaya dönüştürebilelim;
ona hayat, güç, canlılık, hareket ve cihad ruhu katabilelim…
Allah’tan bizlere kalplerimize
iman yazmasını, bizleri imandan bir ruh ile desteklemesini, bizlerden razı
olmasını ve bizleri kendisine kavuşacağımız ana kadar hak üzere sabit kılmasını
niyaz ediyoruz…
Müderris İdris
Kaynakça
Fizilali’l
İman- Prof.Dr.Salah A.El-Halidi- Buruc yay.
İstismar
edilen kavramlar- Alaeddin Palevi
40
Hadis 40 Ders- Abdullah Yıldız- Pınar yay.
Kavram
Tefsiri- Ahmed Kalkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder