31 Ocak 2016 Pazar

 
 

SURİYE'DEN YÜKSELEN DUA

Şair: Sükutu Sefine
okuyan: İdris GÖKALP
 


GÖKYÜZÜ SAKLAMIŞ GÖKKUŞAĞINI
ARZDA YERYÜZÜNE AĞLAYIŞ
YÜKSELDİ EN SON BİR ANNENİN SURİYEDEN HAYKIRIŞLARI
TEK RENGE BÜRÜNDÜ GÖKKUŞAĞI
MAVİ BULUTLAR RENGİNİ SİYAHA BOYADI
BÜTÜN ALEM BU FERYADA YANDI
YAŞAMI SOLUKLAYAN HERŞEY VARLIĞINDAN UTANDI

BİR BEBEK DİRİLDİ EN SON ENKAZLARIN ALTINDAN
ŞEHİT KOKUYORDU
YASLADI BAŞINI TOPRAĞA
ANNESİ ONU SUYLA DEĞİL TOPRAKLA TEMİZLEDİ BU DEFA
HİÇ BU KADAR TOZLANMAMIŞTI MİNİCİK ELLERİ
ÖLÜM DEĞMİŞKEN YÜZÜNE HALA GÜLÜMSÜYORDU GÖZLERİ

YÜREĞİ SICAK, BAĞRI YANAN ŞAM ŞEHRİNE,
YERİN ALTINDAKİLERİNİ ÜSTÜNE ÇIKARAN BİR BOMBA DAHA DÜŞTÜ
SESİ FERYADLARA KARIŞIP ,
HENÜZ GENÇLİK ÇİÇEĞİNE DOKUNAMAMIŞ ÇOCUĞUN TENİNDE SÖNDÜ
ZULMÜN ZALİMİ ,KARANLIK PENCERESİNDEN YİNE BU MANZARAYA GÜLDÜ

BU DEFA SON NEFESLERİ DUYMAK İÇİN BEKLEDİ GECE
SESSİZ SESSİZ ALDI BÜTÜN CANLARI ELİNE
ZULÜM , KARANLIĞIN GÖLGESİ OLMUŞ
VE AYDINLIK YERİNİ BULUNCA TÜM GÜLEN YÜZLER SOLMUŞ
SABAHIN IŞIKLARI GİRERKEN HÜZÜN EVİNE
BİR BABANIN GÖZYAŞLARI KARIŞTI
ÇEYİZ SANDIĞINI HENÜZ AÇMAMIŞ KIZININ, GÜL YÜZÜNE
GELİNLİĞİNİN RENGİ KARIŞMIŞTI KEFENİNİN BEYAZLIĞINA
YARINLARI VE BUGÜNLERİ ERTELENMİŞTİ SONSUZLUĞA

BİNLERCE CANSIZ BEDENİN ÜZERİNDE BİRİKİYORDU YAĞMUR
İNSANLIK ÇOKTAN TERKEDİP GİTMİŞ , BIRAKMIŞTI KİMSESİZLERİ YARIYOLDA
SESSİZLİK DOLAŞTI YİNE BU ŞEHRİN SOKAKLARINDA
VE SAHİP OLUNAN TEKŞEY DUA
ELLERİNİ KALDIRDI BAŞI TOZLANMIŞ, YÜZÜ KAN RENGİNE BULANMIŞ YETİM
KAİNAT SUSTU VE DİNLEDİ
HER ZERRE BU EMRİ YERİNE GETİRMEK İÇİN BEKLEŞTİ
ACININ VARLIĞINI YAŞAYAN AMA ANLAYAMAYAN YÜREKTEN , DÖKÜLDÜ HECELER
EY RABBİM SEN ZALİMİN ELİNDEN HAKKIMIZI ALACAK MUSALARI YETİŞTİR
KANIMIZ TOPRAĞA KARIŞMADAN ,EBABİLLERİNİ KAHHAR İSMİNE TECELLİ ETTİR
AMİN DEDİ SEMA VE GÖZYAŞLARINI BIRAKTI YARALI AVUÇLARA
AMİN DEDİ YUSUFUN KUYUSUNDAKİ İNSANLIK
AMİN DEDİ SURİYELİ BİR ANNENİN, YAVRUSUNUN YERİNE KUNDAĞA SARDIĞI YALNIZLIK
AMİN DEDİ MÜREKKEBİ GÖZYAŞLARINA KARIŞMIŞ KALEM VE SONRA DA HÜZNE BOYANMIŞ SATIR...
 
 
Tevhid Ehli Olmayanların Özellikleri

1. Partiler ve demokrasiye umut bağlar, ideolojilerden beslenirler.
2. Uluscu ve etnik algıyı belirleyici kabul ederler, milliyetçilik hastalığı her yanlarını kuşatmıştır.
3. Mezhebi ve bağlı bulunduğu grubun çıkarını her şeyin önüne geçirirler.
4. Tağutu red etmeyi kabullenemezler.
5. Güç sahiplerine yaranmak isterler.
6. Muharref gelenek ile modernist düşünce arasında bocalayıp dururlar.
7. Sünneti Resulullahı itibarsız hale dönüştürürler.
8. Rıza ve korku makamlarını Allah'tan gayrısına verirler.
9. Zalimler ve kafirler ile iş tutarlar, onlar ile iş yapanlara sevgi beslerler.
10. Çıkarcı ve ilkesiz hareket ederler, Kuranın önüne sufli duygu ve düşünceleri geçirirler.

 

Kitap Önerisi



 


Kalbin Direnişi


                                              
“Baş döndürücübir rüzgâr esiyor etrafımızda. Kronolojik zaman alabildiğine hızlanmış,durmadan imge yığıyor önümüze. Her şey çok hızlı, o yüzden hiçbir şey kökleşemiyor. Yer tutmak çok zor. Çok sayıda doğru var, ama hiçbir doğru kişinin iç âleminde ruhu sükûna erdirecek yoğunluğa ulaşamıyor. Hepimiz buradayız ve bir orası yok. Köksüz, yurtsuz, kimsesiz, yalnız. Anne babalarımızdan dahi emniyet almadan..."

Böyle diyor Kemal Sayar ve bir çağın, bir toplumun, bir kuşağın serencamını,açmazlarını, çözülme ve savrulmalarını ustalıkla irdeliyor. Akla ve ruha dokunan incelikli çözümlemelerin eşliğinde, hepimiz için, ‘kalbin direnişi'ni merkeze alan bir çıkış yolu öneriyor.

Neden mi?

Çünkü, "sadece kalbi olanlar içlerindeki mucizeleri görebilir ve sadece kalbi olanlar kötülüğe karşı direnebilir."


















 
 
 
“EY YAVRUCUĞUM”
 
            İlk insandan günümüz insanına kadar her anne-baba çocuklarını hayata hazırlama gayretindedir ve onu bir eğitime tabi tutar. İnsanın eğitimi ise belli bir yaşla sınırlı tutulacak kadar dar çerçeveli değildir; öyle ki dünyaya gözünü açıp kapayıncaya kadar eğitim devam eder.
İnsan yetiştirmede gözden uzak tutulmaması gereken ve hiç eskimeyen metod "öğüt'tür. "Nasihat, ders, vaaz, hatırlatma" kelimeleri ile de ifade edilebilen öğüt, insan yaratılışına uygun bir tarzdır. Yaratılışa uygun olduğunu da bir adı "öğüt" olan Kur'ân-ı Kerimden öğreniyoruz.
Meselâ, Cenab-ı Hak, peygamberi Nuh’a (as), "Cahillerden olmayasın diye Ben sana öğüt veriyorum" buyuruyor. (Hud Sûresi, 46)
İnsanları, Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle davet et." (Nahl Süresi, 125.)
"Onlara öğüt ver ve kendilerini ıslâh etmeleri hususunda tesirli bir söz söyle." (Nisa Sûresi, 63.)
Günümüz Türkiye'sinde mazisinden koparılmış bir neslin canhıraş inleyişi kulaklarımızı tırmalıyorsa, bu durum, vahye savaş açmış Batı kaynaklı bir eğitimin meyvesinden başka bir şey değildir. "Bana öğüt verme, para ver" anlayışıdır ki, koca bir nesli özünden ve değerlerinden mahrum yaşatmıştır. "Öğüt" almayı zül telâkki eden anlayış, her türlü yolsuzlukların ayaklarımıza dolaşması neticesini üretmiştir.
 Öğüdün Kur'ânî bir eğitim metodu olduğunu Lokman’ın (as) şahsında görüyoruz. Lokman’ın (as) oğluna öğüd verirken ki üslubu ise bize İslam’da terbiye metodunun şefkat ve merhamet temelleri üzerine bina edildiğini göstermektedir. O hitap tarzı da yazımıza başlık olan “Ey Yavrucuğum!” hitabıdır. Kuran’ı azimüşşanın Lokman (as) şahsında bizlere öğrettiği bu hitap tarzı başta Hz. Peygamberimiz (sav)  olmak üzere ve daha birçok İslam büyüğünün çocuklarına nasihatlerinde kendini göstermektedir.
“Ey Yavrucuğum” hitabıyla başlayan nasihatlerin bir yazıya sığdırılamayacak kadar çok olduğunu ve bu konuda ciltler dolusu eserlerin yazıldığını söylemek abartı olmasa gerek. Özellikle Kur’an’da bu hitapla başlayan nasihatler başta olmak üzere, Hz Peygamberimizden (sav) Hz. Ali’ye,  İmamı Gazali’den Şeyh Edebali’ye, İmamı Rabbaniden Mevlanaya kadar bu konuda söylenmiş birçok kıymetli öğüdü görmek mümkün. “Ey yavrucuğu” veyahut ta başka bir ifadesiyle “Ey oğulcuğum” hitabıyla başlayan bu seslenişler eğitimde tarihi bir gelenektir. Buyurun bu geleneği yeniden ihya etmeğe…
 
 
 

“EY YAVRUCUĞUM” ÖĞÜTLERİ
 

KUR’AN’DAN
 
Ey yavrucuğum" öğüdünün birinci ve asıl kaynağı Kur'ân-ı Kerimdir. Bir nasihat, zikir ve öğüt kitabı olan Yüce Kitabımız bu konuda da bizlere mükemmel bir örnek ve kılavuz olmaktadır. Kur'ân'da geçen bu mânâdaki öğütler peygamberlerden oğullarına olmaktadır. Bu peygamberlerin başında da Hz. İbrahim ve Hz. Lokman gelmektedir.
Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'e öğütleri:  
"Oğlu İsmail kendisiyle beraber iş yapacak yaşa gelince İbrahim ona dedi ki:
'Yavrucuğum, ben rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Sen buna ne dersin?' İsmail ise, 'Babacığım,' dedi. 'Sen emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." (Saffat 102)
Hz. Lokman’ın oğluna öğütleri:
Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle konuştu: "Ey Benim sevgili oğlum! Allah'tan başkasına ilahi sıfatlar yakıştırma! Bil ki, böyle (düzmece) ortaklık yakıştırmalar, gerçekten büyük bir zulümdür!
Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması da, iki yıl içindedir. «Hem bana, hem de anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır.
Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.”
(Lokman,) "Ey yavrucuğum!" (diye devam etti) "Ortada yalnızca hardal tanesi kadar bir şey de olsa, (yaptıklarınız) bir kayanın içinde (saklı) da bulunsa, yahut gökler(in tepesin)de ve yer(in derinliklerin)de de olsa Allah onu aydınlığa çıkarır: çünkü Allah, kuşkusuz, akıl sır ermez bir (hikmet Sahibi)dir ve her şeyden haberdardır.
Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.
Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir. (Lokman 13-19)
 
HZ. PEYGAMBERİMİZDEN
 
Hz. Peygamberimiz (sav) in Enes’e öğütleri:
"Yavrucuğum! Abdestini tam al, tâ ki hafaza/ koruyucu melekleri seni sevsin ve ömrün uzatılsın."
“Ey Oğulcuğum! Elinden geldiği nispette namazı bırakma, zira bu takdirde melekler daima sana rahmet okurlar"
"Ey Yavrucuğum! Evinden çıktığın zaman ehli kıbleden gördüğün herkese selam ver, böylece mağfur olarak eve dönersin. Ey yavrucuğum! Kendi evine girdiğin zaman da kendine ve ev halkına selâm ver"
"Ey Yavrucuğum! "kimseye karşı kalbinde kötülük tutmadan sabahlamaya, akşamlaya çalış. Zirâ bunda muvaffak olabilirsen, hesabını çok kolay verirsin, sana ölümden daha sevgilisi olmaz".
"Ey yavrucuğum! Müslümanların büyüklerine hürmet, küçüklerine merhamet et..."
"Ey Yavrucuğum! Duayı çok yap. Zirâ dua muhakkak kazaları bertaraf eder.
"Ey Yavrucuğum!  İşte bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi ihyâ ederse beni ihyâ etmiş olur; beni ihyâ eden de cennette benimle olur."
 
HZ. ALİ’DEN
 
Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan’a vasiyetinden:
“Ey yavrucuğum! Yüce Allah’a karşı daima sorumluluk bilincini canlı tutmanı, emirlerine uymanı, onu anarak kalbini korumanı, ipine sımsıkı sarılmanı tavsiye ederim. Eğer ona sarılsan, seninle Yüce Allah arasında daha sağlam herhangi bir ip olabileceğini sanmıyorum.”
“Ey yavrucuğum! Kalbini öğütle dirilt, zahitlikle de öldür; sağlam imanla güçlendir, hikmetle aydınlat; ölümü aklında tutmakla dizginle, kalbine bu dünyanın fena bulacağı gerçeğini yerleştir, dünyanın felaketlerini görmesini sağla, zamanın saldırılarından, gece ve gündüzlerin kötülüklerinden koru.”
“Ey yavrucuğum! İyiliği emret, sen de iyilerden ol. Kötülüğü elinle ve dilinle engelle, kötülüğü yapana var gücünle karşı koy. Yüce Allah yolunda hakkıyla cihat et. Bu konuda hiçbir kınayıcının kınamasından çekinme. Nerede olursa olsun, hak için tüm güçlüklere dayan. Dinini iyice öğren. Kötülüklere karşı nefsini sabretmeye alıştır. Hak uğrunda sabretmek, ne güzel bir karakterdir.”
“Ey yavrucuğum! Sana hiçbir şeyin zarar vermeyeceği dört ilkeyi tavsiye diyorum. Zenginliğin en üstünü akıl; yokluğun en büyüğü ahmaklık; en korkunç şey kendini beğenmek, asaletin en yücesi ise güzel ahlaktır.”
“Yavrucuğum! Ahmak ile dost olmaktan sakın! Çünkü o, sana yardım etmek isterken zarar verir. Cimri ile dost olmaktan sakın! Çünkü o, ona ihtiyaç duyduğun anda senden uzak durur. Kötü adam ile de dost olmaktan sakın! Çünkü o,seni en küçük bir şeyle satar. Yalancı kimse ile de dost olmaktan sakın! Çünkü o, serap gibidir, sana uzağı yakın, yakını da uzak gösterir.”
“Ey yavrucuğum! Nefsini kendinle bir başkası arasında ölçü yap. Kendin için sevdiğini başkası için de iste. Kendin için sevmediğini başkaları için de sevme. Zulme uğramayı sevmediğin gibi, sen de zulmetme. Sana iyilik etmelerini istediğin gibi sen de iyilik et. Başkası için çirkin gördüğünü kendin için de çirkin gör. Bildiğin az olsa da, bilmediğini söyleme. Sana söylenmesinden tiksindiğin şeyi başkalarına söyleme. Bil ki, kendini beğenmek doğruluğun zıddı ve kalbin afetidir.”
“Ey yavrucuğum! Doğru hedefine yöneldiğinde, rabbine karşı olduğundan daha çok mütevazı ol. Bil ki, senin önünde mesafesi uzun, sıkıntısı çok olan bir yol vardır. Bu konuda güzel arzular edinmekten geri durma.”
“Ey yavrucuğum! Gelecek için geçmişten ders al. Çünkü olaylar birbirine benzer. Dara girmedikçe ders çıkarmayan gibi olma. Çünkü akıllı kimse eğitimle, hayvanlar ise ancak kötekle ibret alırlar. Başa gelen belaları, kesin inanç ve sabrın gücü ile kendinden sav. Yakınlarına iyi davran; çünkü onlar uçmanı sağlayan kanatların, ayakta durmana imkân veren kökün ve tutmayı sağlayan ellerindir.”
 
İMAMI GAZALİ’DEN:
 
“Ey yavrucuğum! Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle kork. Ona kulluk görevini gereği gibi yap. Haram kıldığı şeylerden mümkün olduğu nisbette kaçın. Allah'ın saadete uzanan yolundan ayrılma. Hayatını düzene sokan emirlerini sakın ihmal etme ki, yaşayışın sıhhat bulsun, gözlerin aydın olsun. Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allah'tan gizli ve kapalı değildir.
 Ey yavrucuğum! Aklının hemen kabul etmeyeceği şeyi söyleme. Lüzumsuz lâftan, çok gülmekten, şaka ve alaya almaktan, din kardeşinle tartışmaktan sakın. Böyle yapmak saygıdeğerliği götürür, kin ve düşmanlık kapılarını açar.
Ey yavrucuğum! Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli olmaya çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma. Sonra senden bu sıfatla söz edilir. Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla bahsedilir. Bütün işlerinde ortayolu tut. Çünkü işlerin en hayırlısı orta yoldur. Az konuş. Karşılaştığın her Müslüman’a selâm ver.”
“Ey yavrucuğum! Kendini iyice sıkıntıya sokmuş bir miskin gibi gözü aç; mal kıymeti bilmeyen, ilerisini görmeyen bir sefih gibi savurgan olma. Sana ait hakları belirle. Dostuna saygılı, düşmanına insaflı ol. Tamahkâr olma. Kalbin katı ve kara olur. Çok mal arttırmak için hasislik etme. Dargın ve küsülü olanları barıştır ki, sen de yarın Kıyamet gününde mesrur ve şad olasın.”
 
İMAM RABBANİ’DEN

           
            “Ey yavrucuğum! Bu dünya imtihan yeridir. Onun yüzü yaldızla ve çeşitli yüzlerle süslenmiştir. Sureti nakışlıdır. Çirkin bir kadın gibi kaşı çekilmiş, yanakları boyanmış. İlk bakışta tatlı gelir, göze tazelik ve canlılık hayali verir; lâkin gerçekte o üzerine koku sürülmüş cifeye benzer. Onun aşıkı sefih ve büyülüdür. Fitneye düşmüş, çıldırmış ve aldatılmıştır. Kim onun görünüşüne aldanırsa ebedi kayıp zehiri ile zehirlenmiştir. Kim onun tazeliğine ve tadına bakarsa sonsuzluğa kadar pişmanlık duyar.
Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Dünya ve âhiret iki kuma gibidir; birini razı etsen, diğeri darılır."
            “Ey yavrucuğum! İbadete yönelme vakti gençliktir. Akıllı olan bu vakti kaçırmaz, fırsatı ganimet bilir. Zira iş önemlidir. İnsan yaşlılık zamanına kalmayabilir. Kaldığını farz edelim, derlenip toparlanmak nasip olmaz. Böyle bir derlenip toparlanmanın mümkün olduğunu farz edelim, bir amel işlemeye güç yetiremez. Zira o zaman, zaafın ve aczin bastırdığı zamandır. Halbuki şu anda derlenip toparlanma durumu vardır, elde eldilmesi kolaydır.”
            “Ey yavrucuğum! Hayatının en güzel zamanlan heva ve heveste geçti. Allah düşmanlarının rızasını kazanma yolunda geçip gitti. Şimdi ömrünün sonu kaldı. Bugün de bunu Hakkın rızası istikametinde harcamazsak, o en güzel ömrün yerini doldurma işinde bir tedarik görmezsek, isterse pek az olsun, çekeceğimiz zahmeti ebedi rahata vesile bilmezsek, az sevap işlemek suretiyle çok günahlarımıza kefaret ettirmezsek, yarın hangi yüzle Allah'ın katına varacağız? Hangi çareye başvuracağız?
 
            Hülasa “Ey Yavrucuğum!” hitabıyla başlayan ve her biri serlevha hükmünde olan bu veciz tavsiyelerin hepsini burada almak elbette mümkün değil, ancak acizane kendi derlediklerimi sizinle paylaşabildim. Dileğim odur ki, biz ebeveynler ve eğitimciler Kur’an’ın bizlere gösterdiği Rabbani eğitim metodu doğrultusunda yavrularımız yetiştirirsek, Allah’ın izniyle güzel günler yakındır. Ne mutlu yavrularımızı Kuran’ın ve sünnetin eşsiz nasihatleri doğrultusunda yetiştirenlere…
 
 
                                                                           Müderris İdris
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

KUR'AN'I YAŞADIKÇA
 
Şiir: Cengiz Numanoğlu
Seslendiren: Müderris İdris
 
 
 
KURAN'I YAŞADIKÇA
 
Bir insan ki; yenilmez, ne kalem, ne tüfekle; 
     Ne saray sofraları, ne kuru bir ekmekle.
Bir insan ki; dünyada, korkusuz bir yürekle,
Allah'a vekîl olur, Kurân'ı yaşadıkça...

Bir inanç ki; sarsılmaz, ne tayfun, ne tûfanla;
Güçlenir sabır denen, en zorlu imtihanla.
Bir inanç ki; beslenir, her nefeste îmanla,
Sonsuzlara tâc olur
, Kur'ân'ı yaşadıkça...

Bir vicdan ki; düşmeden, nefsin tuzaklarına;
Mahşer penceresinden, bakar kul haklarına...
Bir vicdan ki; her çağda, zulmün uşaklarına,
Adâleti haykırır,
Kur'ân'ı yaşadıkça...

Bir gönül ki; dost olur, ''aman'' diyen düşmana;
Şefkati şükran bilir, yaratılmış her cana.
Bir gönül ki; paklanır, kin ve kibirden yana;
'Yer ile yeksân' olur,
Kur'ân'ı yaşadıkça....

Bir huzur ki; bozulmaz, şeytanî şüphelerle,
Ne tabiî afetler, ne de başka bir şerle...
Bir huzur ki; barışır, o ilâhi kaderle;
Ruhlara sükûn verir,
Kur'ân'ı yaşadıkça...

Bir edep ki; hayânın, gölgesinde barınır,
Ahlâk imbiklerinden, süzüldükçe arınır...
Bir edep ki; namusu, servetten önde tanır;
Âyetlerle yıkanır,
Kur'ân'ı yaşadıkça...

Bir hayat ki; doyumsuz, her mevsimi bir bahar;
Her baharda bin meyve,her meyvede bin tad var
Bir hayat ki; ölümsüz.. Çünkü aslında mezar;
Bir cennet kapısıdır,
Kur'ân'ı yaşadıkça...

Bir sevda ki; titretir, yürekleri derinden;
Dağılır kâinata, Medine göklerinden..
Bir sevda ki; açılır, semâlar kaç yerinden,
Muhammed nûru ile,
Kur'ân'ı yaşadıkça...

Bir dünya ki; ne açlık, ne cinâyet, ne savaş,
Ne kan ağlayan mazlum, ne gözlerde damla yaş
Bir dünya ki; ufuklar, ağarır yavaş yavaş;
Sabahlar müjdelenir,
Kur'ân'ı yaşadıkça...
 
CENGİZ NUMANOĞLU
(1992)

KUR’AN NASIL BİR KİTAPTIR?



KUR’AN NASIL BİR KİTAPTIR?


Kur'an'ı Kerim; Alemlerin Rabbi olan Allah Katından, güvenilir bir elçi vasıtasıyla, ebedi hakikatin anlam ve amacına uygun olarak, Hz. Muhammed'in (sav) kalbine açık ve anlaşılır bir Arapça ile insanlığa iletilmek üzere indirilen, önceki vahiylerde yer alan ezeli hakikatleri bünyesinde taşıyan ve onları tasdik eden, insanlığa yol gösteren ve iyiyi kötüden ayıran ilahi kelamdır.


Yüce Allah’ın kıyamete kadar insanlara doğru yolu göstermek üzere gönderdiği hidayet rehberi Kur’an, “Kara’e” kökünden türemiş olup “okumanın tüm olumlu anlamlarıyla daima okunan” demektir.  Kur'an'ın diğer isimlerinden bazıları da şunlardır: Zikir, Furkan, Mushaf, Kitabu'l-Mübin, Kelâmullah, Nur, Hüdâ, Şifa, Mev'ize... Bazı müfessirler, Kur'an veya Kitaba sıfat olarak gelen tabirleri de sıralayarak, bu isimlerin sayısını yüze kadar çıkarmışlardır. Kur'an’ı Kerim, yirmi üç senede peyderpey nazil olmuştur. Kitab'ın hepsi bir defada indirilmemiştir. Kur'an, bölüm olarak 114 sûreye ayrılır. Bu sûrelerin hepsi aynı uzunlukta değildir.Elli sayfalık bir sûre olduğu gibi, bir satırlık sûre de vardır. Sûreler de âyetlere ayrılır. En kısa sûre üç âyet(Kevser suresi), en uzun sûre de iki yüz seksen altı âyettir(Bakara suresi). Kur’an, Fatihâ Sûresi ile başlayıp Nas Sûresi ile sona eren ve ayet sayısı konusunda alimler arasında ihtilaflar olmasına rağmen 6236 ayetten oluşan bir kitaptır.


Kur’an’ı Kerim, Allah’ın sözüdür/kelâmıdır. Hz.Muhammed’in (sav) sözü değildir, onun tarafından uydurulmamıştır. Hz.Muhammed’e (sav) başkası tarafından öğretilmiş de değildir. Kâhin sözü değildir. Şiir değildir , şair sözü değildir , “esâtîru’l-evvelin” yani önceki milletlerin uydurdukları masallar, hikâyeler asla değildir. Bütün insanlar ve cinler bir araya gelip toplansa Kur’an’ın bir benzerini, bir âyetini dahi meydana getiremezler. Kur’an, bütün insanlığa apaçık bir tebliğdir, “ahsenü’l-hadis”tir, sözlerin en güzelidir, sözlerinde bir bozukluk/yanlışlık yoktur, çelişki ve tutarsızlık da yoktur, önünden ve arkasından ona bir batıl gelip karışmamıştır


İslam’ı din olarak seçip Allah’a teslim olan her Müslüman için en temel referans kitabı Kur’an’dır. O, dünya ve ahiret saadetini temin edecek hayat prensiplerini Kur’an’dan öğrenecektir. Nelere inanması, neleri reddetmesi gerektiğini; nelerin iyi, güzel ve helal, nelerin kötü, çirkin ve haram olduğunu ondan öğrenecektir. Kalbini, gönlünü ve nefsini onunla arındıracak, Allah’a teslimiyetini onunla pekiştirecek, iman ve heyecanını onunla tazeleyecektir. Cennetin güzelliklerini, cehennem azabının dehşetini Allah’ın kitabından öğrenecek, böylece erdemli ve faziletli bir hayat yaşama konusunda daha bir gayretli olurken, günahlardan ve kötülüklerden uzak durma konusunda da daha bir dikkatli olacaktır.


Vahyin kitabı Kur’an’ı en iyi kendisi ve vahyi tebliğ, beyan ve tatbik etmekten sorumlu olan Hz.Rasûl (sav) tanıtabilir. Nitekim “Kur’an nasıl bir kitaptır?” sorusunun cevabını yine Kur’an’dan öğrenebiliriz. Bununla ilgili âyetler Kur’an’ın hem özelliklerini ortaya koymakta, hem de Kur’an hakkında yanlış düşünenlere yeterli cevabı vermektedir.


Allah Resulü (sav), her şeyin karmakarışık olduğu, gelenek, hurafe ve batıl anlayışlarla İslami doğruların ayırt edilemez hale geldiği bir dönemde Kur’an’a sarılmamızı, çünkü onun şefaat eden ve şefaati kabul edilen kitap olduğunu vurgulamıştır. Başka bir hadislerinde Allah Resulü (sav) Kur’an’ı bizlere tanıtırken şöyle buyurmuştur: “O, yüce Allah’ın kitabıdır. O’nda sizden öncekilerin tarihi ve sizden sonrakilerin haberleri vardır. Aranızdaki olayların ve sorunların hükmü vardır. O, hak ile batılın arasını ayıran ölçüdür. O’nda her şey ciddidir; gayesiz bir kelam yoktur. Kim akılsızlık edip onu terk ederse, Allah onu helak eder. Kim onun dışında bir rehber ararsa Allah onu dalalete düşürür.O, Allah’ın sapasağlam ipidir. O, hikmet dolu bir öğüt ve hatırlatmadır. O, dosdoğru yoldur. Hevalar ancak onunla hakkın dışına meyletmezler. Hiçbir lisan/söz ona benzemez ve karışmaz. Kim onu (referans alarak) konuşursa doğru yapar. Kim onunla amel ederse ecir alır. Kim onunla hükmederse adaletle hükmetmiş olur. Kim ona davet ederse sırat-ı müstakime kavuşturulur.(Tirmizi, Sevabul Kuran)


Kur'an, bütün toplumlara, bütün çağlara ve insan hayatının bütününe hitabeden bir hidayet rehberidir. Kur’an; Allah’ın varlığını, birliğini, hakimiyetini, gücünü ve kuvvetini, ölümden sonra dirilmeyi ve hesabın hak olduğunu enfüsi ve afaki ayetlerle (insanların, hayvanların, bitkilerin, dağların, yerlerin, göklerin konumlarına, denizlerin, gemilerin, gecenin, gündüzün, yıldızların, güneşin ve ayın hareketlerine ve konumlarına dikkat çekerek) en güzel misaller vererek anlatır. (3/191), (36/71,72), (67/3,4)


Kur’an, dokunulmaz, anlaşılmaz, ellerin ulaşmayacağı en muhkem yerlerde muhafaza edilir tasavvurunun aksine, Hayat Veren Kitab olma özelliğine sahiptir. O, insanlara hayat veren ilahi bir mesajdır. Kur’an tüm hayatımızı kuşatmıştır; öyle ki, göz ve kulaklarımız ondan âyetler görerek ve işiterek dünyaya açılır, onunla tahsile başlar, onunla yaşar, öldüğümüzde miras hukuku için ona başvurulur, onun âyetleriyle kabre defnediliriz.


Kur’an sıkıntı, musibet karşısında en yakın dostumuz ve teselli kaynağımız olmuş, akide, ahlak ve yaşantımızı biçimlendirmiştir. Kur’an dirilişimizdir, hayatımızdır; ruhun kalbin diriliş ve hayatıdır. Cehalet, hurafe, nifak ve dünyevileşmeyle ölen kalpler Kur’an’ın hayat veren nefesleriyle dirilir, istibdat, baskı ve despotizm ile yozlaşan toplumlar Kur’an dirilişiyle silkelenir, kendine gelir.


Allah’ın en büyük mucizelerinden biri, insan müdahalesinden korunmuş, tutarlı, derin ve eşsiz bir hazine, insanlığa kılavuz, rahmet ve en büyük hediye olarak gönderilmiş bir nurdur Kur’an-ı Kerim Varlığa, ölüme ve ölüm sonrasına anlam kazandırır Neden var olduğumuzu ve varlığımızı nasıl sürdürmemiz gerektiğini öğretir Hak ile batılı, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, birbirinden ayırır, doğruya ve hayra iletir Hatırlatıcıdır, uyarıcıdır, ibretliktir Okunmak için anlaşılmak için ayetleri üzerine derin derin düşünmek için gönderilmiştir Yaratanı tanıtır, âlemi tanıtır, geçmiş nesilleri tanıtır Anne rahmindeki oluşumlardan uzayın derinliklerine kadar eşsiz açıklamalar içerir Kur’an’ı anlatmak için ne yazılsa az gelir ve hiçbir yazı Kur’an ayetleri kadar güzel ifade edemez Kur’an’ı


Bütün insanlar için hidayet rehberi Kur’an, yol gösterici ve hakkı batıldan ayırıcı apaçık belgeler olarak Ramazan ayında indirildi.” (Bakara, 185) “Bu kendisinde şüphe olmayan, muttakilere(Allah için iyilik yapıp güzel davranışta bulunanlara) yol gösterici bir kitaptır.” (Bakara, 2)  Evet, Kur’an “Hüda’dır; kılavuz, rehber, yol göstericidir”. En genel anlamda tüm insanlık için, tüm Müslümanlar ve Mü’minler için, dar anlamda ise muttakiler ve Muhsinler için daha iyiye, daha güzele, en doğruya, en mükemmele ve nihayet Allah’ın rızasına ulaştıran bir rehberdir.(bknz: Nahl 89, Ali İmran 38)


Kur’an insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran bir nurdur. Kur’an, tarihin her döneminde ve özellikle de günümüzde manevi bunalımlar, ahlaki çöküntü ve sosyal sıkıntılar içinde şaşırıp bocalayan insanoğlu için bir “kurtuluş reçetesi”,  bir “can simidi” ve karanlık yolları aydınlatan bir projektördür.


Bu öyle bir kitaptır ki, bütün insanları Rabblerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve övülmeye layık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik(İbrahim,1)


Kur'an-i Kerim her harfiyle, her ayetiyle, her süresiyle aziz olan; eleştirilerek çürütülmesi, geçersiz kılınması, mağlup edilmesi mümkün olmayan izzetli bir Kitap'tır. “Şüphesiz, kendilerine zikir gelince ona (karşı) küfre sapanlar (ateşin içinde bırakılırlar); oysa o, aziz (şerefi yüksek, üstün) bir Kitab'dır.”(Fussilet 41),




Kuran-ı Kerim, birçok meseleye sadece bir yerde değinen ve sadece orada açıklık getiren bir Kitap değildir. Herhangi bir meseleye muhtelif yerlerde değinen ve aynı meseleye değişik yerlerde, değişik boyutlardan fasıllar ve bölümler halinde açıklık getiren bir Kitap'tır. “Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahihleri için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp-uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin 'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir. (Yusuf 111)




Kur'an-ı Kerim herkes tarafından görülebilen ve görülmesi gereken şeyleri apaçık bir şekilde ortaya koyarak gösteren Kitap'tır. “Bu (Kur'an), insanlar için basiret (görülebilecek ayet)lerdir, kesin bir bilgiyle inanan bir kavim için de bir hidayet ve bir rahmettir. (Casiye 20)




Kur'an-ı Kerim bazılarının zannettiği gibi sadece hikmet veya beşeri kanun kitaplarında olduğu gibi sadece hüküm değil; hüküm ile hikmetin bir arada olduğu, hikmetinde hüküm, hükmünde hikmet olan eşsiz bir Kitap'tır.“Hiç şüphesiz o, bizim katımızda olan Ana Kitaptadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur. Bunlar hikmetli Kitab'ın ayetleridir.” (Lokman 2)


            Kur’an’ın üslubu ne şiir ne de nesirdir. Ancak her ikisinin de özelliklerini taşır.O, nazımdan daha çekici ve daha caziptir. İnsan ruhuna nüfus eden ilahi ve mucizevî bir üsluba sahiptir. Bu özelliğinden dolayı olacaktır ki Arapça bilmeyen Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm vb. dinlere mensup bazı kişiler bile Kur’an'ı dinlerken heyecan içinde kalmakta vecde gelmekte ve bu ilahi atmosferden haz almaktadırlar.


            Kur’an’ın temel hedefi dile, edebiyata yön vermek değil, hayata müdahale etmek, onu doğru amel ve inanç üzerine kurmaktır. Bu özelliği onun diyolojik özelliğe sahip bir metin olduğunu göstermektedir. Yani, Kur’an önyargıdan uzak, objektif düşünen okuyucunun imanını arttırdığı gibi, önyargıyla okuyanların inkarını arttırmaktadır. O, her şeyiyle farklıdır. Merhum Aliya İzzet Begoviç’in  de dikkat çektiği gibi Kur’an edebiyat ve belagatin zirvesinde olduğu halde edebiyat değil, hayattır.


            Kur’an Hz. Peygambere nazil oldu. Ancak tüm insanlığa rehber konumdadır. Necip Fazıl Kur’an’ın icazına dair şu örneği verir: “Kur’an’ı bir takım yapraklar üstüne yazsalar da, dağlarda kuytularda bir yere bıraksalar da ve kimin yazdığı, nereden geldiği, ne olduğu bilinmezse, yine de selim akıl anlar ki bu, Allah’ın kelamından başkası olmaz.” Dostu, düşmanı, fakiri, zengini, alimi, ümmiyi, filozofu, Müslümanı, gayrimüslimi, hukukçuyu, dilciyi etkileyen bir kitap beşer ürünü olabilir mi? Keza hepsini ilahi kelam uğrunda mesailerini harcamaya sevk eden güç nereden kaynaklanmaktadır. Tek cevap: O, Aziz, Alim ve Hakim olan Allah’tan inmiştir. Bu kitabı getiren zat (Hz. Peygamber)  ilim, kültür, fen ve medeniyetten uzak bir muhitte yetişti. Orada ne mütefekkir, ne alim ne de filozof vardı. Ümmi bir toplumda yetişti. Kalemim, divitin, kırtasiyenin Anka kuşundan daha nadir olduğu bir zeminde elinde ilahi bir meşaleyle çıktı. Herkese meydan okudu, halen de okumaya devam etmektedir.


            Kur’an’ın tamamı ahenk içindedir, birbiriyle bağlantılıdır. Hepsine iman etmek gerekir. Haberleri doğrudur, birbiriyle çelişmez. Hepsi insanın saadetini ve kurtuluşunu hedef alır. Emir ve yasakları insana yöneliktir. Onlara sarılmak iki dünya saadetini getirir. Kur’an ayetlerinin hepsi nizam, disiplin, doğrulukta birbirine benzer; aralarında çelişki yoktur. Kur’an her şeyi ile mutedil bir kitaptır. Mutedil bir hacimde nazil olmuştur. Ne ihtiyaçları ikmal edecek derecede kısa, ne de gereksiz bilgileri sunarak usandıracak kadar uzundur. Kur’an itidali önerir. “Biliniz ki bu Kur’an insanları en doğru/mutedil yola hidayet eder…(isra 9)


            Kur’an Allah’a varmanın, O’nu tanımanın adresidir. Allah’ı tanımak ve O’na varmak isteyenlerin bu adrese ulaşmaları gerekmektedir. Kur’an ikincisi ve alternatifi olmayan bir yoldur. Allah’a, O’nun rızasına ve O’nun cennetine varmanın adresidir.


           


İnandığımız kitap öyle bir kitaptır ki, dünyadan bahsederken ahireti hatırlatır, ahiretten bahsederken de dünyayı haber verir. Çünkü o kendisine yapışanlara dünya ve ahiret saadetini sağlar.İnsanlığın problemlerini çözme iddiasıyla ortaya atılan beşeri ideolojiler, geçici ve eksik çözüm yolları ile sorunları iyice derinleştirip kangren haline getirirken, Kur’an, bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli, ebedi ve mutlak kurtuluş yollarını sunar. Beşeri çözüm önerileri ile sorunlarını çözmeye çalışan kimseyi Kur’an, zifiri karanlıkta biraz yürümek için geçici bir ateş yakan, ya da gözleri kamaştıran ani bir şimşek ışığıyla birkaç adım atıp sonra yerinde çakılıp kalan çaresiz bir insana benzetir.(bknz: Bakara 17-20)


Kur’an, inananlar için bir ferahlık ve huzur kaynağı, bir sığınaktır. Mü’minler bunalım ve sıkıntıya düştüklerinde, gönülleri daraldığında, kalpleri paslanmaya başladığında, ona sığınacak, ona başvuracak, onunla teselli bulacaklardır. “Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki dertlere bir deva, inanlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir.”(Yunus 57)


Kur’an, kendisine iman edip, gönülden boyun eğen ve onun emirlerini uygulamaya, onun yasak saydığı, günah addettiği, kerih gördüğü şeylerden kaçınmaya niyetli ve hazır olan insanlar için bir deva, bir şifadır. “İndirdiğimiz bu Kur’an, inananlara bir şifa ve rahmettir. Zalimlerin ise ziyanını arttırmaktan başka bir katkıda bulunmaz”(İsra, 82)


Hz. Ali’nin (ra) ifade ettiği gibi: “ Kur’an, öğüdünde aldatmayan, yol göstermede insanı azdırmayan, söyleyişiyle yalan söylemeyen bir öğütçüdür. Dertlerinize ondan şifa dileyin; güçlüklerinize karşı ondan yardım isteyin; çünkü o, küfür, nifak, azgınlık ve sapıklık gibi en büyük dertlere bile devadır.(Nechul Balağa)


Manevi kir ve günahlarla kararan, katılaşan ve hastalıklı hale gelen kalpler, (2/10,6/43, 8/49) ancak Kur’an’la arınır, yumuşar, yatışı ve şifa bulur.


Kur’an öylesine mübarek bir kitaptır ki, Hz. Ömer’in dediği gibi, “Allah, kapalı gözleri, sağır kulakları, kilitli kalpleri ancak onunla açar.


Kur’an baştan sona Zikr’dir. Allah’ın güzel isim ve sıfatlarını, varlığına delalat eden hüccetleri, onun emir ve yasaklarını, tekliflerini, vaadini, Yaradana karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatan, insanı iyiyie, güzele ve doğruya yönlendiren öğüt, uyarı ve tavsiyeler bütünüdür. (10/57,39/27,14/52)


Kur’an baştan sona kadar, insanın kendisine, Rabbine, diğer insanlara ve tabiata karşı görev ve sorumluluklarını anlatır. Kur’an, M. Akif’in ifadesiyle “Ne ölülerin ardından okunmak ne de fal bakmak için inmiştir. O, bir üfürük kitabı değildir. O, sadece yaşayanlara öğüt vermek, gafillere gerçekleri hatırlatmak ve başlarına gelebilecek dünya ve ahiret felaketlerine karşı onları uyarmak için gönderilmiştir.”


“O, içinde en ufak bir yanlış barındırmayan bir kitaptır.(18/1) Kur’an, Müslümanların, kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri konuları çözümlemek için başvurulacak ilk kaynaktır.”(Nisa 59-64)


Kur'an-ı Kerim tüm dünya insanları için her zamanda ve her mekanda güncel olan bir Kitaptır. Zamanımızdaki insanlar için geçmişte indirilmesine rağmen, hem geçmişten, hem günümüzden ve hem de gelecekten bahseden evrensel boyutuyla, geçmişe nisbet edilebilecek masalımsı bir Kitap değildir.“Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Geçmişlerin uydurma masallarıdır" dedi. (83/13)   




“Bin dört yüzyıldan beri tek bir harfi bile yıpranmamış, hayat fışkıran bir mucizedir Kur’an. Kur’an’ı Kerim, inanlara, Allah’ın güzelliğinden bu dünyada gösterilmiş bir işaret, bir örnektir. Onu okuyan, Sina dağına çıkar, Hz. Musa’yla birlikte Allah’ın büyüklüğü önünde yere kapanır, Kızıldeniz’in yarıldığını görür, Cebrail, Hz. Meryem’le konuşurken sanki yanındadır. Hz İsa ve havarileriyle birlikte gök sofrasının başındadır; Bedir savaşında düşman gözüne meleklerle birlikte kum ve toprak atandır. Hz. İbrahim’le birlikte bir Pazar günü putları kırandır. Ab-ı hayat Kur’an’dır. İksir Kur’an’dır. Şifasız dertlerin doktoru Kur’an’dır. Genç nesli olgunlaştıran, olgun nesli genç tutan, kadına iffet, erkeğe vakar bağışlayan, toplumlara haşmet ve heybet getiren, mutluluğun mimarı, muştu şiiri, ölümü yenen teselli,ruhun zafer takı, kalbin rahmet anıtı Kur’an’dır.”(Sezai Karakoç, Sütun, 1/194)


Kur’an, sadece birtakım tarihi, sosyal, felsefi ve ahlaki gerçekleri teorik düzlemde ele alıp açıklayan bir kitap değildir. Aksine, ortaya koyduğu evrensel ahlaki ve manevi ilkelerle şekillenmiş bir toplum oluşturmayı hedefler, Tıpkı 23 yıl içerinde dünya tarihinin “en cahil” toplumlarından birini, “en erdemli” toplum haline getirdiği gibi, yeryüzünde erdemsizlik ve kötülük(fitne) adına ne varsa temizlemeyi ve bütün bir insanlığın Allah’a teslimiyetini (İslam’ı) gerçekleştirmeyi gaye edinmiş(2/193) “inkılapçı” bir kitaptır o.


Kur’an; insanlara kötülüklerden arınmayı, zulme karşı tavır almayı, zorda olanlara yardım etmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, dostluğu, kardeşliği, barışı, sevgiyi, medeniyeti, iman esaslarını, ibadetleri, dua etmeyi, güzel ahlaklı olmayı, şirk koşmamayı, kul hakkı yememeyi, cinayet işlememeyi, hırsızlık yapmamayı, yalan söylememeyi, dedikodu yapmamayı, lakap takmamayı, alay ve hakaret etmemeyi, kıskançlık yapmamayı, iftira atmamayı, fitnecilere inanmamayı, haberin kaynağını araştırmayı, kibirlenmemeyi, israf etmemeyi, cimri davranmamayı, içki, kumar, fal, büyü ve boş inançlardan uzak durmayı, zanna uymamayı, öfkeli davranmamayı, insan haysiyetini ve şerefini korumayı, aile hayatına önem verip onurunun korunması gerektiğini, anneye, babaya, akrabalara, komşuya, yolcuya, çalışanlara, dosta hatta düşmana iyilik etmeyi ve adaletli davranmayı emreden bir kitaptır.


Kur’an dirilişimizdir, hayatımızdır; ruhun kalbin diriliş ve hayatıdır. Cehalet, hurafe, nifak ve dünyevileşmeyle ölen kalpler Kur’an’ın hayat veren nefesleriyle dirilir, istibdat, baskı ve despotizm ile yozlaşan toplumlar Kur’an dirilişiyle silkelenir, kendine gelir.


Özetle Kur’an; bizleri doğruya ulaştıran bir rehber (Huda), Yolumuzu aydınlatıcı bir ışık (Nur), Doğruyu yanlıştan ayıran bir ölçü (Furkan), İhtilaf içinde bocalayanlara bir delil (İlim), Tüm beşeriyet için bir mucize (Ayet), Kalplerinde manevi hastalık bulunanlara bir ilaç (Şifa), Sıkıntıdaki müminlere bir müjde (Büşra), Tüm insanlara bir öğüt ve hatırlatma (Zikr), Her şeyi detaylı olarak açıklayan bir yasa (Mufassal), Düşünenlere bir bilgelik kaynağı (Hikmet), Her şeyi açıklayan bir kitap (Tıbyan), Haklıyı belirleyen bir kanıt (Beyyine), Müminler için bir bağış (Rahmet), Geride kalmayıp ilerlemek isteyenler için bir uyarı (Zikra), Akleden müminler için apaçık bir kitap (Kitabul Mümin), Adalet arayan toplumlar için evrensel bir yasa (Hüküm), Birbirine düşmüş insanları birleştirici bir ip (Hablullah), Dirileri uyarsın diye gönderilen bir kitap’(Kur’an’ı Mübin)tır.


Müslüman, dünya ve ahret mutluluğuna ulaşmak için lazım olan her türlü öğüt, uyarı, nasihat, yönlendirme, ilke, yöntem, kural ve davranış adabını en genel çerçevesi ile Kur’an’da bulacaktır. Müslüman doğru düşünmeyi, aklını gereği gibi kullanmayı Kur’an’dan öğrenecektir.


 İslam davetçisi, insan gerçeğini ve insan psikolojisini tanımak için Kur’an’a başvuracaktır. Tarih boyunca ve günümüzde toplum gerçeğini tanımak isteyen Kur’an’a başvuracaktır. İnsanlar ve toplumlar arasındaki ilişkilerin nasıl tanzim edilmesi gerektiğini araştırmak isteyen Kur’an’dan yola çıkacaktır.


İslami temele dayalı bir yönetim ve siyaset anlayışının nasıl şekillendirilmesi gerektiğini inceleyen Müslüman, insan ve toplumların nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin temel esasları yine Kur’an’da bulacaktır.


İslami temele dayalı bir ekonomik sistem kurmak isteyen Kur’an’ın şaşmaz ilkelerinden yola çıkacaktır. İslami temele dayalı bir eğitim sistemi kurmak isteyen, Kur’an’ın asırlar boyu toplumları eğiten, değiştiren, muazzam inkılaplara vücut veren ilkelerinden hareket edecektir.


Müslüman edebiyatçı, şair, sanatçı, yazar vb. herkes, ilhamını ondan alacaktır. Hasılı Müslümanlar a’dan z’ye hayatın bütün alanlarını kuşatan yüce Kur’an’dan hareketle sistemlerini inşa edeceklerdir.


Ne mutlu Hayat Kitabı Kur’an’ı okuyup anlayanlara ve anladıklarını hayatlarında tatbik edenlere.




  İdris GÖKALP




Kaynaklar:


Kur’an’ı Anlamak Farzdır- A. Yıldız, Ş. Özdemir, Pınar y.


Kavram Tefsiri- Ahmed Kalkan


Dinde Aşırılık ve İtidal- Abdulcelil Candan, Düşün y.


Kur’an’a Yönelirken- Mehmed Alagaş, İnsandergisi y.


Nasıl Bir Kitaba İnanıyoruz- Mustafa Çelik, Fütüvvet y.