27 Ağustos 2018 Pazartesi

SAVAŞLARIN ANASI İDLİP’TE Mİ YAŞANACAK?




SAVAŞLARIN ANASI İDLİP’TE Mİ YAŞANACAK?


Mart 2011… Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin kendini ateşe vermesi ile Arap diktatörlere karşı başlayan isyan ateşinin kıvılcımı kendini Suriye’nin Dera kentinde göstermişti.(1) Gençler 1970 yılından beri askeri darbe ile Suriye’de iktidarı ele geçiren laik, sosyalist Baas (yeniden doğuş) Partisinin azınlık yönetimine karşı sözlü eylem diyebileceğimiz bir tepki göstermişlerdi. Gençler tarafından Dera’da duvarlara  “Halk, diktatör yönetimin devrilmesini istiyor” yazısı 8 yıldan beri Esed ve destekçilerinin yüz binlerce insanı katletmeleri, milyonlarca insanın vatanlarını terk etmeleri ve bütün şehirlerin tarumar edilmesi ile sonuçlanan acı tablonun fitilini ateşlemişti.

            Bilenler biliyor… Siyasi, ulusçu, mezhepçi, jeopolitik adına ne derseniz deyin kahrolası dengeler adına Suriye’ye girmeyen, müdahale etmeyen, kan dökmeyen ülke kalmadı gibi. Herkes kendi çıkarını önceliyor ve herkes kendince haklı bir gerekçe ile Suriye’deki varlığını meşrulaştırmaya çalışıyordu. Kimsenin mazlum ve masum Suriye halkını düşündüğü yoktu.

            Işid gibi harici, tekfirci proje örgütünün Suriye halkının haklı isyanı ve zulme başkaldırısını murdar ettiğini, Küresel şeytan ABD’nin koalisyon güçleri adı altında ve Kürtlerin başına gelen en büyük musibetlerden biri olan PKK uzantısı örgütleri kullanarak katliamlar yaptığını, ülkemizin ulusal çıkarları adına yaptığı Fırat kalkanı ve Afrin operasyonlarını, Zalim Baas rejimi ve destekçileri Rusya, İran ve Hizbullah’ın sivilleri katlederek Hama, Humus, Guta, Halep, Dera ve Deyrizor’u nasıl yerle bir ettiğini, 23 milyonluk Suriye’nin yarısının ülkeyi terk ettiğini, kalanların ise ülke içinde muhacir olduklarını bilmeyen kalmadı. Kazananı olmayan tarihin en kirli iç soykırımı…

Ve savaşların anasının yaşanacağı, savaş düğümünün çözüleceği iddia edilen son kale… Fetih ordusu oluştuktan kısa bir süre sonra Mart 2015’de özgürleştirilen ve Muhaliflerin son kalesi İdlip… 4 milyona yakın insanın yaşadığı yer… Yaklaşık 100 bine yakın silahlı muhalif güçlerin olduğu şehir...


Yaklaşıyor Yaklaşmakta Olan

Son günlerde baş döndürücü bir diplomasi trafiği göze çarpıyor İdlip ile ilgili(2). Türkiye kurduğu onlarca kontrol noktası ve günlerdir Rusya ve İran ile yaptığı görüşmeler sonrası bir açıdan İdlip üzerine Esed, Rusya, İran ve PKK tarafından iştahla yapılması muhtemel saldırıyı engellemek veya en azından sınırlı tutmak peşinde.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu geçen günlerde Rus mevkidaşı Lavrov ile Moskova'da ortak basın toplantısı düzenledi. Çavuşoğlu, İdlib'de askeri bir çözümün felaket olacağını kaydetti. (3)

Şimdiye kadar yapılan Astana görüşmelerinin ne Suriye, ne İdlip ne de Türkiye’nin faydasına olduğunu söylemek mümkün değil(4).  Daha Halep düşerken İdlip'in hedef olacağını görmeyenler hala Küresel müstekbirlerin kaygılarını izole etme çabasındalar maalesef.

ABD bizzat İdlip’te organik bağlamda ilişkisi kalmamasına rağmen “El Kaide var” bahanesi ile Rusya tarafından operasyona ikna edilecek. En azından sessiz kalması sağlanacak. Bundan öte ABD’nin PKK’yı İdlip operasyonunda Esed’e destek vermesi için ikna ettiği haberleri medyaya yansıdı(5). PKK Afrin’in intikamını İdlip üzerinden almak isteyecek Türkiye’den.

Türkiye, İdlip konusunda çok ama çok hassas. Beklenen İdlip saldırısı şiddetini artırır ise yüz binlerce insanın göç dalgası bizi bekliyor. Meselenin en önemli kısmı; Muhaliflerin son kalesi düşerse Türkiye’nin Suriye’deki siyaseti ve masadaki gücünün büyük oranda bertaraf edilme tehlikesi var. Bu nedenle önümüzdeki günlerde ülkenin birinci gündemi hiç şüphesiz İDLİP olacak…

İran için de riskler barındırıyor İdlip. Şöyle ki rejimin İdlib’i tamamen ele geçirmesi İran’ın Suriye’de varlığının sona ermesi anlamına gelebilir. Zira ABD ve Rusya sahada İran’ın varlığından hoşnut değil. Aslında İran en başından direniş hattı masalları adına firavuni zalim baas rejimini desteklemekle hata yaptı ve Sünni İslam dünyasındaki imajına büyük ölçüde tamiri çok zor zararlar verdi.

İdlip saldırısının bölgede büyük bir ateşi tetikleme riski bulunuyor. Mesele Türkiye’de fazla işlenmese de Türkiye’yi kuşatma operasyonunun son parçası.

Rejim güçlerinin hava harekatı olmadan İdlip’te başarılı olmaları hemen hemen imkansız gibi. Muhalifler topyekûn İdlip için teyakkuzda. Muhalifler Türkiye’nin kontrolünde hareket etme taraftarı. Terör konsepti içinde görülen ve İdlip’e yapılacak saldırının ana hedefi konumunda olan Tahriru'ş Şam Heyeti'nin (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el Cevlani ise yaptığı açıklamada(6) "İdlib savunması için tüm hazırlıkların yapıldığını” söyledi; “halkımızı savunmak için elimizden geleni yapacağız.” ifadelerini kullandı.

Rusya Savunma Bakanlığı, rejimin yapacağı katliamları perdelemek için İdlip'de muhaliflerin kimyasal silah kullanacağını iddia ediyor. Oysa muhaliflerin elinde kimyasal silah olmadığını bütün dünya biliyor.

Hülasa; İdlip işgal edilirse 4 milyon mültecinin Türkiye’ye geleceği ve bunun Türkiye ekonomisine ve toplumuna vereceği zararları hesap etmek gerekir. Sivil katliamı gerçekleşmeden acil önlem alınmalı ve saldırı engellemelidir. Zira sıranın Türkiye’ye gelmesi işten bile değil…

                                                                                                                          İdris GÖKALP

Kaynak: